Cennet Yolcusunun Azığı - İslam Kardeşliği
- Kategori Seçkiler
- |
El-Raye Gazetesi
Avrupa, Trump’ın Amerika’sıyla Yüzleşmeyi Başarabilecek Mi? Müslümanların Bir Rolü Var Mı?
Üstad Esad Mansur’un Kaleminden
Amerika’nın Avrupa’ya yönelik politikasının ana hatları, Avrupa’nın kendi peşinden gitmesini ve şemsiyesi altında olmasını sağlamak ve kendisiyle rekabet etmesini engellemek olarak özetlenebilir; ancak Amerika’nın başkanları değiştikçe üslupları da değişmektedir.
Demokratların üslupları genellikle diplomasi, perde arkasından baskılar uygulamak ve gizlice sorunlar oluşturmak şeklindedir; tıpkı Biden’ın liderliğinde Rusya’yı Ukrayna’ya saldırmaya ve Ukrayna’da savaşı başlatmaya kışkırtarak Ukrayna krizini tetiklediklerinde, sonra Avrupa'yı da buna bulaştırarak onunla Rusya arasında bir çatlak oluşturup Avrupa’yı Rusya’ya yardım etmek için Amerika’dan kopmamaya zorladıklarında yaptıkları gibi.
Cumhuriyetçilerin üslupları, Trump'ın ilk döneminde yaptıkları gibi aleni bir şekilde kınamak ve yaptırımlar uygulamaktır. Bu nedenle Avrupalılar, "Önce Amerika" sloganı altında Amerika’nın çıkarlarını müttefiklerinin çıkarlarına tercih ettiğini ilan ettiği ve böylece ABD politikasının gerçek yüzünü ortaya koyduğu için Trump’ın iktidara dönüşünden korkmaktadır. Bu yüzden Avrupalılar, Trump'ın zaferi ilan edildiğinde endişelerini ortaya koydular ve 7 Kasım 2024’te Macaristan’da düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu zirvesinde ve ertesi gün konuyla ilgili tartışmayı derinleştirmek için AB liderleri zirvesinde tartışmalarını bu konuya odakladılar. Nitekim topluluğun zirvesinin, Avrupa’nın güvenlik sorunlarını, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşını, Ortadoğu’da tırmanan olayları, yasadışı göçü ve Trump’ın Amerika’sıyla nasıl baş edileceğinin gölgesinde ABD ve Çin ile “bloğun ekonomik rekabet gücünü etkinleştirmek” amacıyla Avrupa ekonomisini geliştirmek ve güçlendirmek için geniş bir ekonomik reform planının geliştirilmesiyle ilgili konuları ele almak için olduğu bilinmektedir.
Bu topluluk, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından kurulmuş olup Avrupa Birliği, İngiltere, Türkiye, Ukrayna ve Balkan ülkelerinin de aralarında bulunduğu 40 ülkeyi kapsamaktadır.
Ülkesi Avrupa Birliği’nin mevcut oturumuna başkanlık eden Macaristan Cumhurbaşkanı Orban şunları söyledi: “Avrupa’nın içinde bulunduğu durum zor, karmaşık ve tehlikelidir.”Trump’ı “başkanlık seçimlerinde büyük bir zafer elde eden arkadaşı” olarak övdü.Fransa Cumhurbaşkanı Macron ise şunları söyledi: “Avrupalılar güvenliklerini sonsuza kadar Amerikalılara devretmemelidir.” Oysa o, onlara liderlik edemeyecek bir acizlik durumu içindedir.Avrupa Komisyonu Başkanı Von der Leyen; “Avrupa’nın birlik olduğunda kendi kaderini belirleyebileceğini kanıtladık” dedi. Ancak Avrupa birlik olamadı; bu yüzden kaderi, rüzgarın önündeki bir tüy gibidir.
Korumacı tedbirleri güçlendirmesi beklenen Trump, gümrük vergilerini %10-20 oranında arttıracağını ve mevcut ticari dengesizliği Avrupa'nın lehine çevireceğini açıklayarak AB’yi, “kendi lehine ticaret fazlası biriktirerek Amerikalı müttefikini istismar eden küçük Çin” olarak nitelendirdi.
ABD, NATO harcamalarını arttırmaları için Avrupalılara baskı yapmakta ve Obama başkanlığındaki demokratların döneminde Avrupalılara dayattığı Avrupa ülkelerinin gayri safi gelirlerinin %2’si oranındaki koruma maliyetini üstlenmelerini istemektedir. Nitekim ardından Trump ilk döneminde, kendisinden sonra gelen ve Avrupalıların parmaklarını yakmak, onların bağımsız olma ve güçlerini inşa etme çabalarını engellemek ve ucuz kaynakları ve açık pazarlarını güçlendirmek için çalıştıkları Rusya ile ilişkilerine zarar vermek için, Ukrayna savaşını ateşleyen demokratların gizli üsluplarından farklı olarak aleni bir şekilde baskılar uygulamak için geldi. Dolayısıyla AB üyesi 27 ülkeden on dokuzu yanıt verdi.
Trump'ın onların (Avrupa ülkeleri) üzerindeki baskısını sürdürmesi, Ukrayna savaşının maliyetini onlara yüklemesi, onları kendisiyle olan çıkarlarını tehlikeye atan Çin’e karşı alacağı önlemlerde kendisini takip etmeye zorlaması, aksi takdirde Amerika’yla olan çıkarlarında onları tehdit edeceği beklenmektedir.Bunun yanı sıra onları kışkırtmak ve onları aleni bir üslupla küçümsemek için çalışacak, böylece onların kendi halklarının ve dünya halklarının gözünde prestijlerini düşürerek onlara hükmedecek ve böylece de Amerika, hem onların hem de dünyanın efendisi olacaktır.Dolayısıyla Trump, gerek onlarla gerekse Avrupalıların çok istediği iklim anlaşması gibi diğerleriyle yaptığı tüm anlaşmadan kaçmakla hiç ilgilenmiyor. Zira tüm uluslararası davranışta benzersiz olmak ve onların Amerika’nın peşinde solur hale gelmelerini istiyor.
Tüm bunlar Avrupa’daki milliyetçileri, onun milliyetçilik ve vatancılık örnekliğini benimseyerek AB’den ayrılmaya ve kendi ulus devletlerini güçlendirmek için çalışmaya teşvik edecektir. Bu Amerika'nın hedeflerinden biri olup Trump ilk döneminde bunu ortaya koymuştur.
Avrupa ülkeleri farklıdır ve tek bir görüş üzere değildir; zira her ülkenin ABD ile ayrı bir anlaşma yapma eğilimi vardır. Dolayısıyla onların sorunu aşağıdaki zayıf noktalarda yatmaktadır:
Birincisi: İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin yardımına güvenmesi, refah ve barış ortamına alışması ve halkının savaş istememesi;bu yüzden siyasetçiler, nadir durumlar dışında bu çerçevenin dışına çıkamamakta, bir cevap bulamamakta, dolayısıyla gerçeklikle çatışmaktadırlar.
İkincisi: Milliyetçilik yönü; buna bir çözüm bulamamaktadır; zira halklarından her biri kendi çıkarlarına hırs göstermekte ve kendilerini uyumlu bir birlik altında tek bir potada eritecek siyasi bir liderliğe boyun eğmek istememektedir. Nitekim Brexit'in (İngiltere’nin Avrupa Birliği'nden ayrılmasının) en önemli nedenlerinden biri budur. Neredeyse her ülkede bu yönde milliyetçilik çağrıları söz konusudur.
Üçüncüsü: Hala sanayi devriminin ve bilimsel ilerlemenin beşiği, düşünce, sanat ve siyasetin yaratıcısı olduğu dönemde yaşamakta olup hızla ilerleyen ve kendisini geçen ülkeler olduğunu idrak edememiş ve bu yüzden Amerika ve Çin onu geçmiştir. Bu durumu geç fark etmiş ve bunu tedavi edememiştir; bu yüzden bu iki durumu yakalamak ve geleceğin teknolojisini geliştirebilmek için yıllık ek 750 milyar Dolara ihtiyacı vardır.
Dördüncüsü: Amerika, çeşitli Avrupa çevrelerine, onların resmi ve sivil toplum kurumlarına, onların partilerine ve örgütlerine nüfuz etme imkanı bulmuş olup kendisini onlara dayatmakta, onları izlemekte ve her kim kendisine karşı çıkmak isterse, onu devirmek, onu başarısızlığa uğratmak veya gizli yollarla ve onların içerisinde ve arasında olan araçlarıyla onun hareketini felç etmek için çalışmaktadır.Örneğin Fransa’da Gaulle’ü devirmek için çalışmış ve Chirac’ı kendisine karşı çıkmaktan vazgeçmeye zorlamıştır. Yine Almanya’da Willy Brandt’ı devirmiş, Schröder ve Merkel’e karşı çalışmıştır. Nitekim mevcut Alman hükümet koalisyonu, Yeşiller ve Hür Demokrat partilerden Amerika ile birlikte hareket etmek isteyenlerle Sosyal Demokrat Parti'den Amerika'ya eşit mesafede durmaya çalışanların çelişkilerini bir araya getiren en zayıf koalisyonlardan biridir. Almanya'nın bağımsız bir Avrupa gücü oluşturmak için geçmişte olduğu gibi Fransa ile birlikte çalışmamasının nedeni budur.
Bu nedenle Avrupa’nın Amerika’nın hegemonyasından kurtulma girişimleri başarılı olamamış ve Avrupa'nın mevcut durumunun, özellikle de politikacılarının, partilerinin ve halklarının durumunun gölgesinde, öngörülebilir gelecekte başarılı olması da zordur. Dolayısıyla statükodan çıkmaya çalışan herhangi bir hareketi kontrol altına almak ve onu başarısız kılmak için çalışma yapmaktadır.
Tıpkı bir Alman milliyetçi partisinin başkan yardımcısının bize şu şekilde söylediği gibi: “Sizler ülkenizde bir Hilafet kurmadıkça Amerika'nın hegemonyasından kurtulamayacağız.” Ayrıca modern bir Alman oryantalistin şöyle dediği gibi: “Müslümanlar Yermük’te Bizanslıları hezimete uğrattığında ve Avrupa halkları Roma İmparatorluğu’na karşı harekete geçip onu devirdiğinde kurtuluşumuzu size borçluyuz, sizlere teşekkür ederiz.”
O halde ey İslam ehli, aklınızı çalıştırın ve azim ve kararlılığınızı bileyin; sakın yıkmanız gereken rejimlerinizin neden olduğu durumlarınız ve trajedileriniz cesaretinizi kırmasın; haydi o zaman Hilafetinizi kurarak azametinizin yapısını ve gücünüzün sırrını yeniden inşa edin. Zira birçok kişi kendilerine egemen büyük güçlerin devrilmesi için sizin harekete geçmenizi bekledikleri gibi dünyanın ezilen halkaları da kendilerinin özgürleşmesi ve bu kibirli güçlerden kurtulmak için atınıza binmenizi beklemektedir.
Haber-Yorum
Sakatlık, Akıl Hastalığı Ve İntiharlar Yahudi Ordusunda Yaygınlaşırken Aileleri De Psikolojik Acı Çekiyor!
Haber:
Yahudilerin Gazze Şeridi'ne yönelik savaşı 414. gününde devam edip bu savaş Lübnan'a kadar uzanırken İbranice raporlar, işgal güçleri saflarındaki insani kayıpların boyutunu ortaya çıkarmaktadır; zira savaşın başlangıcından bu yana aralarında asker ve subayın da olduğu ölen 804 askerin isimleri yayınlandı. Mesele bu sınırda da durmadı; zira kayıplar, bazıları intihara meyilli olan ciddi psikolojik bozukluğu olan kişilerin sayısının giderek artış göstermesine kadar uzandı. Nitekim Yahudi varlığının gazetesinde yer alan raporlarda, savaşın patlak verdiği 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana Savunma Bakanlığı'nın rehabilitasyon bölümlerinde tedavi gören engelli asker sayısının, 8.663 yaralı askerin de dahil edilmesinin ardından 70.000’e yükseldiği açıklanmıştır. Yahudi varlığına ait Kanal 7, yaralıların yüzde 35'i ruhsal hastalıklar nedeniyle tedavi görürken uzmanlar tarafından yapılan bir analizin, yıl sonuna kadar hastaneye kaldırılacak yaralıların yaklaşık yüzde 40'ının anksiyete, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, uyum ve iletişim zorlukları da dahil çeşitli psikolojik hastalıklarla karşı karşıya kalabileceğine işaret etmiştir. Jerusalem Post 10.000'den fazla yedek askerin ruh sağlığı hizmeti alma talebinde bulunduklarını ve Yediot Ahronot ise son aylarda en az altı askerin intihar ettiğini aktardı. Ayrıca travma sonrası stres bozukluğundan muzdarip askerlerin kırılgan psikolojik durumlarına ilişkin bir raporda, işgal askerlerinin ailelerinin yüzde 98'i, yedek hizmetin bir sonucu olarak çocuklarında psikolojik veya zihinsel hasar meydana geldiğini bildirmiştir.
Yorum:
El-Hak Tebareke ve Teala şöyle buyurmuştur:وَلَا تَهِنُوا فِي ابْتِغَاءِ الْقَوْمِ إِن تَكُونُوا تَأْلَمُونَ فَإِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَ وَتَرْجُونَ مِنَ اللهِ مَا لَا يَرْجُونَ وَكَانَ اللهُ عَلِيماً حَكِيماً “O (düşman) topluluğu takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız onlar da, sizin çektiğiniz gibi acı çekmektedirler. Üstelik siz Allah'tan, onların ümit etmedikleri şeyleri umuyorsunuz. Allah ilim ve hikmet sahibidir.” [Nisa:104] Yahudi varlığı -bireyleri, partileri ve güçleriyle- yenilmez bir süper güç olduğunu iddia etmesine ve kendisine meydan okuyan herkesi yok etme yeteneğiyle övünmesine rağmen, aslan kükremesi hikayesiyle Gazze'deki savunmasızlara karşı yürüttüğü barbarca savaşta uğradığı kayıpların gerçeğini gizlemeye çalışıyor. Öte yandan Yahudi varlığı, Gazze’deki suç operasyonlarını meşrulaştırmak, uluslararası kamuoyunu yanıltmak ve suçlu oldukları halde onun sempatilerini kazanmak için kurban rolünü oynayıp kendi kendine ağıt yakarak şok edici istatistikler sunmaktadır.
Açıklanan bu kayıplar, Yahudilerin savaşmaya ve direnmeye ehil olmadıkları gerçeğini teyit etmektedir;bunun aksini iddia etseler de, masum kadınlara, çocuklara ve yaşlılara karşı ABD ve küresel haçlıların desteğiyle yürüttükleri cinayet ve etnik temizlik operasyonları sırasında akıllarını kaybetmişlerdir.Peki ya (yakın ya da uzak) kışlalarında oturan Müslüman ordulardan herhangi biri tarafından fiili olarak savaşa girip öldürülselerdi nasıl olurdu acaba?! Bu gerçeği bizim için acı kılan şey, bunların Müslüman orduların gözlerinin önünde olmasıdır; zira ordular, korkak bir ordu ve korkak bir halk karşısında, akıl almaz bahaneler üretmekteler ve hiç de zor olmayan bir görevden kaçmaktadırlar!
Bu kayıplar medyada abartılarak Yahudilerin de en az karşı taraf kadar darbe aldığı yanılsaması oluşturulmakta, böylece mübarek topraklardaki halklarının başına gelenler karşısında ümmetin duyguları kontrol altına alınmakta, Müslüman ordular içindeki muhlislerin öfkesi dizginlenmekte ve Yahudilerin katliamlarına devam etmesi meşrulaştırılmaktadır. Ancak ümmetin ve ordularının zihninde olması gereken şerî görüş, bir Müslüman'ın kanının dökülmesinin Allah katında Kâbe'den daha büyük olduğu ve onun kanının yeryüzündeki tüm kafirlerin kanıyla eşit olmadığıdır; o halde nasıl olur gazaba uğramışların kanıyla eşit olabilir?! Bu nedenle ümmetin ve ordularının, elli binden fazla şehidin ruhunu onurlandırmaları, onların intikamını almak için ciddi şekilde çalışmaları ve kuru üzümden sarhoş olmuş biri gibi kafayı Yahudilerin kayıplarına takmamaları gerekir! Ayrıca ümmetin Yahudilerle savaşacağı ve onları öldüreceği Büyük Savaş’a (Melhame-i Kübra) hazırlanmaları gerekir. Tıpkı Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurarak müjdelediği gibi: تُقَاتِلُكُمْ الْيَهُودُ فَتُسَلَّطُونَ عَلَيْهِمْ، حَتَّى يَقُولَ الْحَجَرُ: يَا مُسْلِمُ هَذَا يَهُودِيٌّ وَرَائِي فَاقْتُلْهُ “Yahudiler sizinle savaşacak, siz onlara musallat kılınacaksınız. O kadar ki taş: Ey Müslüman, işte bu bir Yahudi’dir, arkama saklanmıştır, onu öldür, diyecektir.” [Buhari ve Müslim rivayet etti]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Muhacir – Pakistan
Haber-Yorum
İki Devletli Çözümü Desteklemek İslam’a ve Filistin’e İhanettir!
Haber:
Malezya Başbakanı’nın CNN’e verdiği son röportaj, Malezya'daki Müslümanların öfkelenmesine neden oldu. Röportaj sırasında Başbakan, emri vaki bir karar da olsa Yahudi varlığının Filistin toprakları üzerinde bir “hakkı” olduğunu kabul etti ve Yahudi varlığının kendini savunma hakkı olduğunu iddia etti. Bu açıklama bir sürpriz olmadı; zira Malezya, Yahudi varlığı ile Filistin devletinin bir arada yaşamasını tanıyan bir çerçeve olan iki devletli çözümü uzun zamandır desteklemektedir.
Yorum:
Müslümanlar Filistin'i, 637 yılında Halife Ömer İbn Hattab Radıyallahu Anh döneminde cihat yoluyla fethettiler. Nitekim Halid İbn Velid uyguladığı kuşatma, Elia (Filistin) halkını teslim olmaya ve Halife Ömer İbn Hattab ile bir antlaşma imzalamaya zorladı; işte o zamandan beri Filistin, İslam şeriatı ile yönetilen İslami bir toprak olmuştur.
İslam fıkhında Filistin, Beytü’l-Mâl’e ait olan haraci toprak olarak sınıflandırılır ve onun halkı onu ekme ve kullanma hakkına sahiptir; ancak onda tüm Müslümanların hakkı olduğundan dolayı yıllık harac ödemekle yükümlüdürler ve bu harac, savaş anlaşmaları veya sulh yoluyla fethedilen topraklar için ödenir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: مَّا أَفَاء اللهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاء مِنكُمْ “Allah'ın, (fethedilen) ülkeler halkından Peygamberine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz.” [Haşr 7]
Halife Ömer İbn Hattab Radıyallahu Anh bu ayeti, Irak, Şam, Mısır ve Filistin'deki haraci toprakları Müslüman ordusuna dağıtmama, aksine tüm Müslümanların yararına devlet mülkü olarak koruma kararını haklı çıkarmak için kullanmıştır.İslam şeriatı, haraci arazilerin kıyamet gününe kadar İslam ümmetinin mülkü olarak kalacağını vurgulamaktadır.Aynı zamanda bu karar, İslam'ın mirasının bir parçası olarak mukaddes konumunu tanıyarak Filistin’in bir karış toprağını bile Siyonistlere satmayı reddeden Halife İkinci Abdülhamid tarafından da desteklenmiştir.
Filistin toprakları üzerinde gayrimüslimlerin mülkiyetinin tanınması, İslam şeriatının doğrudan ihlal edilmesi demektir. Ayrıca gaspçı Yahudi varlığını meşrulaştıran iki devletli çözümü desteklemek de İslam ümmetinin haklarına ihanet etmek demektir. Böyle bir eylemde bulunmak, sadece siyasi bir hata değil, aynı zamanda İslam'ın temel hükümlerini ihlal etmek demektir.
Müslümanların Filistin’in işgalini meşrulaştıran her türlü çerçeveyi reddetmeleri gerekir; zira Filistin toprakları İslam ümmetinin boynundaki bir emanettir. Bu yüzden onu korumak bizim vacibimiz olup iki devletli çözümü kabul etmek ise bu mukaddes vacibi görmezden gelmek ve Allah’ın bize bahşetmiş olduğu emanete ihanet etmek demektir. Bu yüzden Filistin İslami mirasın bir parçası olarak kalmaya devam edecek olup Müslümanların vaciplerinden biri de kıyamete kadar onun özgürleştirilmesi için mücadele etmeleridir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed - Malezya
(Hizb-ut Tahrir Emiri Celil Âlim Ata İbn Halil Ebu Raşta Tarafından Facebook Sayfası Takipçilerinin “Fıkhî” Sorularına Verilen Cevaplar Silsilesi)
Soru-Cevap
Yardım Talebi, Yardımın Yapılması ve Allah’ın Yardımı
Mohamed Ali Bouazizi’ye
Soru:
Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekâtuh.
Allah sizi muvaffak kılsın ve sizi mükafatlandırsın.
Yardım talebi vardır, yardıma icabet etmek veya yardım etmek vardır ve bir de Allah’ın yardımı vardır ki icabet etmek, bir yardım mıdır? Hatırladığım kadarıyla sirette şöyle geçmektedir: İbn Hişam şöyle dedi; Allah kuluna bir yardım dilerse, ona Medine halkından bir grup gönderir; peki yardım, dengeleri altüst edecek, ümmeti “لا إله إلا الله محمد رسول الله” sancağı altında birleştirecek ve Batı bize saldırdığında savaşlara girecek Allah’ın izniyle gelmekte olan devleti mi gerektirir? O halde yardım, Bedir’de meleklerle ve Hendek'te rüzgârla olduğu gibi hissedilir ve somut bir şekilde mi olur, yoksa yardım, destek, hazırlık ve düşmanın kalbine korku salma şeklinde de olur mu?
Soruyu detaylandırdığım için özür dilerim; Allah sizi hayırla mükâfatlandırsın.
Cevap:
Ve Aleykumselam ve Rahmetullahi ve Berekâtuh.
1- Yardımın birçok yönü vardır; davet fikrinin diğer fikirlere galip gelmesi, yardımın yönlerinden biri olduğu gibi insanların davetin etrafında toplanması ve ona destek vermesi de yardımın yönlerinden biri olmasının yanı sıra davet taşıyıcılarının davetlerinde sebat etmeleri de yardımın yönlerinden biridir ve benzerleri gibi…
2- Yardımın yönlerinden biri de güç ve kuvvet ehlinin davete nusret vermesidir (yardım etmesidir); ancak yardımın tam anlamı, bu yardımın gerçekleşmesi, Hizbin/partinin devleti kurarak yönetime ulaşması, İslam’ı tatbik etmesi ve daveti taşımasıyla gerçekleşir… Yardımın davet bağlamında tam anlamı ise, irtikaz noktasının varlığı yani devletin kurulmasıdır; çünkü devlet olmadan İslam hayat sahasında var olmaz… Yardımın diğer yönlerinde bir hayır olsa da ancak bunlar, İslam’ın hayat sahasında var olmasını gerçekleştirmez; aksine devletin kurulması ve pratik olarak İslam ile yönetmek gerekir ki böylece İslam hayat sahasında var olabilsin ve yardımın tam ve kapsamlı anlamı da ortaya çıkmış olsun…
3- Bizler eminiz ki, yaklaşmakta olan İkinci Raşidi Hilafet Devleti kurulacak, var olmaya devam edecek ve ümmetin zaferine ve egemenliğine yol açacaktır; çünkü (Hilafetin) kurulmasını müjdeleyen deliller, onun (Hilafetin) kurulacağına, dayanak noktası olacağına ve adaletle hükmedeceğine delalet etmektedir; Örneğin:
- Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55] Bu ayet her ne kadar genel olsa da ancak aynı şekilde Allah’ın izniyle gelmekte olan Hilafet Devleti’ne de intibak ettiği gibi ayetten de egemenliğin ve emniyetin gerçekleşeceği gayet açıktır; bu da ancak onun (Hilafetin) kurulması ve düşmanına karşı zafer kazanmasıyla olacaktır.
- İmam Ahmed’de ve Et-Tayâlisi’nin Müsnedi’nde Huzeyfe’nin hadisinden, Allah’ın Rasulü Salllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu söylediği geçmektedir: إِنَّكُمْ فِي النُّبُوَّةِ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً عَاضّاً، فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ جَبْرِيَّةً، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Nübüvvet içinizde, Allah’ın dilediği kadar devam eder, sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra Nübüvvet metodu üzere bir Hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah onu da dilediği zaman ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir meliklik olur. O da Allah’ın dilediği kadar devam eder, sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat olur, o da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra Nübüvvet metodu üzere bir Hilafet olur.” Sonra sustu. Dolayısıyla Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Hilafetin varlığı tahakkuk edip istikrar bulmadığı sürece hiçbir anlamı yoktur.
- Müslim Sahihi’nde Ebu Hureyra Radıyallahu Anh’dan Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ، فَيَقْتُلُهُمُ الْمُسْلِمُونَ... “Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu savaşta Müslümanlar Yahudileri öldürürler…” Başka bir lafızla Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu geçmektedir:تُقَاتِلُكُمُ يَهُودُ، فَتُسَلَّطُونَ عَلَيْهِمْ “Yahudiler sizinle savaşacaklar. Siz de onlara musallat olacaksınız.” Bu, Yahudi devletinin kökünden söküp atılacağı anlamına gelmektedir; bu ise büyük olasılıkla İkinci Hilafet Devleti kurulup istikrar bularak muzaffer olmadıkça gerçekleşmeyecektir.
- Zehebi’nin sahihleyip onayıyla Ahmed'in Müsned’inde ve Hakim’de Ebu Kubeyl’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: كُنَّا عِنْدَ عَبْدِ اللهِ بْنِ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ، وَسُئِلَ: أَيُّ الْمَدِينَتَيْنِ تُفْتَحُ أَوَّلًا: الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ أَوْ رُومِيَّةُ؟ قَالَ: فَقَالَ عَبْدُ اللهِ: بَيْنَمَا نَحْنُ حَوْلَ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم نَكْتُبُ، إِذْ سُئِلَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: أَيُّ الْمَدِينَتَيْنِ تُفْتَحُ أَوَّلًا: قُسْطَنْطِينِيَّةُ أَوْ رُومِيَّةُ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: «مَدِينَةُ هِرَقْلَ تُفْتَحُ أَوَّلًا، يَعْنِي قُسْطَنْطِينِيَّةَ “Biz Abdullah İbn-u Amr-u İbn-ul Âss’ın yanındayken şöyle soruldu: Bu iki şehirden hangisi önce fethedilecek: Kostantaniyye mi yoksa Roma mı? Dedi ki: Abdullah şöyle dedi: Biz Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yanında yazıyorken O’na şöyle soruldu: Bu iki şehirden hangisi önce fethedilecek: Kostantiniyye mi yoksa Roma mı ? Allah’ın Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle cevap verdi: “Evvela Hirakl’in şehri, yani Kostantiniyye fethedilecektir.” Kostantiniyye fethedildi ve Allah’ın izniyle Roma da fethedilecektir… Bu da ancak İkinci Hilafet Devleti’nin kurulması ve istikrar bulmasıyla tasavvur edilebilir…
- Ahmed Müsnedi’nde, Temim ed-Dâri’nin şöyle dediğini tahric etmiştir: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i şöyle derken işittim: لَيَبْلُغَنَّ هَذَا الْأَمْرُ مَا بَلَغَ اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَلَا يَتْرُكُ اللَّهُ بَيْتَ مَدَرٍ وَلَا وَبَرٍ إِلَّا أَدْخَلَهُ اللَّهُ هَذَا الدِّينَ بِعِزِّ عَزِيزٍ أَوْ بِذُلِّ ذَلِيلٍ عِزًّا يُعِزُّ اللَّهُ بِهِ الْإِسْلَامَ وَذُلًّا يُذِلُّ اللَّهُ بِهِ الْكُفْرَ “Muhakkak ki bu iş (bu dinin hakimiyeti) gece ve gündüzün ulaştığı yerlere ulaşacaktır. Allah ne bir kerpiç ev ne de bir keçe çadır bırakmayacak; azizi aziz ederek, zelili zelil ederek, bu dini ona dahil edecektir. Allah'ın bu işte aziz edeceği İslâm'dır. Allah'ın bu işte zelil edeceği küfürdür.” Bunun benzerini, Beyhaki Sünen-i Kübra'da ve Hakim de Müstedrek'inde rivayet etmiştir. Bu da İkinci Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulacağı, istikrar bulacağı ve tüm dünyayı kapsayacak şekilde genişleyeceği anlamına gelmektedir…
4- Ancak yukarıda geçenler, Hilafet Devleti’nin girdiği her savaşı kazanacağı anlamına gelmemektedir; zira burada bir savaşı ve orada bir savaşı kaybedebilir ancak sonunda zafer onun olacaktır; yani çatışmaları kaybedebilir ama Allah’ın izniyle savaşı kaybetmez. Tıpkı ilk İslam Devleti’nde olduğu gibi; zira bazı çatışmaları kaybetti ama savaşta zafer onun müttefikiydi ki böylece eski dünyanın büyük bir kısmına hükmetmiştir...
5- Sizin şu sorunuza gelince: (O halde yardım, Bedir’de meleklerle ve Hendek'te rüzgârla olduğu gibi hissedilir ve somut bir şekilde mi olur, yoksa yardım, destek, hazırlık ve düşmanın kalbine korku salma şeklinde de olur mu?) Bunların hepsi olabilir; emir Allah Subhanehu’ya aittir. Zira ordularıyla mümin kullarına yardım, O’nun katındandır. وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ “Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez.” [Müddesir 31] Ancak şerî hüküm, gerekli hazırlıkları yapmamızı gerektirmektedir; bu da Allahu Teala’nın şu kavlinden dolayıdır: وَأَعِدُّواْ لَهُم مَّا اسْتَطَعْتُم مِّنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِّبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدُوَّ اللَّهِ وَعَدُوَّكُمْ وَآخَرِينَ مِن دُونِهِمْ لَا تَعْلَمُونَهُمُ اللهُ يَعْلَمُهُمْ وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ شَيْءٍ فِي سَبِيلِ اللهِ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنتُمْ لَا تُظْلَمُونَ “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” [Enfal 60]
Kardeşiniz Ata İbn Halil Ebu Raşta |
H. 22 Cumade’l Ûla 1446 M. 24/11/2024 |
Cevaba, Emir’in (Allah onu korusun) web sitesinden bağlanabilirsiniz:
https://www.facebook.com/ataabualrashtah/posts/122115030254593487