Çarşamba, 02 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Amerika ve Sömürgeci Batı, İslam Ümmetinin Köklü Düşmanıdır, Yahudi Varlığı Günahlarından Sadece Bir Tanesidir

Amerika ve İngiltere, kendi eserleri olan Yahudi varlığını korumaya, İslam ümmetinin kalbine saplanan bu varlığın direncini artırmaya ve ona her türlü yaşam desteği sağlama devam ediyor. Nitekim Amerika, 20 Kasım 2024 Çarşamba günü, Yahudi varlığı için Gazze Şeridi’ne yönelik savaşını derhal durdurması çağrısında bulunan zayıf karar tasarısını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto etti. Aynı gün ABD Senatosu, Yahudi varlığına silah satışını durdurma çağrılarını reddederek tank mermileri, havan topları ve doğrudan saldırı mühimmatı satışını yasaklayan üç yasa tasarısını oy çokluğuyla reddetti. Bu bağlamda, iNews sitesi, İngiltere’nin Yahudi varlığı ile olan silah ticaretinin açıklanan resmi rakamlardan çok daha büyük olduğunu ortaya çıkardı. Haberde, İngiltere’nin bu ticareti “üçüncü taraf” veya “birleşik lisanslar” olarak bilinen dolaylı yöntemler kullanarak gizlemeye çalıştığı vurgulandı.

Hiç şüphesiz bu haberler, Amerika, İngiltere ve diğer kâfir Batı ülkeleri politikacılarının kalplerinde Müslümanlara karşı besledikleri düşmanlık okyanusunun yalnızca bir damlasıdır. Bir yıldır Filistin ve Filistin halkına karşı sergiledikleri tavır, onların ümmetin en köklü düşmanı olduklarını ve Yahudi varlığının sadece onların günahlarından bir tanesi olduğunu ortaya koymaktadır.

Yahudi varlığının Filistin ve halkına karşı işlediği ve hâlâ işlemekte olduğu suçların ve vahşetin boyutuna rağmen, Batılı siyasetçiler ve yasa koyucular, ona her türlü askeri, siyasi, lojistik ve uluslararası destek sağlamaya devam ediyorlar. Yahudi varlığının hedeflerini kendi hedefleri, amaçlarını kendi amaçları olarak görüyorlar. Hadi siyasi veya lojistik desteği bir şekilde de olsa yorumlamak mümkündür, ancak çocukları, kadınları ve silahsız sivilleri öldüren füzeler, bombalar ve patlayıcılarla sağlanan askeri desteğin, gasıp Yahudilerle birlikte Müslümanların kanını dökme arzusundan başka açıklaması ya da yorumlaması olamaz.

Yahudi varlığının Batı’nın İslam ümmetinin kalbindeki kötü niyetli askeri üssü ve mızrak başı olduğu gerçeği artık gün ışığı kadar aşikârdır. Yaşananlar, artık Batı’nın sahte sloganlar ve aldatıcı tezlerin arkasına saklanmasına izin vermemekte, Gazze’deki savunmasız Müslümanların kanları ve parçalanmış cesetleri pahasına Yahudi varlığının yanında yer aldığını ortaya koymaktadır. Bu gerçek, ümmetin büyüklüğüne yakışır bir şekilde eyleme geçmesini gerektirmektedir. Zira bu meydan okuma ve çatışma, ümmetin sömürgecilik ve tüm kâfir devletlere karşı bir mücadelesidir, sadece Gazze’deki vahşi savaşa indirgenemez. Batı, İslam ümmetinin tamamen boyunduruk altına alındığına ve topraklarımızın emelleri için kullanıldığına emin olana kadar rahat etmeyecektir. Bu gerçek, ümmetin görevini yerine getirmesini, olayın büyüklüğüne uygun bir şekilde davranmasını, Batı’nın saldırganlığına, sömürgeciliğine son vermek ve Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için harekete geçmesini gerektirmektedir. Hilafet, ümmete otoritesini ve egemenliğini geri verecek, Halifesi de yeniden bulutlara seslenecek ve kâfir ülkelerin liderlerine “Müslüman olun ki kurtuluşa eresiniz.” izzet dolu mesajını gönderecektir.

إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ “Şüphesiz ki, Rasûllerimize ve iman edenlere hem dünya hayatında hem de şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.” [Mümin 51]

Devamını oku...

Ey Yahudi Varlığı Liderleri! Henüz Asıl Kara Günü Görmediniz!

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Yahudi varlığı Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Galant hakkında savaş suçları ve insanlığa karşı suç işledikleri gerekçesiyle tutuklama kararı çıkardı. Suçlu Yahudi varlığı bu kararı hemen reddetti ve liderleri kararı “kara bir gün” olarak adlandırdı. Trump ve henüz oluşum aşamasında olan yönetimi de bu kararı hızla reddetti.

Bu kararın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Gazze’de derhal, koşulsuz ve kalıcı bir ateşkes çağrısında bulunan bir tasarının ABD tarafından veto edilmesinden sadece bir gün sonra alındığını belirtmek gerekir. Bilindiği gibi, Birleşik Krallık ve Fransa da dahil olmak üzere Güvenlik Konseyi’nin tüm üyeleri bu karar lehine oy kullanmıştı.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin bu kararı karşısında aşağıdaki noktaları dile getirmek istiyoruz:

Birincisi: Karar kısmen doğru olsa da tüm gerçeği yansıtmamaktadır. Gerçek şu ki, Yahudi varlığının tüm liderleri ve askerleri, Filistin, Lübnan ve diğer bölgelerde gece gündüz işledikleri suçlar nedeniyle suçludur. Filistin’deki tüm Yahudiler ister asker ister lider ister başka biri olsun, Mübarek Toprağı gasp eden suçlulardır. Bu aynı zamanda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin bu kararının, Yahudi varlığının gayrimeşru olduğu ve gaspçı bir oluşum olduğu gerçeğini örtbas ettiği anlamına gelmektedir.

İkincisi: Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararı, Yahudi varlığını destekleyen, ona suçlarını işleyebilmesi için katliam ve yıkım araçları sağlayan, ayrıca siyasi, medya ve ekonomik desteğin yanı sıra uluslararası düzeyde koruma sağlayarak katliamlarını gerçekleştirmesine imkân tanıyan hiçbir devleti kınamamaktadır.

Üçüncüsü: Yahudi varlığı liderlerinin sözünü ettiği o kara gün henüz gelmemiştir, ancak Allah’ın izniyle çok yakında gelecektir. O gün, Müslümanların halifesi, abdestli ordulara Yahudi varlığını çepeçevre kuşatma, yeryüzünden silme ve en küçük bir sözle bile olsa ona destek veren tüm yandaşlarından intikam alacaktır.

Devamını oku...

Rohingya Müslümanları, Hilafetin Yokluğunda Trajedilerden Trajedilere Sürükleniyorlar

10 Kasım 2024’te, Endonezya’nın Açe bölgesinin başkenti Banda Açe tarafından reddedilen 152 Rohingya mülteci, Güney Açe’ye geri dönmek zorunda kaldı. Yerel yönetim, savaşın yıprattığı Myanmar bölgesinden gelen bu mültecileri yaklaşık iki hafta önce Güney Açe’ye yerleştirmişti. Mülteciler, yüzlerce kilometrelik yolu kamyonlarla tekrar kat etmek zorunda kaldılar. Şu anda Endonezya’nın Açe eyaletinin güneyindeki GOR Tapaktuan Spor Kompleksi’nde misafir ediliyorlar. Öte yandan 12 Kasım 2024 tarihinde Azad Asya Radyosu, Myanmar’da şiddet ve zulümden kaçan Rohingya mültecilerinin kaçırılıp hem askeri cunta hem de Arakan Ordusu tarafından Myanmar’daki iç savaşta savaşmaya zorlandıklarını aktardı.

Rohingyalılar, eğitimsiz bir şekilde ön cepheye canlı kalkanı olarak gönderildiklerini ve ellerine bozuk ateşli silahlar verildiğini söylüyorlar. Askeri cunta, ellerinde silahlarla çekilmiş görüntülerini internette paylaştı. Rohingyalılar mermi ve mühimmat verilmeden, çatışmaların en yoğun olduğu bölgelere gönderildiler. Haberlerde kamplarından kaçırılan yaklaşık 80 Rohingyalının Myanmar sınırını geçmek zorunda bırakıldığı bildirildi. Bu kronik sorun, er ya da geç bir krize dönüşerek daha birçok trajediye neden olabilir. Rohingya Müslümanlarının başına gelen de tam olarak budur; Bangladeş’in zorla Myanmar’a geri gönderme politikası nedeniyle vatansız Rohingyalıların trajedileri bitmek bilmiyor. Malezya ve Endonezya’nın Açe kıyılarında mahsur kaldıklarında bile ülkeye kabul edilmediler.

Tavadan ateşe atlamak, yağmurdan kaçarken doluya tutulmak deyimi, Rohingya Müslümanlarının yaşadığı trajedilerin karmaşıklığını ifade etmek için yetersiz ve basit kalıyor. Onlarca Asya zirvesi ve Birleşmiş Milletler’in sayısız kararı, bu sorunu çözemedi, çünkü sorun, suçlu Myanmar rejimi, başarısız Bangladeş, Malezya ve Endonezya’daki milliyetçi sistemler ve mülteci kampları ile Andaman Denizi’ndeki suç çetelerinin ablukası gibi karmaşık sorunlarla çevrili. Bangladeşli akademisyen Krishna Kumar Saha, ReliefWeb’de kaleme aldığı yazısında, Rohingyalıların geri dönüşünün Myanmar’ın işbirliği yapmaması ve silahlı Rohingya gruplarının karşı çıkması gibi nedenlerle başarısız olma olasılığının yüksek olduğunu belirtti.

Rohingyalıların yaşadığı trajedi, Asya’yı ve dünyayı yöneten küresel sistemin başarısızlığının bir yansımasıdır. Rohingyalılar, Gazzeli, Doğu Türkistanlı ve dünyadaki tüm Müslümanların yaşadığı kriz ve acıya son verecek yeni bir küresel vizyona ihtiyacımız var. Rohingya sorunu, yalnızca onlara tam anlamıyla destek sağlandığında çözülebilir! Bu destek ancak Müslümanların gerçek kalkanı ve liderliği olan Nübüvvet metodu üzere Hilafet ile mümkündür. Hilafet, yeni bir dünya düzeni kuracak, sömürgeci kâfir devletlerle diplomatik ilişkileri keserek bölgesel istikrarı sağlayacak, Arakan’ı özgürleştirecek, Bangladeş, Endonezya ve Malezya’daki rejimlerin korkaklığını sona erdirecektir.

Hilafet, uzaklık ve maliyeti ne olursa olsun, Müslümanları zulümden korumak, kanlarını ve onurlarını savunmak için, siyasi, ekonomik ve askeri tüm gücünü seferber edecektir. Çünkü İslam bunu farz kılmıştır. Nitekim Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

إنَّ دِمَاءَكُمْ وَأَمْوَالَكُمْ وَأَعْرَاضَكُمْ عَلَيْكُمْ حَرَامٌ، كَحُرْمَةِ يَوْمِكُمْ هَذَا، فِي شَهْرِكُمْ هَذَا، فِي بَلَدِكُمْ هَذَا “Böylesi kutsal bir beldede ve böylesi kutsal bir ayda bu gününüzün kutsallığı gibi mallarınızı kanlarınız ve onurlarınız da birbirinize karşı kutsaldır.”

Devamını oku...

Amerika İran’dan Vaz Mı Geçiyor?

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Amerika İran’dan Vaz Mı Geçiyor?

Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasıyla birlikte medya organları, Trump’ın açıklamalarının ışığında İran’ın geleceğine ilişkin analizlerle dolup taştı.

Öncelikle İran’ın hala altın yumurtlayan bir tavuk olduğunu unutmayalım; Amerika, yöneticisi ne kadar değişirse değişsin İran’dan vazgeçemez ve bu, kurumsallaşmış bir devlet olduğu bilinen Amerika'nın politikasının ana hatlarında sabittir ve uluslararası kararlar kendi çıkarlarına göre bölünmüştür.

Dolayısıyla İran’ın, Amerika’nın bölge ülkelerini korkutmak ve milyarlık silah anlaşmalarıyla şantaj yapmak için kullandığı bir öcü olarak kalmaya devam edeceğini düşünüyorum.

Aynı şekilde Yahudi varlığı, Müslümanların dikkatlerini onların topraklarını gasp etmekten ve kendisiyle çatışmalarından başka yöne çevirmek için İran’ı, hala Müslümanlar (Şii ve Sünni) arasındaki bölünmeyi körükleyen en iyi mezhepsel öcü olarak görmektedir.

Dolayısıyla Amerika, Yahudi varlığı ve İran arasındaki korkutma, tehdit ve karşılıklı suçlamaların sesi ne kadar yüksek çıkarsa, aralarında tam bir enerjiyle çalışmak için arka plandaki iletişim kanalları daha da artış gösteriyor.

Durum daha sıcak bir şekilde tırmanabilir ve daha önce gördüğümüz gibi sürtüşmeler meydana gelebilir ancak durum etkin olarak kalmaya devam edecektir; zira İran Amerika için altın yumurtlayan bir tavuk olup şu anda Amerika'nın İran’dan vazgeçebileceğine inanan bir kimse hayal kuruyor demektir.

Belki de Trump, Amerika’nın müttefikleri için tehdit oluşturmayan bir bölgesel politika inşa etmeye çalıştığı yeni bir nükleer anlaşma istiyor olabilir; bu da bu başarılar için Körfez yöneticilerinin cebinden istediği rüşveti almaya devam etmek içindir.

Belki de Yahudi varlığı İran'ın Lübnan partisinin gücünü zayıflattıktan, özellikle de Aksa Tufanı operasyonundan sonra, bir korku takıntısı oluşabilir ancak parti Lübnan siyasetinde arızalı bir ses olmaya devam edip belki de felç olmuş bir Lübnan hükümetinin bakışları altında askeri geçit törenlerinde daha iyi görünebilmek için füzelerini yeniden boyayabilir.

Aynı şekilde Husiler de Yemen halkının kaderini belirlemede Yemen tarihine en geniş kapılardan girecek ve Tahran sokaklarında “Amerika'ya ve “İsrail’e” Ölüm” sloganları atılmaya devam edilecek ve Irak, Lübnan ve Yemen’deki Haşdi Şabi (Halk Seferberlik Güçleri) karargahlarının tepelerine pankartlar yazılacaktır.

Şüphesiz Amerika, Beyaz Saray’daki kirpilerin çok iyi bildiği hedefleri gerçekleştirmek için İran’ın bölgeye girmesine ve istediği gibi at koşturmasına izin vermiştir. Bu yüzden İran, bölge yöneticileri kurtuluş talep etmek amacıyla kendilerini Amerika’nın kollarına atmak için koştursunlar diye bölgenin güvenliğini istikrarsızlaştırmak için milislerini Irak, Yemen, Suriye ve Lübnan’da konuşlandırmıştır. Ayrıca Amerika, şu anda kendisinden vazgeçmesi imkânsız olan Beşar Esad’ın düşmesini engellemek için İran’ı, milislerini ve onun Lübnan’daki partisini Suriye’ye sokmuştur. Zira şu anda ajanlık, Amerika’ya bağımlılık ve çıkarlarının gerçekleştirilmesi açısından Esad’ın yerini alacak bir alternatif yoktur.

Bölgede bir Amerikan projesi olduğu, İran'ın bu projede bir rolü olacağı, belki de tiyatrolardaki rolünün sona erdiği, şu anda Arapların güç dengesinde bir ağırlıklarının kalmadığı ve onların artık alkışlamak, izlemek, faturaları ödemek ve kendilerinden talep edilen şeyleri başarmak dışında irapta mahallerinin olmadığı net bir hale gelmiştir. Bu yüzden sömürgeci kafirin türettiği ve halkların boyunlarına musallat ettiği zelil ve utanç verici yöneticilerin alçaklığı sayesinde Arapların durumunu önceden kestirmek imkansızdır.

Ayrıca Amerika taşımış olduğu tüm kibri ve küstahlığıyla Güvenlik Konseyi kararlarının, vetoların, BM tavsiyelerinin ve AB itirazlarının tamamını sırtının arkasına atarak Irak’ı işgal etmişti. Bunu bu zalim mantıkla kıyasladığımız zaman, bölgede siyasi ve askeri haritanın yeniden çizileceği ve yüzyılın anlaşmasında geçenlere göre seyredecek bölgesel ittifakların kurulacağı yeni bir dönem başlayacaktır.

Dolayısıyla İran’ın bölgedeki rolü, iyi düşünülmüş ABD politikasının rehinesi olmaya devam edecek olup bu rol, bu politikanın gerekliliklerine göre daralıp genişleyecektir. Bu nedenle Amerika, İran'ı bölge ülkelerine karşı İslami kılıfa bürünmüş devrimci bir tehdit olarak korumaya devam edecek, daha sonra bunu kendisinden vazgeçilmez bir rol haline gelene kadar genişletecektir. Belki de Mısır, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi diğer Amerikan ajanlarının geri dönüşünün ardından şimdilik rolü azalmış olabilir ancak Amerika’nın hedeflerini gerçekleştirmesi için Amerikan politikasında hala etkili bir role sahiptir.

Ne yazık ki yozlaşmış değerleri ve kokuşmuş medeniyetiyle Amerika, Müslüman ülkelerde önemli bir aktör olup onun ortalıkta gezip dolaştığını ve kendilerini yönetici olarak addedenlerin de Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmek için yarıştıklarını görmekteyiz. İslami beldelerimizin, Amerika'nın karşısında duracak bir caydırıcı olmaksızın ülkelerimizdeki mustazaf Müslümanları öldürmek amacıyla hava sahamızı ve kaynaklarımızı kullanan Amerika’nın planları için bir yuva haline gelmesi utanç vericidir.

Her bir Müslümanın görevlerinden biri de, ihmal ettiğimizden dolayı uluslararası sahneden dışlanan izzetimizin ve Müslümanları savunacak ve koruyacak devletimizin geri dönüşünün onun için hayati bir dava olmasıdır; zira Allah Subhanehu’nun kendisiyle İslam’ı ve Müslümanları izzetli kılacağı Müslümanları savunup koruyacak bir devlet olmadıkça bir hayat ve izzet olmayacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak

Devamını oku...

Gazze Meselesi Sömürgecinin Araçlarıyla Değil, Müslüman Ordularının Komutanlarıyla Çözülecektir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Gazze Meselesi Sömürgecinin Araçlarıyla Değil, Müslüman Ordularının Komutanlarıyla Çözülecektir!

Haber:

Binyamin Netanyahu ve eski savaş bakanı hakkında savaş suçu işledikleri iddiasıyla çıkarılan tutuklama emirleri,Gazze Şeridi'ndeki savaşı yürütme şekli nedeniyle dünya çapında zaten baskı altında olan bir ülkenin küresel izolasyonunu derinleştirme tehlikesi taşıyor.(Wall Street Journal)

Yorum:

Uluslararası Ceza Mahkemesi kararlarını, dördüncü ateşkes kararının BM Güvenlik Konseyi’nde oylamaya sunulduğu aynı gün verdi.Peki bu yeni gelişmeler Yahudilerin Gazze’de ve bölgede Müslümanlara karşı yürüttüğü savaşı sona erdirecek mi? Cevap, hayır. Zira Yahudi varlığı bu gelişmelere Gazze'ye yönelik hava saldırıları düzenleyerek karşılık verdi ve bu da yirmi dört saat içinde doksan Müslümanın şehit olmasına yol açtı. Yahudi varlığının ana destekçisi olan Amerika ise Güvenlik Konseyi’nde Gazze hakkındaki dördüncü ateşkes kararını veto etti.

Yahudilerin Gazze’de Müslümanlara yönelik suç niteliğindeki saldırganlığı ikinci yılına girdi ve birçok Birleşmiş Milletler kararı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararları sahada herhangi bir somut değişiklik meydana getirmeyi başaramadı; bunun aksine bu saldırganlığın daha da tırmanmasının yanı sıra Müslümanların başındaki yöneticiler, Gazze’ye yardım etmek için orduların harekete geçmelerini engellediler.

Asıl soru, Filistin’deki vahşi işgali sona erdirmek için Müslüman ülkelerde değişmesi gereken şeyin ne olduğudur?

Şüphesiz ümmet, İslami uyanış noktasında büyük adımlar atmış olup hala ordularını harekete geçmeye davet etmektedir.Şu anda gerçek meydan okuma, bu halkçı baskının ordulara aktarılmasıdır. İşte cevap burada yatmaktadır. Yani orduların içindeki samimi komutanların yollarındaki tüm engelleri kaldırmaları ve sadece Filistin’i değil, aksine tüm dünyayı sömürgeci Batı’nın zulmünden kurtaracak Raşidi Hilafetin olduğu ümmetin projesine destek vermeleri gerekmektedir.

Sömürgeci Batılılar Amerika’nın liderliğinde ümmete karşı birleştikleri gibi Yahudi varlığı da ümmete karşı savaşını sürdürmektedir. Nitekim Yahudi varlığının başbakanı ümmete karşı yürüttüğü savaşı “medeniyet ve barbarlık" arasında yapılan bir savaş olarak tanımladığı gibi Avrupa ise Netanyahu’yu silah ve medya propagandası ile tam olarak desteklemektedir. Dolayısıyla Gazze’deki savaş, İslam ve Batı arasındaki bir medeniyet çatışmasıdır.

Kafirler Müslümanlara karşı birleşirken, Müslüman ülkeler ise ajan yöneticileri nedeniyle bölünmeye devam etmektedir. Zira mevcut rejim, orduların harekete geçmesini engelleyen ulus-devlet modeline dayanmaktadır.Bu yapay bölünmenin, Müslümanlar arasında hiçbir kökeni yoktur. Endonezya’dan Fas’a kadar Müslümanlar Gazze hakkında aynı düşünce ve duygulara sahip olup bu sınırlar ordular tarafından kolayca kaldırılabilir.

Müslüman orduların komutanlarının, düşmanlarının gücünü abartmamaları gerekir; zira İran tarafından yapılan sınırlı askeri tepki bile, tamamen Amerika’dan gelen askeri malzemeye bağımlı olan Yahudi varlığının zayıflığını ortaya koymuştur.Müslümanların başındaki yöneticiler, füze ve hava savunma silahlarını kullanması için Amerika’ya askeri üsler sağlamaktadırlar. Şayet bu üsler olmasaydı Amerika İslam beldelerinden okyanuslarla ayrılmış olacaktı.Amerika’nın Hilafetin kurulmasından korkması hiç şaşırtıcı değildir; çünkü Hilafetin orduları, Filistin’in kurtuluşundan önce Yahudi varlığına olan kara, hava ve deniz desteğini kolayca kesebilecektir.

Genel olarak Müslümanlar açısından olana gelince; silahlı kuvvetlerin içindeki akrabalarımız ve arkadaşlarımızla görüşmemiz gerekmektedir. Müslüman ordular içerisindeki askerler ve subaylar bizden olup onlara, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin olduğu yeni siyasi proje hakkında net bir vizyon vermeliyiz. Muhlis komutanların da Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin kurulması için onlara nusret vermeleri gerekir. Hilafeti kuran ve kendi elleriyle özgürleşmiş Mescid-i Aksa’nın kapılarını açan askeri komutan olmak ne büyük bir nimettir; mübarek Filistin topraklarını kurtararak Selahaddin ile adını yazdıracak bir komutan olmak ne büyük bir nimettir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur:وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ Halbuki asıl izzet, ancak Allah’ın, Rasulü’nün ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.” [Münafikun 8]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Selçuk – Pakistan

Devamını oku...

İran Liderinden, İran’ın Utancını ve Rezilliğini Temize Çıkarmaya Yönelik Açıklamalar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İran Liderinden, İran’ın Utancını ve Rezilliğini Temize Çıkarmaya Yönelik Açıklamalar!

Haber:

İran lideri Ali Hamaney, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) Gazze Şeridi'nde 1 yılı aşkın süredir işlenen savaş suçları nedeniyle “İsrail” Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında çıkardığı tutuklama emrini yeterli bulmayarak idam kararı alınması gerektiğini söyledi.

Başkent Tahran'da Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı milis güçleri üyelerine hitap eden Hamaney, UCM'nin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkındaki kararına tepki gösterdi.

"Netanyahu hakkında tutuklama kararı çıkarıldı, bu yeterli değil. Onun hükmü idamdır. Bu işin başındaki “İsrailli” liderlere idam kararı verilmesi gerekiyor" diyen Hamaney, “İsrail'in” Gazze Şeridi ve Lübnan'da çok ciddi insanlık suçları işlediğini vurguladı. (Sputnik, 25/11/2024)

Yorum:

Sömürgeci kâfir Batı, kendi varlığının ve ekonomisinin bekasının büyük kısmını İslam beldelerinin yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürmek üzerine kurmuş olup bunları elde etmek amacıyla demokrasi getirmek adı altında İslam beldelerinde uydurma savaşlar üretmiş ve bu savaşlar ise milyonlarca Müslümanın kanlarına mal olmuştur. Yani İslam beldelerinin zenginliklerini sömürmek için Müslümanların kanlarının akıtılmasına zerre kadar aldırış etmemiştir. Bunu en iyi kanıtlayan açıklama ise eski İngiltere Başbakanı Winston Churchill’in şu ifadesidir: “Bir damla petrol bir damla kandan daha değerlidir.” Yani bir damla Müslüman kanından daha değerlidir demektir.

Sömürgeci kafir, dünya Müslümanları bu vahşi saldırılarına karşı tepki verdiklerinde, onların tepkilerini doğru hedeften saptırmak ve onları kendi kontrolleri altında tutmak için Müslümanların başındaki ajan yöneticilerinin başvuracakları bir takım kurum ve kuruluşlar türetmişlerdir. Bu da Müslümanların, sömürgeci kafir ülkelerin vahşetlerine karşı duydukları öfkelerini, başlarındaki yöneticilerin başvurdukları bu kurum ve kuruluşların vereceği kararla bastırmaları içindir. İşte bu kuruluşlardan biri de Uluslararası Ceza Mahkemesi’dir. Oysa Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin hiçbir şekilde uygulama gücü olmadığı gibi Batılı güçlerle, özellikle de Avrupa ülkeleriyle derin bir şekilde iç içe geçmiş durumdadır. Örneğin ABD onun üyesi olmamasına rağmen, kendisinin ve Yahudi varlığı gibi müttefiklerinin çıkarlarını korumak için aktif olarak ona müdahalede bulunmaktadır. Bu da onun sömürgeci kafirlerin elindeki bir araç olduğunu göstermektedir.

İran lideri Ali Hamaney’in, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kararına yönelik açıklamasına gelecek olursak; İran, gerek Aksa Tufanı operasyonunun başladığı 7 Ekim 2023’ten bu yana Yahudi varlığının gerçekleştirdiği katliam, yıkım, yerinde etme, aç ve susuz bırakma gibi tüm vahşetine ve Lübnan’da gerçekleştirdiği vahşete karşı olsun gerekse daha önce Yahudi varlığının kendi üst düzey liderlerine yönelik gerçekleştirdiği katliamlarına yönelik olsun hiçbir ciddi tepki vermemiştir. Hatta Yahudi varlığı Lübnan’a saldırdığında oradaki kendi partisini bile yardımsız bırakmıştır. İşte tüm bunlar İslam beldelerindeki Müslümanlar tarafından net bir şekilde anlaşılır hale gelince hem kendisini temize çıkarmak hem de Yahudi varlığına karşı sözde tepki vermek adına böyle bir açıklamada bulunmuştur. Oysa Yahudilerin Gazze'ye yönelik saldırısının başlangıcında, Reuters dahil olmak üzere haber ajansları, 16/11/2023 tarihinde İran’dan iki ve Hamas’tan bir yetkiliye dayandırdıkları haberlerinde, İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in 5/11/2023 tarihinde Tahran’a yaptığı ziyaret sırasında Hamas Siyasi Bürosu Başkanı İsmail Haniye’den, “İran’a ve onun Lübnan’daki güçlü müttefiki Hizbullah grubuna tüm güçleriyle “İsrail’e” karşı savaşa katılmaya aleni olarak çağrıda bulunan Filistin hareketi içindeki sesleri susturmak” için çalışmayı talep ettiğini aktardılar. Böyle bir açıklamada bulunan bir liderin Yahudi varlığına karşı gösterdiği tepkiye inanan birisi, ya siyasi basiretten yoksundur ya da saf biridir.

Sonuç olarak İran liderinin açıklaması, İran’ın utancını ve rezilliğini temize çıkarmaya yönelik açıklamalar olup Müslümanlar artık bu tür açıklamalara asla aldanmayacaklardır. Zira artık şapka düşmüş ve kel görünmüştür. Nitekim İslam ümmeti, Aksa Tufanı operasyonu aracılığıyla başta İran olmak üzere tüm Müslümanların başındaki yöneticilerin ihanetini net bir şekilde görmüşler ve anlamışlardır. İslam ümmeti, Allah’ın izniyle kendileri için gerçek kurtuluş olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’ni kurarak bir Halife’ye biat ettiklerinde, sömürgeci kafirlerden ve onların işbirlikçilerin hesap soracaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ramazan Ebu Furkan

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 26/11/2024

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 26/11/2024
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

- UCM'nin Netanyahu ve Gallant Kararı
- Kemalizmin "Sihirli" Cümlesi
- Laiklik Tartışmaları

H. 24 Cumâde'l Ûlâ 1446 El-Muvafık M. 26 Kasım 2024

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...

Ürdün Rejimi, Yahudi Varlığını Koruma Ve Gazze'yi Yüzüstü Bırakma Konusundaki Rolünü Yeniden Teyit Ediyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Ürdün Rejimi, Yahudi Varlığını Koruma Ve Gazze'yi Yüzüstü Bırakma Konusundaki Rolünü Yeniden Teyit Ediyor!

Haber:

20/11/2024 Çarşamba günü Ürdün rejimi, Gazze Şeridi halkı için yardım, tıbbi ve ilaç malzemeleri yüklü bir askeri uçak filosu gönderdi. Bu malzemeler el-Karara bölgesinden taşınarak Gazze’deki BM Dünya Gıda Programı’na (WFP) teslim edildi.Aynı gün Ürdün Devlet Güvenlik Mahkemesi eski milletvekili İmad El Advan davasında 13 kişi hakkında karar verdi.Mahkeme el-Advan’ı, yasadışı olarak nitelendirdiği bir şekilde kullanmak amacıyla Filistin’e silah ihraç etmek suçundan 10 yıl hapis cezasına çarptırdı. Ayrıca mahkeme, diğer üç sanığı da yasadışı yollardan kullanmak amacıyla silah ihraç etmek, silah satmak ve Krallık içinde düzeni bozacak eylemlerde bulunmak suçlarından 10 yıl hapis cezasına çarptırdı.

Yorum:

Bu iki haberde ironi, Ürdün’deki rejimin Filistin ve halkına yönelik utanç verici mesajını ve yaklaşımını ortaya koymaktadır; zira rejim, Filistin halkının bazı yaralarını sarmakla ve Gazze Haşim’deki açlara, yaralılara ve yaslılara yardım kırıntıları ulaştırmakla övünmektedir. Dolayısıyla onun lisanı hali şöyle diyor: “Ey Filistin halkı, hayal etmenize izin verilen maksimum şey işte budur”; yani Yahudi varlığının izin verdiği ölçüde, onun geçişleri ve kanalları ve onun için kabul edilebilir olan kurum ve kuruluşlar aracılığıyla az miktarda gıda ve sağlık malzemesi tedarik etmektir.Askeri yönlerden, seferberlikten ve gerçek destekten bahsetmeye gelince; bu, rejimin on yıl ve daha fazlasına varan en ağır ve şiddetli cezalar uyguladığı yasaklardan ve suçlardan biridir.

Ürdün’deki rejim, Yahudi varlığına acı çektirmek için kullanılabilecek bazı silahları teslim etme girişiminden dolayı İmad el-Advan’ı onurlandırmak yerine, onu ağır cezayı hak eden bir suçlu olarak değerlendirmiş, daha da ileri giderek, onun ve arkadaşlarının davranışlarının Krallık içindeki düzeni bozabileceğini ifade etmiştir; zira rejim, kendi varlığı ile Yahudi varlığını tek bir güvenlik ve emniyet potasında birleştirmiştir! Bu şekilde rejim, Yahudi varlığını koruma, onun güvenliğini ve bekasını sağlama konusundaki eski ve yeni rolünü pekiştirmektedir.

Gazze ve tüm Filistin halkının ihtiyacı ve Ürdün halkı üzerindeki hakları, Kerame ve el-Cazi’nin ordusu olan Ürdün ordusunun, gıda ve sağlık malzemesi kırıntıları ulaştırmak için değil, Filistin'i kurtarmak, mübarek Mescid-i Aksa’yı temizlemek ve mustazaf Filistin halkına yardım etmek için harekete geçmesidir.Bu nedenle Ürdün’deki onurlu halkımızın yapması gereken, ümmeti birleştirecek ve Müslüman orduları Filistin’i kurtarmak için Filistin’e doğru harekete geçirecek olan Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir’e destek vermeleridir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَAllah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Bahir Salih

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER