Perşembe, 30 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/10/03
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Kuzey Suriye’deki Ayaklanma, Türkiye Rejiminin Tiran Esad Rejimiyle Uzlaşma Ve Normalleşme Yolundaki Hesaplarını Karıştırdı

  • Kategori Makaleler
  •   |  

El-Raye Gazetesi

Kuzey Suriye’deki Ayaklanma, Türkiye Rejiminin Tiran Esad Rejimiyle Uzlaşma Ve Normalleşme Yolundaki Hesaplarını Karıştırdı

Üstad Ahmed el-Sûranî’nin Kaleminden

Türkiye rejiminin tiran Esad rejimiyle normalleşmeye yönelik açıklamalarının Kayseri’deki olaylara paralel olarak hız kazanmasıyla birlikte içinde bulunduğumuz Temmuz ayının ilk günü, Halep’in kuzey kırsalındaki devrimci sokak bir kaynama durumuna sahne oldu; zira bu güçlü protestolar, Cerablus şehirlerinden el-Bab’a geçip Afrin’e kadar kuzeydeki tüm bölgelerde patlak verdi; hatta Afrin’deki göstericilerin Türk valisinin bulunduğu Saray binasına yönelmesiyle birlikte Türk ordusu mensuplarının göstericilere ateş açması sonucu çok sayıda kişi öldü ve çok sayıda yaralanma meydana geldi.

Bu halkçı protestoların alevi Halep’in batı kırsalı bölgelerine ve İdlib’e kadar ulaşmış olup bu da devrimin tüm evlatlarının nefislerinde kök saldığını göstermektedir.

Hareketlenmenin genişlemesiyle birlikte Türkiye rejimi, bir gecede alevlenen bir arenaya ve kapsamlı bir ayaklanmaya benzeyen bir çatışmaya dönüşen durumu sakinleştirmek için Suriye’nin kurtarılmış kuzey bölgesinin tamamının internet bağlantısını aniden kesti.

Bu olay, Türkiye’nin Kayseri ilinde yerinden edilmiş Suriyelilerin yaşadığı korkunç gecenin ardından gerçekleşti; zira ırkçı grupların Suriyeli mültecilerin yaşadığı mahallelere saldırması, ev ve dükkanları ateşe vermesi ve bölge sakinlerine saldırması, Suriye’nin kuzeyindeki büyük öfke dalgasının daha da artmasına katkıda bulunmuştur; bu da özellikle Türkiye rejiminin, bağlantılı grup sisteminin liderleri de dahil olmak üzere kurtarılmış bölgelerdeki tabileri aracılığıyla, kurtarılmış bölgeler ile suçlu rejimin kontrolündeki bölgeler arasındaki Ebu el-Zindin geçişini açma girişiminin ve Türkiye rejiminin Rus subayları el-Bab şehrine sokma girişiminin ardından bu yeni devrimci ayaklanmaya yol açmıştır.

Her ne kadar Kayseri olayı bu geniş halkçı hareket için ek bir kıvılcım olsa da ancak bu, daha önce birbirini takip eden olaylardan ve devrimcilerin, devrimi bitirmek ve halkının fedakarlıklarını yok etmek amacıyla kurtarılmış bölgeleri Şam kasabına teslim etmek için açık bir hazırlık ​​olarak gördüğü bir adımda Esad rejimiyle normalleşme yönünde baskı yapan ve Suriye’deki devrimci halka uzlaşmayı empoze eden Türkiye yetkililerinin açıklamalarından dolayı birikmiş bir olaydır.

Nitekim tüm bu adımlar halk tarafından reddedildi ve askeri polisin ve Türk istihbaratına bağlı grup liderlerinin Türk öğretmenin talep ettiği şeyi dayatma konusundaki ısrarlarına rağmen insanlar, gerek Rusların girmesini gerekse Ebu el-Zindin geçişinin açılamasını engellemek için harekete geçti.

Türkiye rejiminin, özellikle de rejimin başı Erdoğan’ın açıklamalarına gelince; neredeyse günlük olarak kimi zaman Rusya'da, kimi zaman Irak’ta Esad ile görüşmek isteyen, kimi zaman Esad’ın Şam ziyaretini kabul ettiğini ve onu Ankara’da karşılamaya hazır olduğunu açıklayan Erdoğan’ın histerik hali, Suriye dosyasında ve onun zehirli siyasi çözümünde her türlü ilerlemeye yatırım yapacak efendisi Amerika’ya hizmet etmek için kayda değer bir ilerleme sağlama konusundaki kafa karışıklığının ve aceleciliğinin boyutunu gösteriyor.

Esad rejiminin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrılarına iki hafta boyunca sessiz kalmasının ve bu açıklamaları reddeden yaygın halkçı hareketlenmenin ardından Esad rejiminin yeni ve eski açıklamaları, Şam’ın iki cumhurbaşkanının görüşmesini kabul etmesi için Ankara’nın tüm güçlerini Suriye’nin kuzeyindeki topraklardan çekmesini şart koştuğunu vurgular şekilde gelmiştir; nitekim bu açıklamalar, Türkiye rejimi için bir kurtarıcı olarak geldi, görüşmenin ve onun ardından normalleşmenin bir sonraki duyuruya kadar ertelenmesiyle birlikte Türkiye rejimi, bu “belirleyici” anın yakın olduğunu vurguladı.

Şüphesiz insanların hareketlenmesi, ayaklanmaları, Türk vesayetini reddetmeye ve Türk hükümetine bağlı liderlerin devrilmesine yönelik açık sloganlar atmaları, Türkiye rejimiyle normalleşme ve uzlaşma açıklamalarıyla uyum içinde olan Şam’daki ajan rejimi rahatsız etti; bilakis bunun da ötesinde bu mübarek hareketlenme, Türkiye rejimine güçlü bir tokat olarak gelmiş ve Suriye halkının çaresiz ve teslimiyetçi olduğunu, köleliğin boyunduruğuna ve suçlu rejiminin havzasına geri dönmeye hazır olduğunu düşünmesinin ardından Türkiye rejiminin tüm hesaplarını yeniden gözden geçirmesini sağlamıştır. Böylece bu mübarek ayaklanma, gururlu bir halk olduklarını, devrimci ruhlarının hâlâ devam ettiğini, devrimi bitirmeye çalışan ülkelerin tuzak ve komplolarına karşı yüksek bir bilince sahip olduklarını ve bu komplocuların başında Türkiye rejiminin olduğunu açığa çıkarmıştır.

Türkiye rejimi tarafından motive edilen bazı kişiler, dalgaya binmeye ve hareketlenmeyi kontrol etmek ve onu söndürmek amacıyla hareketin liderliğini ele geçirmeye çalıştılar ancak amaçlarına ulaşamadılar; zira muhlis ve sadık insanların, Türkiye’nin devrim üzerindeki vesayetini kaldırma, bağlantılı liderleri devirme ve devrimi güvenli bir yere götürecek dürüst bir siyasi ve askeri liderlik bulma hedefine ulaşana kadar hareketlenmenin devam etmesine ve kararlı kalmasına rehberlik etmede rol oynamaları için alan hâlâ açıktır.

Ayrıca kuzeydeki mübarek hareketlenmenin, Türkiye rejiminin araçlarından biri olan Colani’ye karşı İdlib hareketlenmesine ek bir ivme kazandırmada da bir rolü olmuştur; zira halkçı hareketler ve günlük gösteriler, hareketin gücünü, bilincini ve taleplerinin tavanının yüksek olduğunu gösterecek şekilde darbelerini aynı anda hem araca hem de öğretmene yöneltmeye başlamıştır.

Özellikle artık tüm kurtarılmış bölgeleri kapsayan hareketlenmeyi yönlendirmek için çalışan ideolojik bir siyasi partinin varlığıyla birlikte önümüzdeki günler bir hayrı müjdeliyor; zira Hizb-ut Tahrir gençleri tüm faaliyetlere katılıyor, devrim halkının arasından hayır gördükleri herkese nasihat ve yönlendirme yapıyorlar, hareket için açık sabitelerin benimsenmesinin ve onun çarpıtılmasının ve zayıflamasının önlenmesinin gerekliliğini vurguluyorlar ve rejimi devirmek, İslami yönetimi kurmak, açı gerçekliğe ve Amerika’ya, şer güçlerine ve küresel tuzağa hizmet etmek amacıyla devrime düşük yaptırmak ve onu ortadan kaldırmak için çalışan ülkelerin tuzaklarına teslim olmamak için devrimcilerin çabalarını, devrime devam etme yönünde seferber ediyorlar.

Kaynak: El-Raye Gazetesi - 505. Sayı - 24/07/2024

Devamını oku...

İsmail Haniye Suikastının Ardından İran, BM Güvenlik Konseyi’ne Başvurdu!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İsmail Haniye Suikastının Ardından İran, BM Güvenlik Konseyi’ne Başvurdu!

Haber:

İran’ın BM Daimi Temsilcisi Emir Said İravani, ABD, İngiltere ve Fransa’nın, Hamas lideri İsmail Haniye’nin öldürülmesiyle ilgili olarak Rusya tarafından önerilen Güvenlik Konseyi bildiri taslağını engellediğini söyledi. (RT, 31/7/2024)

Yorum:

Arap ve İran rejimlerinin iğrenç tarihinden bir sayfa; zira İran, Hamas lideri İsmail Haniye’nin başkent Tahran’ın göbeğinde suikasta uğramasının ardından Güvenlik Konseyi’ne acil toplantı yapılması talebinde bulundu; nitekim İran, bazı ülkelerden yardım dilenirken Amerika, İngiltere, Fransa ve Yahudi varlığının temsilcileri tarafından adeta suçluymuşçasına sert eleştirilere maruz kaldı ve Arap temsilcilerinin Yahudi varlığına yönelik zayıf eleştirileri de ona yardımcı olmadı.

Güvenlik Konseyi oturumlarının tekrarlanan bu sayfasından ne İran yöneticileri ne de Arap yöneticileri hiçbir ders almıyorlar. Zira Müslüman ülkelerdeki hükümet temsilcileri, Güvenlik Konseyi ya da Birleşmiş Milletler kararlarını hiç umursamayan Yahudi varlığının işlediği her suçun ardından ağlaşıyorlar. Zira onların hepsi kâğıt üzerindeki mürekkepten ibarettirler. Aynı zamanda Arap hükümetlerinin ve diğer Müslüman ülkelerinin temsilcilerinin Güvenlik Konseyi’nin kararları hakkında kutsal bir tonda konuştuklarını, sanki kutsal bir kitapmış gibi uluslararası hukuktan ve Yahudi varlığının sabah akşam bu hukuku çiğnediğinden bahsettiklerini, Amerika’dan Yahudilerin bu davranışlarını kınayan bir müzekkere, bildiri ya da kınama yayınlamasını istediklerini ama Amerika’nın bunu yapmadığını görmektesiniz.

Bu suçlular, Müslüman ülkelerin başındaki yöneticilerinden bir ders almayacaklar mı?Yahudi varlığını silah ve parayla desteklemesine ve onu düşmanlarına karşı savunacağı ve tüm eylemlerinde yanında olacağı tehdidinde bulunmasına rağmen, düşmanımıza bir açıklama yapması için yalvardıkları bu kadar utanç verici sayfalar yetmez mi artık?! Gerek bu yöneticilerin gerekse bu düşmanların ağzından düşmeyen bir mücevher bekliyormuş gibi İngiliz ve Yahudi varlığının temsilcilerinin Güvenlik Konseyi’nde neler söylediklerine dair son dakika haberleri yayınlayan el-Cezire gibi medya organlarının bir utanç duymaları için daha ne kadar zaman geçecek?!

Bu ümmetin içindeki bir liderin, Güvenlik Konseyi’nde canınız cehenneme demesinin zamanı gelmedi mi?!Uluslararası kararların canı cehenneme ve BM sözleşmelerinin canı cehenneme! Batı’nın canı cehenneme; sizinle bizim aramızda sadece kılıç vardır, hazırlık yapılsın, Yahudi varlığıyla çatışmalar başlasın ve mümin toplumun kalbi ferahlasın demenin zamanı gelmedi mi?

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Bilal Et-Temimi

Devamını oku...

BAE Yöneticileri, Emir Sahipleri Olan İngiltere’ye “Karşı Çıktıkları” İçin Bangladeşli Müslümanlara Eziyet Ediyorlar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

BAE Yöneticileri, Emir Sahipleri Olan İngiltere’ye “Karşı Çıktıkları” İçin Bangladeşli Müslümanlara Eziyet Ediyorlar!

Haber:

Abu Dabi Federal Temyiz Mahkemesi, “çete davası” kapsamında Bengal’de ikamet eden bazı kişiler hakkında müebbet hapis, hapis ve sınır dışı arasında değişen cezalar verdi.Mahkeme, medyada “çete davası” olarak bilinen davada 57 sanığın mahkumiyetine karar verdi; zira Resmi Emirlik Haber Ajansı’nın (WAM) ifade ettiğine göre, mahkeme üç sanığı “ülkelerinin hükümetine baskı yapmak amacıyla gösteri yapmaya davet ve teşvik etmek” suçundan müebbet hapis cezasına çarptırırken, diğer 53 sanık 10 yıl hapis cezasına ve ülkeye yasadışı yollardan girerek gösteriye katılan bir sanık da 11 yıl hapis cezasına mahkum edildi. Ayrıca mahkeme, tüm hükümlülerin cezalarını çektikten sonra BAE’den sınır dışı edilmelerine ve üzerlerinde ele geçirilen cihazlara el konulmasına karar verdi. (Rusya El Yevm, 22/07/2024)

Yorum:

BAE’de Bengalli protestoculara karşı alınan bu kararlar, BAE yöneticilerinin sadece Filistin halkına değil, Bangladeş, Sudan ve hatta BAE halkı da dahil olmak üzere dünyadaki tüm Müslümanlara düşman olduğunu teyit etmektedir. BAE yöneticilerine göre insanlık, sadece hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar!

Ayrıca kilise ve tapınak açmalarına izin verilen Hindulara ve Haçlılara bağlı toplulukların aksine Müslümanlara bağlı herhangi bir topluluğun birkaç ferdinin küçük bir barışçıl hareketlerde bulunmasına bile izin vermeyen BAE ve İslami Körfez'deki yöneticilerin tahtlarının kırılganlığını da teyit ediyor! İngiliz ajanı Hasina’ya karşı gerçekleştirilen hareket gibi bir hareketi hızla "isyancı ve kamu tesislerini hedef alan" bir şey olarak damgalamak, hareketin sorumlularını baltalamaya ve onları, hırsızlar ve katiller gibi suçlularla aynı kefeye koymaya yönelik ucuz bir girişim olduğu gibi, aynı şekilde Bangladeş sokaklarında barışçıl protestocuların öldürülmesi emrini verdikten sonra, prestijini geri kazanması amacıyla İngiltere’deki efendilerine yalvarmak için, Bangladeş’ten kaçan İslam’dan çok Hinduizm’e yakın bir İngiliz ajanı olan hain Hasina’yı aklamaya yönelik bir girişimdir.

Aynı şekilde İngiltere’ye sadık olan tabiilerin, dünyadaki İngiliz tahtının korunmasını kendileri için hayati bir mesele olarak gördüklerini de teyit ediyor. BAE'deki Bangladeşlilerin ülkeden sınır dışı edilmeden önce on veya on bir yıla varan hapis cezalarına çarptırılmaları bunun sadece bir örneğidir; oysa rejim onları haksız yere ülkeden sürgün etmekle yetinebilirdi ama BAE rejiminin BAE’deki tüm Müslümanlara ulaştırmak istemediği bir mesaj vardır ki bu da Allah’ın, onların lisanı üzerinden zikrettiği tiranların sünnetidir: لَنُخْرِجَنَّـكُم مِّنْ أَرْضِنَا أَوْ لَتَعُودُنَّ فِي مِلَّتِنَاElbette sizi ya yurdumuzdan çıkaracağız, ya da mutlaka dinimize döneceksiniz!” [İbrahim 13]

Ancak Allah’ın, gerek BAE yöneticileri gerekse denizaşırı efendileriyle birlikte İngiliz ve Amerikalıların tüm ajanları hakkındaki sünneti devam ediyor; bu yüzden Allah’ın onları ertelemesi ve onların cezası konusunda acele etmemesi sakın onları aldatmasın. Zira Allah Subhanehu şöyle buyurmuştur: كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَاهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُّقْتَدِرٍ * أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِّنْ أُولَئِكُمْ أَمْ لَكُم بَرَاءَةٌ فِي الزُّبُرِ * أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُّنتَصِرٌ * سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ * بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَى وَأَمَرُّAma onlar bütün delillerimizi yalan saydılar, biz de onları üstün ve güçlü olana yaraşır biçimde kıskıvrak yakaladık.Şimdi söyleyin bakalım (ey putperestler), sizin inkârcılarınız şu anılanlardan daha mı iyi; yoksa sizin için kitaplarda bir kurtuluş hükmü mü var?Yoksa onlar “Biz yenilmez bir topluluğuz” mu diyorlar?Yakında o topluluk da yenilecek ve arkalarını dönüp kaçacaklar.Ama asıl vadeleri kıyamet günüdür ve kıyamet günü şüphesiz daha dehşetli ve daha acıdır.” [Kamer 42-46]

Müslümanlar dünyadaki tüm sorunlarıyla birlikte canlı bir ümmettir, ancak bu canlı ümmetin düşmanını yenmek için çabalarını düzenleyecek birine ihtiyacı vardır; bu yüzden ümmetin, akidesinden kaynaklanan tek bir siyasi varlık altında birleşme meselesini, kendisi için hayati bir mesele haline getirmesi gerekir. Zira Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِİmam bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” [Müslim rivayet etti]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Nizar Cemal

Devamını oku...

Liderlik, Demagoji ve Amerika’nın Çöküşü!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Liderlik, Demagoji ve Amerika’nın Çöküşü!

Haber:

Yahudi varlığının Başbakanı Netanyahu 24/7/2024 tarihinde ABD Kongresinde bir konuşma yaptı ve suçlunun her iki ya da üç cümlesinde Kongre üyeleri bazen yarım dakika süren alkışlarla sözünü kesti ve konuşmasını yaptığı 53 dakika boyunca 58’i ayakta olmak üzere 79 kez alkışlandı.

Yorum:

Herhangi bir halkın temsilcisinin liderlik konumunda olması ve kendi grubunu, partisini veya kendisini seçenleri temsil ederken kendini sorumlu hisseden bir devlet adamı olarak nitelendirilmesi gerekir; zira onlar, fikir ve görüş sahibi kişilerdir, hakkı söyleme konusunda cesurdurlar ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar; çünkü onların görevleri görüş beyan etmek olup onların görüşlerinin ayağa kaldıran ve oturtan, ilerleten ve gerileten bir değeri vardır ve aynı şekilde yöneticilerinin çarpıklıklarını düzeltmek, devletlerinin gidişatının rayında olmasını sağlamak, devletin fikri olarak sapmadığından emin olmak ve ilerlemek amacıyla halklarının elinden tutmak için büyük küçük her şeyde yöneticileri muhasebe ederler. Dolayısıyla onlardan birinin, görüşünü açıklayıp muhasebe edebilmesi için dengeli olması, iyi dinlemesi, meseleleri değerlendirmesi ve onları gözden geçirmesi gerekir.

ABD Kongresi üyeleri, senatörler veya temsilciler gibi bu niteliklere sahip olmayanlara gelince; onların ülkelerinin kısa ve uzun vadedeki çıkarlarını düşünmeksizin her bir aşağılık caninin ve suçlunun gaklamasını alkışlayan demagoglar olmaları, Amerika’nın ne ölçüde dibe ulaşıp uçuruma düştüğünün açık bir işaretidir.

Nitekim onların meclisleri de, İslam beldelerindeki rejimler de dahil olmak üzere geri kalmış ülkelerin meclislerine benzemeye başladı; zira bu meclislerdeki üyelerin görevi, başkanı ya da kralı alkışlamak ve ona dokunmamaktır; çünkü onu kutsal bir konuma koyarlar ve onu sanki bir ilah gibi yaptıklarından dolayı muhasebe edilmeyen veya sorgulanmayan veliyyül emr olarak görürler, onun kararlarını onaylarlar ve onun için beyaz bir kağıdın üzerine parmak basarlar; çünkü o, iddia ettikleri gibi başkalarının bilmediği şeyleri bilen bilge biridir! Bu arada o, paralarını yağmalamak, sırtlarını kırbaçlamak, dinleriyle savaşmak ve ülkelerini sömürgeci kâfirlere satmak gibi büyük günahları işler! Onlara göre, yöneticinin zulmüne ve ihanetlerine sessiz kalmak veya sabretmek ya da onu alkışlamak ve övmek, onu muhasebe etmekten, onu düzeltmek için çalışmaktan veya daha doğrusu onu devirmek için çalışmaktan daha iyidir; aksi takdirde onların iddialarına göre büyük fitne ve fesat meydana gelir! Oysa bizzat kendileri fitneye düşmekteler ve fesada ortak olmaktadırlar.

Amerikan senatörleri ve temsilcileri, ne yaptıklarını hiç düşündüler mi acaba?! Yoksa aslında kötü niyetli gündemlerine hizmet eden bir çalışan olarak görevinden almamak için bu küçük aşağılık adamı alkışlarken bir an bile düşünmediler mi? Yoksa onlar, Yahudilere karşı sevgi, İslam’a ve Müslümanlara karşı nefret dolu duygularıyla alkışlamaya başlayarak ayakta ve oturarak alkışlamakta yarış mı yaptılar?!

Nitekim onlar, 7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanı operasyonundan sonra Yahudilere duydukları sevgiyi ve müminlere duydukları nefreti göstermek için yarıştılar; zira en büyükleri olan Biden, sadece birkaç metre yürüyebilecek şekilde bacaklarını sürüyerek geldi ve tüm Batılı bakanlar ve liderler de onu takip ederekYahudilerin Gazze’ye yönelik saldırganlığına mutlak desteklerini açıkladılar ve çocukları, kadınları ve yaşlıları öldürdükleri için onları tebrik ettiler. Böylece insan, kadın ve çocuk hakları gibi övünüp durdukları değerlerini ayaklarının altına aldıkları gibi… Halkların işgalciye karşı direnme hakkını belirten sözde uluslararası yasalarını da ayaklar altına aldılar.Filistin işgal altındadır; dolayısıyla onun halkının direnme hakkı olduğu gibi tüm Müslümanların ve herhangi bir insanın, tıpkı Afganistan’daki işgalcileri kovdukları gibi bu işgalciyi de kovana kadar onlara yardım etme hakları da vardır.

Şerî vacibin, Müslümanların ayaklanmasını ve işgalciyi Filistin’den kovmalarını gerektirdiği bilinmektedir; çünkü Filistin, sadece halkının değil, tüm Müslümanların mülkü olup onun halkı da Müslümanların bir parçasıdır.

Amerika'nın senatörleri, temsilcileri ve liderleri, dünyanın, ülkelerinin savaşı durdurma ve ardından iki devletli çözümü uygulama konusundaki acziyetinin boyutlarını izlediğini, spor maçlarındaki palyaçolar gibi ahmakça olan alkışlamalarını mülahaza ettiğini,bunun onun statüsünü ve prestijini zayıflattığını, ülkeleri ona meydan okumak, ona karşı çıkmak ve ona karşı çalışmak için cesaretlendirdiğini biliyorlar mı acaba?

Bunun yerine şımarık oğulları Netanyahu’dan hesap sormak ya da en azından onu azarlamak ve hükümetlerinin sallantılı politikasını desteklemek için ayağa kalkmış olsalardı, konumları gereği itibari değerlerinin bir kısmını korumuş olurlardı; onurlarını demiyoruz, çünkü onlar onur nedir bilmiyorlar.

Ama bizler, Amerika düşüşte olduğunu, Biden’dan Trump’a kadar baştan aşağıya bunama hastalığına yakalandıklarını ve senatörlerinin ve temsilcilerinin Yahudi varlığındaki küçük bir çocuğu alkışlamalarından dolayı onlara aptallık isabet ettiğini biliyoruz; zaten Müslüman ülkelerin kalbindeki ileri üsleri olan bu varlık da cinnet geçirmektedir; zira masum çocukları, kadınları ve erkekleri öldürüyor, işkence ediyor ve aç bırakıyor, evleri, hastaneleri ve okulları yok ediyor ve geleceği hiç hesaba katmıyor; oysa bu onların aleyhine kaydedilecek ve Allah Subhânehû ve Teâlâ güçlü kullarını gönderdiği gün bu, Yahudilerin aleyhine dönecektir.

Belki de onlar, Allah'ın izniyle Hilafetin kaçınılmaz olarak geleceğini, Yahudi varlığını destekleyerek Allah’ın yolundan alıkoymak ve Hilafetin kurulmasını engellemek için harcadıkları şeylerin kendileri için pişmanlık ve yürek acısı olacağını, sonra kıyamet gününde toplanıp cehenneme sürüleceklerini idrak etmişlerdir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Esad Mansur

Devamını oku...

Güney Akdeniz’deki NATO ve AFRICOM, İstila Kastıyla Olan Bir Saldırıdır

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Güney Akdeniz’deki NATO ve AFRICOM, İstila Kastıyla Olan Bir Saldırıdır

Geçen yılın sonunda, Gazze’ye yönelik savaş ve Amerika’nın üvey evladı Yahudi devletinin suçlarına ortak olduğu sırada, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Afrika Komutanlığı (AFRICOM) Komutanı General Michael Langley, doğu Libya kuvvetleri komutanı Halife Hafter ile seçilmiş bir ulusal hükümet kurmanın ve ülkenin ordusunu yeniden birleştirmenin önemini görüştü; Washington Büyükelçiliği’nin X platformunda yaptığı açıklamaya göre bu, ABD'nin Libya Büyükelçisi ve Özel Temsilcisi Richard Norland’ın katılımıyla Bingazi şehrinde ikisi arasında yapılan bir görüşmenin ardından gerçekleşti. O sırada Amerikan büyükelçiliği şunları söyledi: “Langley ve Hafter, demokratik olarak seçilmiş bir ulusal hükümet kurmanın, Libya ordusunu yeniden birleştirmenin ve yabancı paralı askerleri ortadan kaldırmak yoluyla ulusal egemenliğin korunmasının önemini görüştü.” (Anadolu Ajansı, 21/09/2023)

Bu görüşme, bir yandan Korgeneral Muhammad el-Haddad ile batı bölgesinin liderleri arasındaki, diğer yandan da doğu bölgesinden General Abdul Razzak el-Nazuri ile (5+5) Ortak Askeri Komite’nin üyeleri arasındaki arabuluculuk çabaları yoluyla Libya’nın askeri yapısını birleştirmek kastıyla Langley’in bizzat yürüttüğü çabaların bir meyvesidir. Nitekim ABD, geçici Ulusal Birlik Hükümeti’nin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad ile genel komutanlığa bağlı General Abdul Razzak el-Nazuri’nin “Libya askeri kurumunu yeniden birleştirme” yönündeki kararlılığını övdü ve Libya ordusunu birleştirmek için “ilk adım olarak ortak bir birliğin kurulmasını” desteklediğini açıkladı.

Amerika’nın, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Afrika Komutanlığı (AFRICOM) Komutanı General Michael Langley lisanı üzerinden yaptığı bu övgüsü, geçen yıl Mart ayında İtalya'nın başkenti Roma'da Langley’in ev sahipliğinde düzenlenen Afrika Savunma Başkanları Sempozyumuna katılan El-Nazuri ve El-Haddad ile yaptığı görüşme sırasında gerçekleşti. (Bawabat al-Wasat, 02/03/2023)

El-Haddad ve el-Nazuri’nin, 26/06/2024 tarihinde Botsvana’nın başkenti Gaboron’da yapılan Afrika kıtasındaki ülkelerin ordularının ve Afrika'daki Amerikan askeri komutanlığının (AFRICOM) savunma bakanları ve genelkurmay başkanları konferansına katıldığı ve buna birleşik Libya ordusunun kurulması yolunda ilerlemenin teyit edildiği bir dönemde, Genel Komutanlık Medya Ofisi'nin Facebook sayfasında yayınladığı bilgiye göre, Başkomutan Meraşel Halife Hafter ile Libya’daki Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury ile başkanlık ve parlamento seçimlerinin yapılması için uzlaşıya dayalı çözümlere ulaşmanın yollarını görüştü; zira 3/06/2024 tarihinde Hafter, Khoury ve beraberindeki heyeti Bingazi’nin Rajma bölgesindeki Genel Komutanlık karargahındaki ofisinde kabul ederek, iki taraf arasında bir ay içinde yapılan ikinci görüşmeyi gerçekleştirdi!

Amerika’nın bir yandan Libya ordusunu Hafter’in önderliğinde birleştirme, diğer yandan da Amerika’nın sonuçlarını kontrol etmeye çalıştığı seçimleri yapma hırsı, Türkiye’nin yumuşak nüfuzu ve Rus korkuluğunun kullanılması planının Libya’da meyve verdiğine, Amerika’nın petrol zengini bu ülkede tüm nüfuzunu genişleteceğine, aşağıda açıklanacağı gibi yumuşak karnı Tunus da dahil olmak üzere gözlerini Kuzey Afrika bölgesinin geri kalanına diktiğine delalet etmektedir.

Bir yandan da ülke, Hafter’in oğulları için dikkate değer askeri terfilere tanık oldu; zira en küçük oğlu Saddam, doğu ve güneyi kontrol eden kara kuvvetlerinin başına getirilirken, oğlu Halid de Libya ordusu içinde geniş yetkilere sahip güvenlik birimlerinin başına getirildi. Ayrıca -Şubat 2024’te parlamento tarafından atanan- diğer oğlu Belkasım Hafter de, Libya Yeniden Yapılanma Fonu’nun başkanlığını yapıyor ve Hafter’in erken seçim kampanyası kapsamında projeler kurmak için akıttığı büyük fonların kaynakları hakkında hiçbir soru sorulmuyor.

Öte yandan Libya medya organları, ABD'nin askeri internet sitesi Task and Purpose’den, AFRICOM Komutanı General Michael Langley’nin Washington’un, Libyalılar da dahil olmak üzere bölgede yeni müttefik arayışına değindiği basın açıklamalarını ele alan bir rapor aktardı; bu da Libya ve Arap sokaklarında, askeri bir üs kurmak yoluyla Amerika’nın Libya’daki nüfuzunu pekiştirme olasılığı ve bunun Türk güçleri ve başkent Trablus’taki etkisi ile ilişkisi konusunda birtakım önemli soruları gündeme getirdi. Zira bu rapora göre Langley, Botsvana Afrika Savunma Konferansı öncesinde gazetecilere şunları söyledi: “Amerikan kuvvetlerinin Nijer’de hoş karşılanmaması nedeniyle, Libyalılar da dahil olmak üzere bölgede yeni müttefikler arıyoruz.”

Bahsedilenleri teyit etmek adına Washington’daki Orta Doğu Enstitüsü’nün daha önce, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) deniz seyrüseferi ve altyapısına yönelik çeşitli tehditler nedeniyle Ortadoğu ve Afrika ile daha fazla ilgilenmeye başladığını belirtmekte fayda vardır; nitekim ittifakın 9-11 Temmuz tarihleri ​​arasında Washington’da düzenleyeceği zirvede, doğuda ve batıda Libya’ya komşu ülkelerin (Mısır, Tunus, Cezayir) yanı sıra Yahudi varlığının liderleri de dahil olmak üzere birçok Arap ülkesini zirvesine çağıran ittifakın yolculuğunun çok önemli bir anında Afrika kıtası ve Libya’da karşı karşıya olduğu tüm tehditlerin ele alınması planlanıyor; bu ise 09/07/2024 tarihinde düzenlenen basın toplantısında ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Matthew Miller tarafından vurgulanmıştı. NATO’nun Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki ilk irtibat bürosunu Ürdün’ün başkenti Amman’da açacağını duyurmasının ardından, Yahudi varlığını yok olmaktan korumayı amaçlayan bir “Arap NATO’sunun” kurulmasına katılmak üzere kim bilir hangi ülkeler davet edilecek.

Ayrıca son günlerde Libya basınında ve internet sitelerinde ABD’li Orgeneral Charles Brown’ın Misrata’ya geldiği ve kentin ileri gelenleri ve etkili isimleriyle bir araya gelerek bölgede bir ABD askeri üssü kurulması olasılığını görüştüğü haberleri yer aldı. Dahası Afrika Haber Portalı’na göre askeri uzmanlar Orgeneral Charles Brown’ın Misrata’ya yaptığı ziyaretin, Libya topraklarında resmi bir ABD askeri üssünün kurulması için geri sayımın başlangıç noktası olduğunu ve medya objektiflerinden uzak faaliyet gösteren ABD özel güvenlik şirketi (Amentum’un) yerini alacağını vurguladı.

Bir hatırlatma olarak Afrika Intelligence İstihbarat web sitesi, Trablus’taki silahlı grupları eğitmek için Trablus’taki Başbakan ile anlaşarak Amerikan askeri şirketi Amentum’a ait unsurların Libya’ya geldiğini ortaya çıkardı. Fransız istihbarat sitesi ise, şirketin Mahmud Hamza liderliğindeki 444. tugayın, ez-Zubi liderliğindeki 111. tugayın ve El-Hussan liderliğindeki 166. tugayın eğitimlerini denetleyeceğini ve bu grupları sınır güvenliği ve silahsızlanma konusunda birleşik bir çerçeveye oturtmak için ABD Dışişleri Bakanlığı ile aralarındaki çalışmanın koordine edileceğini ifade etti. (Rusya El Yevm, 11/04/2024)

Rusya ve Türkiye’nin, Suriye deneyiminden yararlanarak Libya’nın doğusunda ve batısında rol alışverişinde bulunduğu bir zamanda bir grup medya ve siyasi paralı asker, özelde Libya’nın doğusunda, genelde ise Afrika kıtasında genişleyen Rusya’nın nüfuzuyla yüzleşip onu püskürtmeden önce Washington’un ilk etapta Libya’nın batısındaki Türk nüfuzuyla yüzleşme rolü konusunda kamuoyunu ikna etmeye çalışıyor.

Washington Post 2018’de, ABD’nin Tunus’taki bir hava üssünden Libya içinde insansız hava araçlarıyla keşif operasyonları yürüttüğünü ortaya çıkarmış ancak daha fazla ayrıntı vermemişti. Bu haber doğru olmasa bile, Amerika’nın, Libya ve Sudan’da yaptıkları, Kuzey ülkelerini çevrelemek için Afrika Sahel bölgesine elini koyması, bunun ardından tüm bölgeye erişim sağlamak için bu yapay duruma ve uydurma tehditlere yatırım yapması sayesinde bölgede kriz ve istikrarsızlık yaratmaktan birinci derecede sorumlu olduğu açıktır.

Buna dair delil, son Botsvana toplantısında geldi; zira Langley şöyle dedi: “Her Afrika ülkesi, özellikle de Sahel bölgesi çok katmanlı tehditlere sahip olduğu gibi her ülke de farklı türde zorluklara ve istikrarsızlık dürtülerine sahiptir.” Ayrıca batıda, kuzeyde ve Sahel bölgesindeki Afrika ülkelerinin, güvenlik hedeflerine nasıl ulaşacakları konusunda görüşmeler yapmak için ABD ile temasa geçtiklerini, çünkü onların Amerika’nın getirdiği “cevheri değeri” bildiklerini vurguladı. Bu ülkelerden birinin Libya olduğunu, Tunus makamlarının ise ABD Savunma Bakanı Mark Esper'in Tunuslu mevkidaşı İbrahim El-Bartaji ile 30 Eylül 2020 tarihinde imzaladığı askeri anlaşmanın (on yıllık) içeriğini açıklamadan ya da Tunus Savunma Bakanı’nın 26 Nisan 2022 tarihinde, ABD Savaş Bakanı Lloyd Austin’in gözetiminde ve Siyonist Savaş Bakanı Gantz'ın katılımıyla Almanya’nın Ramstein kentindeki üssünde düzenlenen NATO askeri zirvesine katılımı veya ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın kısa süre önce Washingtonda düzenlenen NATO zirvesine katılımıyla ilgili açıklamaları hakkında yorum yapmadan sessiz kalmayı tercih ettiğini söyledi.

Amerikan büyükelçilerinin Kuzey Afrika’daki hükümet merkezlerinin ve bakanlıkların koridorlarında dolaşması, Amerika’nın eğitim ve askeri yardımlar kisvesi altında ordu komutanlarına erişmeye çalışması ve NATO Askeri Komite Başkanı Amiral Rob Bauer’in bu yılın Nisan ayında bölgenin karşı karşıya olduğu tehditleri görüşmek üzere Tunus ve Cezayir’de tam bir hafta geçirmesi, evet tüm bu olaylar, Gazze’de akan kan şelaleleri ve diğer Müslüman ülkelerde yaşanan acı ve zulüm şelaleleriyle aynı zamana denk gelmiştir; nitekim 8 Temmuz 2024 tarihinde Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü tarafından şu başlık altında sanal bir sempozyum düzenlendi: “Kuzey Afrika’da Çin ve Rusya Etkisine Karşı Koymak” ve sempozyuma, ABD’nin Tunus Büyükelçisi Joey Hood, Gazze savaşında Yahudi devletinin silahlandırılmasına verdiği destekle bilinen Pentagon’un eski Orta Doğu politika danışmanı Grant Rumley ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nin eski Kuzey Afrika direktörü Ben Fishman ev sahipliği yaptı.

Böylece Amerika’nın, Libya Misrata’ya bir AFRICOM askeri üs dikmek, Tunus'ta bir NATO istihbarat merkezi tespit etmeye çalışmak ve onu, ittifakın Akdeniz’de güvenliği sağlamak amacıyla "Deniz Muhafızı" adı altında başlattığı çok amaçlı deniz operasyonu için bir destek olarak dayatmak ve tüm bunları Cezayir için de yapmak konusunda ciddi olduğu görünüyor; bunu da AFRICOM’un çabalarını NATO'nun gündemiyle birleştirerek, bölgedeki Amerikan hegemonyası politikası ya da Büyük Ortadoğu Projesi dedikleri şey için bir kıskaç olsun diye yapmaktadır.

Zayıflara ve ajanlara gelince; Amerika’nın Rus nüfuzuna karşı koyma ve onu çevreleme silahını yüzlerine doğrultması, Körfez bölgesindeki İran öcüsüne, dünyadaki İran-Rusya-Çin kutbu öcüsünü eklemesi yeterlidir ki böylece çevre ülkelerin yöneticilerinin yaptığı gibi Amerika’nın önünde diz çöksünler, hatta secdeye kapansınlar; her ne kadar onların hepsi, Amerika’nın Amerikan hegemonyası projesini dayatmak amacıyla kendi çıkarları için kullandığı korkuluklar olsa da, Allah’ın izniyle Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti bu projenin genişlemesini durduracaktır. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ قَرِيباً Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek!” [İsra 51]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Mühendis Visam Atraş – Tunus

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER