- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
El-Raye Gazetesi
Ey Alimler ve Müslümanlar: Vaatler ve Müjdeler!
Dr. Memduh Ferec’in Kaleminden
Allahu Teala, Yunus suresinde şöyle buyurmuştur: وَيَسْتَنْبِـؤُ۫نَكَ اَحَقٌّ هُوَۜ قُلْ ا۪ي وَرَبّ۪ٓي اِنَّهُ لَحَقٌّ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ۟ “O (azap) gerçek midir?” diye senden haber soruyorlar. De ki: “Evet, Rabbime andolsun ki o elbette gerçektir. Siz (bu konuda Allah’ı) aciz bırakacak değilsiniz.” [Yunus 53]
“Allahu Teala Nebisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e şöyle diyor: “O (azap) gerçek midir? diye senden haber soruyorlar.” Yani: Yalancılar (inkarcılar) sana, açıklaman ve yol göstermen için değil inatçılık ve inatta direnmek için soruyorlar demektir.
“O gerçek midir?” Yani: İnsanların haşrolması ve ölümlerinin ardından kıyamet günü yeniden dirilmeleri ve hayırsa hayır (sevabı) ve şerse şer (cezası) olmak üzere kulların amellerinin karşılığı olacak mı demektir?
“De ki:” Onlara açık bir delil ve burhan getirerek bunun doğruluğuna dair yemin etmiştir: “Evet, Rabbime andolsun ki o elbette gerçektir.” Bunda hiçbir şek ve şüphe yoktur demektir.
“Siz (bu konuda Allah’ı) aciz bırakacak değilsiniz.” Başlangıçta siz hiçbir şey değilken yarattığı gibi Allah sizi yeniden diriltecektir. Aynı şekilde size amellerinizin karşılığını vermek için bir kez da geri getirecektir.” (Sadi’nin tefsirinden)
Allah’ın insanlara vaat ettiği ve onlar için kesinlikle gerçekleşeceğine karar verdiği nice vaatler ve hususlar vardır? Bunlar yeniden dirilme ve kıyamet günü gibi çok ve çeşitlidir. Dolayısıyla bunlar, kesin olarak gerçekleşeceği hususunda hiçbir şek ve şüphe olmayan hakikatlerdir.
Allahu Teala’nın, salih amel işleyen kullarına Kendi adına vaat ettiği nice vaatler vardır? Yine bunlar çok olduğu gibi aynı şekilde kesinlikle bunların gerçekleşmesi ve meydana gelmesi hususunda hiçbir şek ve şüphe yoktur.
Bu vaat ve müjdelere örneklerden biri de Allahu Teala’nın Nur suresindeki şu kavlidir: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْناً يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئاً وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ “Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam’ı) yeryüzünde hakim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaadetti. Zira onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Her kim de bundan sonra inkâr ederse işte onlar fâsıkların ta kendileridir.” [Nur 55]
Allah’ın, her zaman ve her mekânda salih amel işleyen mümin kullarına yönelik şu vaadine bir bakın. Zira ayet, hiçbir vakit ve zaman belirtmeden onları, yeryüzüne Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini yeryüzünde hakim kılacağını ve geçirdikleri korkularını güvene çevireceğini vaat etmiştir.
Peki Allah Azze ve Celle’nin, salih amel işleyen mümin kullarını yeryüzünde Halife kılacağına dair vaadi, onlar için bir otoritenin ve siyasi kararının ellerinde olduğu ve kâfirlerin ve düşmanların iradesinden bağımsız bir devlet olmadan nasıl gerçekleşecek? Zira Allah’ın kâfirlerin yurdunda ve kâfirlerin otoritesinde müminleri iktidar yapması tasavvur edilemez. Çünkü bu, hem ayetin mantukuna hem de ayetin mefhumuna aykırıdır. Bu yüzden iktidar, Müslümanların sahip oldukları, üzerinde otoritelerini pekiştirdikleri, Allah’ın onlar için seçtiği dinlerinin hükümlerini tatbik ettikleri, başkalarının orduları ve iradesi tarafından değil de kendi orduları tarafından korunan bir toprak üzerinde olur. Ancak bu şekilde korkuları güvene çevrilebilir.
Ancak istihlaf (Hilafet), iktidar ve güvenlik, devletlerinin anayasasının doğasının şartlarındandır. Yani bu anayasanın maddeleri, Allah’ın Kitabı ve Rasulü’nün sünnetinden çıkarılırsa Hilafet, iktidar ve güvenlik devem eder. Aksi taktirde bu nimetler yok olur ve bunun yerini, zaaf, aşağılanma, parçalanmışlık ve düşmanların ülkemize, namuslarımıza, servetlerimize ve kararlarımıza tahakkümü alır.
İktidarın devletsiz, Hilafetsiz ve Sultansız olmayacağı gibi korkunun güvene çevrilmesi de çobansız (yöneticisiz) olmaz. Soru şu; içimizde bugüne inananlar yok mu? Neden Allah bizi Halife kılıp iktidar yapmıyor? Neden korkularımızı güvene çevirmiyor?
Ayete baktığımızda, sadece müminlerin varlığıyla yetinmemiş, bilakis şöyle demiştir: “Salih amel işleyenler.” Peki Allah’a imandan sonra hangi salih amel, İslam Devleti’ni kurmak için çalışmaktan daha büyük olabilir ki? Hangi farz, İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışmaktan daha büyük farz olabilir ki? Peki bizden, alimlerimizden, düşünürlerimizden, ileri gelenlerimizden, hatiplerimizden, profesörlerimizden ve sıradan insanlarımızdan kaçı, farzların tacı olan bu azim farzı yerine getirmek için ciddiyetle çalışıyor? Bunların hepsi, bu farzı yerine getirmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar mı? Şayet hayır ise; o halde nasıl Allah bizleri Halife kılacak, yeryüzünde iktidar yapacak ve bu korkularımızı güvene çevirecek ki?
Alimlerimizin, hatiplerimizin, düşünürlerimizin, aydınlarımızın ve ileri gelenlerimizin büyük bir bölümü, kötülüğü emreden, iyilikten sakındıran, sömürgeci Batı’yı dost edinen ve küfürle hükmeden yöneticileri dost edindikleri sürece nasıl bizim için bu vaat ve müjde gerçekleşecek ki? Allah’ın bizim seçtiği din bu değil midir?! Sonra Müslümanların alimlerinin çoğu, sömürgeci kâfirin Müslümanların saygı duyması ve parçalanması için koyduğu sınırlara saygı göstermelerine davet ederek Müslümanlar arasındaki bölünmeyi pekiştirdikleri sürece nasıl müminler için iktidar olacak ki?! Sömürgecilerin ellerindeki bir kukla olan ajan yöneticilerin dikildiği karton devletçiklerde nasıl iktidar ve Hilafet olacak ki?! Sonra da nerede iktidar, nerede Hilafet ve nerede güvenlik diye soruyoruz?
Allah’a yemin olsun ki bu azim farz, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurmak için çalışma farzıdır. Zira durumumuzu zilletten izzete, korkudan güvene, zayıflıktan iktidara, parçalanmışlıktan yeryüzünde Hilafete, fakirlikten zenginliğe ve refaha çevirecek olan işte bu farzdır.
Sonuç olarak bu vaat ve müjde, alimlerimizden, aydınlarımızdan, siyasetçilerimizden, askerlerimizden, subaylarımızdan, genelimizden ve özelimizden bu farzı gerçekleştirmek için ilerlemek isteyen kimseler içindir. Zira bu, hevasından konuşmayan Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in vaadi ve müjdesidir: تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً عَاضاً، فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ نُبُوَّةٍ“Allah’ın olmasını dilediği kadar aranızda Nübüvvet olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra Allah onu kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı hanedanlık olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu da kaldıracaktır. Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” [Ahmed rivayet etti.]