- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Fransa Cumhurbaşkanı Macron Avrupa’yı Etkileyen Ekonomik Krizin Çözümünü Yanlış Yerde Arıyor
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, “bolluk devri ve pervasızlığın sona erdiğini" belirterek bunlara karşı hükümete birlik olma çağrısında bulundu… Macron, gelecek dönem için karamsar bir tabloya işaret ederek “pervasızlığın, savurganlığın ve bolluk devrinin” sona erdiğine, hükümetin buna karşı önlem alması gerektiğine dikkati çekti. Son yıllarda yaşanan küresel olaylara ve buna karşı alınması gereken önlemlere ilişkin Macron, şunları kaydetti:
“Yaşadığımız şey, düzenden ziyade daha çok büyük bir değişim ve kargaşa gibi... Yıllardır bolluk olarak görünen dönemin sonlarını yaşıyoruz; ucuz, hiç bitmeyecek gibi olan ürünlerin, teknolojik bolluğun, toprağın, ham maddenin, suyun."
Macron, Fransa ve Avrupa için yeni bir dönemin başladığının altını çizerek halkta bu durumun endişeye yol açacağı gerekçesiyle hükümeti açık olmaya, teyakkuz halinde olmaya ve taahhütlerini yerine getirmeye davet etti.
Fransa Cumhurbaşkanı, liberal olmayan rejimlerin yükseldiğini ve otoriter rejimlerin güçlendiğini savundu. (www.trthaber.com 24.08.2022)
Dünya, Hilafet Devleti’nin yıkılmasından bu yana Batılı Avrupa ülkelerinin etkin olduğu sömürgecilik utancının çemberinde yaşamaktadır. Zira sömürgeciler, özellikle İslam beldeleri olmak üzere işgal ettikleri bölgelerde kendi etkileri devam etsin diye kendi yerlerine diktatör rejimleri bıraktılar. Her ne kadar sözde demokrasi ve insan hakları vurgusu yapılsa da, kapitalist Batılı güçler, kendi toprakları dışında kalan bölgelerde otoriter, darbeci, diktatör rejimleri, kendi çıkarlarına hizmet ettikleri müddetçe desteklemeye devam ettiler. Ancak çıkarları değiştiğinde bu kez “diktatörleri devirmek, demokrasiyi yaygınlaştırmak” gibi suni bir söylemle, destekledikleri rejimleri devirmeye başlarlar. Nitekim Fransa’nın 1961’den beri Benin, Burkina Faso, Gine-Bissau, Fildişi Sahili, Mali, Nijer, Senegal, Togo, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Kongo-Brazzaville, Ekvator Ginesi ve Gabon gibi 14 Afrika ülkelerinin ulusal rezervlerini elinde tutması, onun sömürgeci vahşetinin en canlı kanıtıdır. Hatta bu ülkeler üzerindeki iğrenç sömürgesi öyle bir boyuta ulaştı ki Afrika ülkeleri ulusal para rezervlerini Fransız Merkez Bankası’na yatırmışlardır. Böylelikle Fransız hazinesinin, Afrika’dan yıllık bazda yaklaşık 500 milyar dolar kazanç ve getiri elde ettiği bildirilmektedir.
Peki Fransa, halkları ölüm derecesine ulaşacak kadar yoksulluk içerisinde kalmaları pahasına bu ülkelerin zenginliklerini sömürmesine ve devasa gelirler elde etmesine rağmen neden bolluk döneminin sona erdiğinden bahsediyor ve bu hususta hükümete uyarıda bulunuyor?
İşte bunun cevabı, Fransa’nın bizzat benimsemiş olduğu kapitalist sistemde yatmaktadır. Zira kapitalizmde, işletmeler, sektörler ve yatırımlar, insani değerlere bakmaksızın tek arzusu servet biriktirmek olan açgözlü birkaç bireyin tekelinde bulunmaktadır. Bu yüzden kapitalizmin pençeleri, yoksul kalabalıkların tüm hayatını paramparça etmektedir. Bu doyumsuz ve vahşi kapitalist elit bu servetleri kendi ellerinde tuttukları bir sırada ülkenin ekonomisinde bir gerileme söz konusu olduğunda, hemen hükümet her ürüne ve temel hizmetlere ağır vergiler getirmeye başlamaktadır. Dolayısıyla her insan da günlük yaşamında mal ve hizmete ihtiyaç duyduğundan dolayı vergiler doğrudan ülke halkına yansımakta ve bu da halkın yaşam stresini arttırmaktadır. Dahası hükümetin vergileri sadece fakirlerin üzerine bir yük yaptığını zenginlerin servetine vergiler koymadığını da söyleyebiliriz. Zira kurumlar vergisi olduğunda şirket sahibi zenginler, naylon faturalar düzenleyerek bu vergilerden kurtuluyorlar. Böylece kapitalist sistemde servet birkaç kişi arasında dolaşırken, halk ise temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayan köleler gibi hizmet ediyor. Macron, kapitalizmin bu iğrenç kokuşmuş uygulamasını görmezden gelip hala halkta bu durumun endişeye yol açacağı gerekçesiyle hükümeti açık olmaya, teyakkuz halinde olmaya ve taahhütlerini yerine getirmeye çağırıyor. Ama Macron şunu bilsin ki; kapitalizmin insan fıtratına aykırı ve içi çürümüş olan bu uygulaması miadını doldurmuş ve çökmek üzeredir. Ve bu kaçınılmaz sonu kesinlikle durduramayacaktır. Fransa Cumhurbaşkanı’nın, liberal olmayan rejimlerin yükseldiğini ve otoriter rejimlerin güçlendiğini savunmasına gelince; başlangıçta da belirttiğim gibi işgal ettikleri bölgelerde kendi etkileri devam etsin diye kendi yerlerine diktatör rejimleri dikenler başta Fransa olmak üzere Batılı ülkelerin kendileridir. Dolayısıyla Macron’un otoriter rejimden kast ettiği, Batı da dahil tüm dünyanın gıpta ile bakacağı ve en kısa zamanda entegre olacağı İslam’ın yönetim sistemi ve insanın hem ekonomik hem de diğer sorunlarına köklü çözümler sunan şerî hükümleridir. Ama Macron, ne kadar çabalarsa çabalasın ve ne kadar uyarıda bulunursa bulunsun İslam’ın iktidara ulaşmasını asla engelleyemeyecektir. Zira İslam, eksiksiz bir yaşam biçimidir ve kendine özgü ekonomik bir sistemi vardır. Nitekim İslam’ın ekonomisi üç sütun üzerine kuruludur: mülk elde etmenin yolları, harcama ve dağıtım. İslam nizamında ekonomik sorun, mal ve hizmet sıkıntısı değil, bizzat dağıtımdır. Bu anlamda, ekonomik sorunun çözümü, mal üretmek değil, var olan malların dağıtımıdır. Bunun en iyi örneği Fransa’nın sömürdüğü Afrika ülkeleri de dahil İslam topraklarıdır. Zira İslam toprakları, son derece devasa yer altı yer üstü zenginliklere sahipler ama kötü dağıtım politikaları nedeniyle insanlar birçok yerde açlıktan ölüp yoksulluk sıkıntısı çekerken bazı yiyecekler ise çöp konteynerine atılmaktadır! Bu yüzden yoksulluk, malların üretim kapasitesinden değil, insanlığın temel ihtiyaçlarını karşılayan dağıtım politikasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle İslam, kapitalizmin aksine mal stokçuluğunu ve tekelleşmeyi yasaklamıştır. Zira Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: وَالَّذِينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلاَ يُنفِقُونَهَا فِي سَبِيلِ اللّهِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيم “Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele.” [Tevbe-34]
Sonuç olarak dünyanın tanık olduğu ekonomik kriz, aslında kapitalist ekonomik sistemin başarısızlığının açık bir göstergesidir. Bu yüzden köklü bir değişim davetine cevap vermenin zamanı gelmiştir. Zira bu davet, insanları dünyada ve ahirette kurtuluşa götürecektir. Bu köklü değişim ise İslam’a davet etmektir. Çünkü İslam, gerçek ekonomik, politik ve sosyal sisteme sahip tek ideolojidir. Dolayısıyla İslami ülkelerin birinde Hilafet Devletinin kurulması, yaşamın her alanında tüm insanlığa rehberlik edecektir. Zira Fransa ve diğer kapitalist ülkeler, bir ülkeye sadece onu yok etmek, halkını katletmek ve kaynaklarını yağmalamak için girerken İslam ve Müslümanlar ise bir ülkeye, onu imar etmek, orayı bir cennete dönüştürmek ve halkını de onurlandırmak için girmektedirler. Dolayısıyla Fransa ve benzerlerine “cevap duyacağınız değil göreceğiniz şeyler olacaktır” şeklinde cevap verecek olan Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti kurulduğunda hem Müslüman halklara hem de kendi halkına yaptıkları vahşi uygulamaları ifşa olacak ve kendi halkı da dahil insanlığa bakacak yüzleri kalmayacaktır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ramazan Ebu Furkan