- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Mısır Halkının Özlemleri ve Değişimin Engelleri
Kapitalizmin ağırlığı ile Batı’nın ve onun ajan yöneticilerden oluşan araçlarının hegemonyası altında inleyen tüm halklar gibi Mısır halkı da iyi bir hayatı arzuluyorlar. Zira onlara karşı on yıllar boyunca cahil bırakma ve yoksullaştırma politikaları uygulandı. Bunun amacı ise, halkın kendisiyle akidesi arasındaki bağını koparmak ve onları harekete geçirenin sadece hisler ve duygular olmasını sağlamaktır ki böylece vatancılık, milliyetçilik ve Sykes-Picot’nun dar sınırlarının kutsanması gibi insanlar arasında ekmeye ve propagandasını yapmaya hırs gösterdiği ve mefhumlar haline getirmeye çalıştığı saptırıcı fikirler ve batıl iddialar aracılığıyla onları kolay bir şekilde yönlendirebilsinler. Böylece de insanlar, Batı’nın ajan yöneticilerinin koruması ve himayesinde çalmış olduğu haklarını düşünmesinler ve ekonomik krizlerin ve birbiri ardına gelen yüksek fiyat dalgalarının ağırlığı altında gasp edilen haklarını talep etmek için harekete geçmesinler.
Mısır'ın karşı karşıya olduğu ekonomik krizler ve yüksek fiyat dalgaları, Mısır halkı hakkında bir ahit ve anlaşma tanımayan, onların krizlerini önemsemeyen, dahası sadece Beyaz Saray’daki efendileri razı eden, onların çıkarlarını koruyan ve Allah’ın dilediği zamana kadar ülkeyi onların boyunduruğunda tutmaya devam edecek olan hain ve ajan yöneticilerin varlığının gölgesinde kapitalist sistemin en kötü şekilde uygulanmasının doğal bir sonucudur.
Kapitalist sistem ve araçları ön planda olduğu, söz sahibi onlar ve ülke siyaseti de onların ellerinde olduğu sürece Mısır’ın krizleri için önerilen tüm çözümlerin hiçbir faydası olmayacak ve olmamaya da devam edecektir. Zira yama üzerindeki delik iyice genişledi ve kapitalizm artık herhangi bir çözüme sahip değildir. Dahası önerebileceği çözümlerin tamamı ölümcül bir zehir olup krizlerin alevini artırmaktadır. Zira tüm sorunların gerçek nedeni ve Batı’nın ülkemizi kontrol altında tutmasının ve servetlerimizi ve zenginliklerimizi yağmalamasının tek garantörü kapitalizmdir. Dolayısıyla krediler ve bunu takip eden politikalar bir çözüm olmadı ve olmayacaktır. Bilakis bunlar, birincisi ülke zenginliklerinin sömürülmesi olmak üzere yeni krizler üretecektir. Ayrıca dalgalanma, bir çözüm veya bir çare değildir. Bilakis insanların çabalarını ve zenginliklerini boşa harcamak ve Batı’nın ve şirketlerinin, kendi başına hiçbir değeri olmayan paralarla zenginlikleri çalmalarına imkân sağlamaktır. Bu yüzden nakitlerin, altın, gümüş veya bu ikisini temsil eden kâğıt paralar olması gerekir. İşte o zaman enflasyon olmayacak, insanların paraları ve geçim kaynakları, felaket ve olaylardan etkilenmeden kendi değerini koruyacaktır. Ama pazarlarımızı Batı ürünlerine ardına kadar açmak, emtia, tarım ürünleri ve buğday, silah, ilaç, ağır teçhizat ve imalat makineleri gibi stratejik endüstrilerin ithalatında ona güvenmek, evet tüm bunlar ülkeyi Batı’nın elindeki bir rehin haline getirmektedir. Bu yüzden görevimiz ve önceliğimiz, özellikle ülkede yetiştirilmesi ve üretilmesi gereken stratejik olanlar olmak üzere Batı’dan, mallarından, ilaçlarından, endüstrisinden ve tarımından vazgeçmemizdir ki böylece Batı, insanların yiyeceklerini, silahlarını ve ilaçlarını kontrol edemesin. Örneğin buğday, yeterince ve ihraç edilebilecek bir fazlalık verecek şekilde büyük miktarlarda yetiştirilmelidir. Ayrıca ilaçlar da ülkemizde üretilmeli, bu noktada Batı’nın eli bizim elimizden daha üstün olmamalı, bu endüstrileri mümkün olan en yüksek seviyede geliştirecek fabrikalar ve araştırma merkezleri açılmalı, ümmetin evlatları dünyaya yayılmalı, tamamı ilimlerine düşkün olmalı ve ümmetlerine hizmet etmek için çalışmalıdırlar. Sanayi politikasına gelince; ülke sanayileşme esasına dayanmalıdır. Bu nedenle kendisiyle diğer sanayileri kurabilmek için, önce makineler üretmek gerekir. Yani ülke sanayisine makineler üreten fabrikalar kurarak başlamak, sonra bunları alıp geri kalan fabrikaları kurmak gerekir. Dolayısıyla ülkeyi sanayi ülkesi haline getirmek için, her şeyden önce makine üretmeye başlamaktan, sonra da ülkede üretilen makinelerden herhangi bir fabrika inşa etmekten başka bir yol yoktur.
Gerçek bir devlet, gerek düşmanına gerekse dininin düşmanına bağlı kalmaz. Bilakis elindeki güç araçlarının nedenlerine sahip olmayı ve ihtiyaç duyabileceği her şeyin yetiştirilmesini ve üretilmesini desteklemeyi amaçlar. Dolayısıyla bireylerin sahip oldukları da olmak üzere ülkedeki tüm endüstrilerin temeli, ağır ve besleyici sanayilerdir. Sonra devlet, bu fabrikaların ürünlerini satmak için pazarlar oluşturmak ve sahiplerini desteklemek, hatta ülkede tek bir işsiz kalmamasının yollarını açmak için çalışır.
Ancak tüm bunların, kendini, iradesini ve tabiyyetini kafir Batı’ya teslim etmiş, ülkemizde Batı’nın çıkarlarının bekçisi ve halklar ile Batı’ya bağımlılıktan kurtuluşlarının arasında bir engel haline getirmiş egemen kapitalizm ve onun araçları altında uygulanması imkansızdır. Zira insanları Batı’dan uzaklaştıracak ziraatı engellediği gibi onları kendilerine yetecek ve koruyacak üretimden de engelleyen politikalar belirleyen bizzat kapitalizmdir. Yine isteseler dağları yerinden oynatabilecek muazzam insan enerjisini devre dışı bırakan ve açgözlü kapitalizmin gölgesinde yağma, hırsızlık, aşağılama ve insanların onurunun zedelenmesi gibi üzerlerine iyi bir yaşamın tüm yollarının kapanmasının ardından gençleri geçim arayışı için göç etmeye zorlayan da bizzat kapitalizmdir. İşte tüm bunlar ve daha fazlası, kendi egemenliğine sahip olan ideolojik bir devleti gerektirmektedir. Bu da ancak çoban (yönetici) ve tebaası için bağlayıcı olan şerî hükümler koyan İslam’ın devleti ve hükümleri yoluyla olabilir. Zira bu devlet, adaleti zorunlu kılıp onu tesis edecek, insanlara haklarını verecek, haklarda ve görevlerde eşit olan Müslüman ve gayrimüslimlerin hayatlarının işlerinin gözetilmesini garanti edecektir. Evet bu, Rasulümüz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kurup temellerini pekiştirdiği ve bizlere miras bıraktığı adil bir devlettir. Bu yüzden vacibimiz, bu asıl mirası geri elde etmek ve yeniden onun adaletinin gölgesinde yaşamaktır.
Mısır ve ümmetin krizleri için gerçek reformun ilk adımı, kapitalizmi, onun araçlarını ve sembollerini, tüm uygulayıcılarını ve onunla ilgili her şeyi kökünden söküp atmak ve yeryüzünü ve topraklarını, kapitalist toprağın doğal yozlaşmasının miraslarından temizlemek için ülkeyi onun tüm pisliklerinden arındırmakla başlamalıdır. Mısır halkının arzuladığı, gerçekleşmesini istedikleri ve devrimlerini kendisi için yaptıkları şey işte budur. Her ne kadar şimdiye kadar idrak etmemiş olsalar bile ancak bizim gördüklerimiz ve tanık olduklarımız ve Mısır halkının İslam’a ve kültürlerine olan bağlılıkları ile ilgili bildiklerimiz, şüphesiz onlara adaletli davranacak ve haklarını verecek olanın sadece bu olduğunu göstermektedir. Bu şekilde Mısır, bir evreden diğer bir evreye ve bir aşamadan diğer bir aşamaya geçerek bu devrimci durumunda kalmaya devam edecektir. Hatta Mısır halkı, gerçek hadari İslam projesini taşıyacak, devrimleri Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’nde İslam’ın tatbik edilmesi için olacak ve Allah Subhanehu’nun vaadi gerçekleşinceye ve bu devlet yeniden kuruluncaya kadar devrim devam edecektir.
Kesinlikle bu, uygulamaya konulduğu ilk günden itibaren insanlara dokunacak ve farkı hissedecekleri şekilde toplumu ıslah etmeye ve gerçek bir kalkınmayı gerçekleştirmeye muktedir olan gerçek bir değişimin olduğu alternatif yeni bir sistemi gerektirmektedir. Buna sahip olan ise ancak, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin olduğu Rabbani adil sistemiyle İslam’dır. Zira bu sistem, insanların ihtiyaçlarını ve onların işlerini gözetecek, onların haklarını koruyacak, onlardan herhangi bir kar elde etmeyecek, dahası onların yiyeceklerini, giyeceklerini ve barınmalarını tam bir şekilde garanti edecek, onlara terör ve korkunun olmadığı gerçek bir güvenlik ve gerçek bir sağlık hizmeti sağlayacak ve onlara herhangi bir yük olmadan mümkün olan en üst düzeyde doğru bir eğitim verecektir.
İnsanların servetlerini koruyan ve hiçbir iltimas ve minnet olmaksızın onların haklarını veren İslam ve devleti işte budur. Zira bu, tebaasını gözeten, veren, ihsan eden ve onlardan kâr elde etmeyen, aksine açlarını doyuran, çıplaklarını giydiren ve küçük ve büyüklerine sahip çıkan bir devlettir. Bizler İslam’ı uygulamak için çabalamamıza rağmen bununla sadece Allah katında temize çıkmayı ve O’nun rızasını kazanmayı ümit ediyoruz. Ancak İslam’ın sunduğu çözümlere basit bir bakış dahi, onun bir sistem olarak gücünün yanı sıra ülkeyi kalkındırma gücü de ortaya çıkacaktır. İslam’dan, nakitler için temel olarak altın ve gümüşü benimsememiz bile bizim için yeterli olacaktır. Zira bu, paranın zati değerini koruyacak ve herhangi bir enflasyon olasılığını ortadan kaldıracaktır. Ayrıca İslam, kamu mülkiyetini belirlemiş, onunla özel ve devlet mülkiyetinin arasını ayırmış, bunların tüm kalıcı ve yarı kalıcı kaynakları içermesini sağlamış ve devletin, satış, ikta, hibe ve imtiyaz hakkı verme yoluyla kaynaklarını elden çıkarmasını engellemiştir. Bilakis İslam devlete, ya bizzat kendisi ya da belirli bir ücret karşılığında bunun için kiraladığı kişiler yoluyla bu kaynaklardan servet üretmesini ve elde edilen bu serveti de zengin veya fakir ya da Müslüman veya gayrimüslim arasında bir ayırım gözetmeksizin tüm insanlara eşit olarak yeniden dağıtmasını zorunlu kılmıştır. Zira onların tamamı, İslam Devleti’nin tebaasıdır ve devletin onlara bakışı tektir. Bunlar, Hizb-ut Tahrir olarak hayat vakıasında icat etmeye ve uygulamaya çalıştığımız şeylerden sadece buzdağının görünen kısmıdır. Şüphesiz bizler, bizim onunla yaşadığımız onun da bizimle yaşadığı ve bizim onun içinde yaşadığımız onun da bizim içimizde yaşadığı bir devlet istiyoruz. Zira o, bizim üzerimize İslam’ı tatbik edecek ve İslam’ı, davet ve cihat yoluyla, insanları karanlıklardan nura kavuşturacak olan bir hidayet ve nur risaleti olarak dünyaya taşıyacak olan bir devlettir. Ayrıca bizim istediğimiz şey, Mısır halkının arzuladığı şeyle aynı olduğu gibi yıllar önce onları sokağa çıkaran ve devrimlerini devam ettirmeye sevk eden şeyle de aynıdır. Yani insanlar ile dinlerinin arasını ayırmanın hiçbir faydası olmayacağı gibi resim tamamlanıncaya, denklem doğru bir şekilde sağlanıncaya ve devrim İslam akidesini kucaklayıncaya kadar başarısız ve çalıntı bir hareket doğuracaktır. Bu yüzden devrimcilerin, hadari projelerini taşıyanlara ve onu Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’nde uygulamak için çalışanlara kucak açmaları gerekir.
Yakinen biliyoruz ki bu yoldaki eksiğimiz, dünkü Ensarlar gibi Allah için öfkelenen ve öfkeleri, İslam ve halkını izzetli kılacak Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet’in olduğu bir devlet için olacak Ensarlardır. Allah’ım, bu devleti bir an önce nasip et ve Mısır’ı da onun başkenti kıl. Allahumme Âmin.
Ey Kenâne ordusu içindeki muhlisler: Değişime güç yetirecek olan sadece sizlersiniz. Zira sizin sadakatinizi verdiğiniz, dahası tüm belanın başı olan rejimin potasından Mısır için bir hayır çıkmaz. Dolayısıyla her kim Mısır ve halkı için bir hayır istiyorsa, kendisini bu rejime bağlayan tüm ipleri koparması ve bizimle birlikte, insanların üzerine, adaleti sağlaması, hakları vermesi ve insanlara yeniden onurunu ve özgürlüğünü kazandıracak olması gibi bir kısmına işaret ettiğimiz çözümleri uygulayacak olan İslam’ın projesini taşıması gerekir. Şüphesiz sizlere, nasihat edenlerin hitabı gibi hitap ettik; rejim size ne verirse, size bir faydası olmayacak bir haram verecektir. Allah’a yemin olsun Mısır’ın servetinden size helal olan haklarınız, zimmetlerinizi satın almak, sessiz kalmanızı sağlamak ve rejimi ve ihanetlerini korumanız için size rüşvet olarak verilen kırıntılardan çok ama çok daha fazladır. İçinde bulunduğunuz durum ne kadar uzun sürerse sürsün yok olup gidecektir. Dünyanın zineti ve nimeti ne kadar uzun ve çok olursa olsun, cehennemin ateşine bir kez bile dalmaya değmez! Bilakis biz sizleri, dünya ve ahiretin hayrına ve saadetine, yani dünyada İslam Devleti’nin ve onun adaletinin gölgesinde yaşamaya, ahirette ise genişliği gökler ve yer kadar olan bir cennete davet ediyoruz. Bunun bedeli çok azdır ve sizin elinizde olan bedeli ise; Allah Azze ve Celle’ye samimi ve muhlis bir şekilde yardım ederek dünkü Ensarların siretini yeniden tekrarlamanızdır. Yani Allah’a, Rasulü’ne ve dinine yardım ederek İslam’ı yeniden tatbik edecek ve hükümlerini insanların göreceği şekilde pratik bir gerçek haline getirecek devleti kurmaktır. Böylece insanlar, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin gölgesinde akın akın Allah’ın dinine gireceklerdir. Allah’ım, bu devleti bir an önce nasip et ve Mısır’ın askerlerini de onun Ensarları kıl.
وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالَّذِينَ آوَواْ وَّنَصَرُواْ أُولَـئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقّاً لَّهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ “İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.” [Enfal 74]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Said Fazıl - Mısır