- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
En Büyük Zulüm Hakikatleri İnkâr Etmek Veya Görmezden Gelmektir!
Birçok hakikat var ama bu konuda bizi ilgilendiren şerî hakikatler ve vakıanın anlaşılmasıdır. Çünkü vakıayı anlamak doğru teşhis koymamızı sağlayacağı gibi şerî nâssları anlamak da bu hükümleri değiştirilmek istenen vakıanın üzerine indirmemizi sağlayacaktır; böylece tedavi, şifa, doğru ve istenilen çözüm gerçekleşmiş olacaktır. Bu nedenle en büyük zulüm hakikatleri inkâr etmek veya onları görmezden gelmektir.
Dolayısıyla şerî nâss gerektiği gibi anlaşılır ve insan da onu inkâr ederse, o zaman kafir olur. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَا أَنفُسُهُمْ ظُلْماً وَعُلُوّاً فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ “Kendileri de bunlara yakînen inandıkları halde, zulüm ve kibirlerinden ötürü onları inkâr ettiler. Bozguncuların sonunun nice olduğuna bir bak!” [Neml 14]
Şayet vakıa güzel bir şekilde anlaşılır, insan da bu anlayışı inkâr ederse, o zaman hem sapıtmış olur hem de gerek kendisine gerekse başkalarına zulmetmiş olur; çünkü şerî hükümler ve nâsslar, tedavi etmek için vakıanın üzerine inmiştir. Bu yüzden vakıayı güzel bir şekilde anlar, sonra da bir takım zarurete, duygulara, maslahata veya baskı ya da zulüm korkusuna dayalı olarak bu anlayışa muhalefet ederseniz o zaman bu, şerî hükümleri vakıaya yönelik yanlış bir anlayışın üzerine indireceğiniz anlamına gelir ki böylece Şari’nin maksadı dışında kullanılması bakımından yanılmış olacaksınız. وَقَالُوا إِن نَّتَّبِعِ الْهُدَى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَا أَوَلَمْ نُمَكِّن لَّهُمْ حَرَماً آمِناً يُجْبَى إِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِّزْقاً مِّن لَّدُنَّا وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ “«Biz seninle beraber doğru yola uyarsak, yurdumuzdan atılırız» dediler. Biz onları, kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürünlerinin toplanıp getirildiği, güvenli, dokunulmaz bir yere (Mekke-i Mükerreme'ye) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.” [Kasas 57]
Bu nedenle zulmün en kötü türlerinden biri de hakikati inkâr etmek veya onu görmezden gelmektir; çünkü bu, ya doğrudan şerî nâssa muhalefet etmekle sonuçlanacaktır ki bu küfürdür, ya da şerî hükümler ve nâsslar uygun olmayan vakıaların üzerine indirilecektir ki bu da zulümdür, buna devam etmek ise zulümde taşkınlıktır ki bu da fücurdur.
Çünkü şerî hükümler, bizzat vakıaları tedavi etmek için gelmiştir; dolayısıyla her bir şerî hüküm, belirli bir vakıaya özeldir. Tıpkı ilaç ve hastaların tedavi edilmesi gibi; zira özel bir hasta için belirli bire ilaç yapılır ve böylece onu tedavi eder ve hastayı iyileştirir. Ama yanlış bir teşhis koyar ya da hastalığı uygun olmayan bir ilaçla tedavi ederseniz, o zaman da hasta iyileşmeyecektir; bu ise sebepleri müsebbiplerine bağlamak kaidesine istinadendir.
Siyasette ve tebaanın maslahatlarını idare etmede de işler bu şekilde olup duyguların ve arzuların vakıayı anlamak veya ona uygun hükmü anlamakla bir ilgisi yoktur; dolayısıyla vakıayı anlamadaki herhangi bir kusur veya vakıayı anlamaya ulaştıran gerçeklerin inkâr edilmesi, başlı başına bir zulüm anlamına gelmektedir. Dolayısıyla da vakıanın anlaşılmasına muhalefet etmek ya da onun için belirlenen tedaviye muhalefet etmek, meydana gelen zulüm ve onun sonuçları nedeniyle kargaşaya, karışıklığa ve hem dünyada hem de ahiret gününde büyük bir hüsrana yol açacaktır.
Ey Heyet Tahrir eş-Şam içindeki muhlisler: Mevcut vakıa gözleriniz önünde olup bu da Erdoğan liderliğindeki Türkiye rejiminin, Amerika’nın sayesinde Müslümanları kontrol ettiği yumuşak güç olmasıdır. Zira Erdoğan göreve geldiğinden beri Türkiye’nin çıkarları olan sınırları ve bölgede bir Kürt Devleti kurulmaması uğruna bu rolü oynamayı kabul etmiştir. Amerika, Şam’daki grupları kontrol etmesi karşılığında ona bunu vaat etmiştir; işte vakıa budur.
Bu anlayışa muhalefet etmek Hizb-ut Tahrir’e muhalefet etmek değildir. Aksine bu anlayışa muhalefet etmek, vakıanın anlayışına muhalefet etmektir. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir’e muhalefet etmek bir zulüm değildir. Ancak vakıaya muhalefet etmek bizzat zulümdür. Hizb-ut Tahrir olarak bizler, görüş farklılıklarını memnuniyetle karşılıyoruz ve bunda bir sorun da yoktur. Ancak bizler, vakıanın anlayışına muhalefet edilmesine müsamaha göstermeyiz; çünkü bu, zulümdür. Zira çözüm, bu anlayışa dayalı olacaktır. Bu yüzden ayetler ve hadisler, vakıaya yönelik doğru anlayışı üzerine odaklanacaktır ki böylece doğru tedavi olacaktır, yoksa bunun aksi olur. Nitekim bu daha önce de olmuştu; zira Halep Türkiye rejiminin himayesi ve gözetimi altında kaybedilmişti, yoksa bunu hatırlamıyor musunuz?!
Ey Tahrir eş-Şam cephesindeki muhlisler: Bu vakıayı anlamak, onun temelinde davranmayı gerektirir; dolayısıyla Türkiye rejiminin, devrime diz çöktürmek ve onu Amerika’nın ajanı Beşar Esad’ın kucağına geri döndürmek için Amerika’nın elinde bir araç olduğu gerçeğini bilmek, onunla koordineli olarak yürüttüğünüz siyasi davranış ve eylemlere tamamen aykırı olan şerî bir davranışı gerektirir. Ama sizlerin davranışı, vakıanın anlayışına aykırı olduğu gibi şeriatın ve Suriye devriminin sizden istediği şeylere de aykırıdır; Hizb-ut Tahrir gençlerinin sizlere göstermeye çalıştığı şey işte budur.
Türkiye rejiminin, sizin isteklerinize aykırı olan ve çelişen net siyasi gündemleri vardır; dahası Türkiye rejimi, sizleri vatancı ve milliyetçi çıkarları için kullanacak, sonra sizi, devrimi ve Şam halkını beş kuruşa Esad rejimine ve Amerika’ya satacaktır.
Hizb-ut Tahrir’in sizleri çağırdığı vakıaya muhalefet etmekten uzak durun ki gerek kendinize gerek sizinle birlikte olanlara gerekse de kendisine yardım etmek için çıktığınız Suriye devrimine zulmetmeyesiniz. İşte bugün sizler, devrimin halkını kırbaçlıyor ve sizlere zulmünüzü göstermelerinden dolayı davet taşıyıcılarına zulmediyorsunuz: böylece vakıaya yönelik doğru anlayışa muhalefet ettiniz ki bu bir zulüm ve adaletsizlik olup buna devam etmek ise fücurdur.
وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ
“Zulmedenler de yakında nasıl bir inkılap ile devrileceklerini bileceklerdir.” [Şuara 227]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Memduh Ferec