- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Yahudi Varlığı, Sinvar ve Hayali Bir Zafer Arama Yolculuğu!
Gaspçı Yahudi varlığının askerlerinin, dünyanın gözü önünde avlanıp koyun gibi sürüklendiği, tanklarından ve kamplarından çıkarılıp silahları alındıktan sonra sırtlanlar gibi esir alındığı Aksa Tufanı destanının ilk sahneleri yayınlanmaya başladığından bu yana, evet o zamandan bu yana Netanyahu liderliğindeki varlık, imajını düzeltmeye, prestijini yeniden kazanmaya ve hayali bir zafer oluşturmaya çalışıyor. Ki bu sayede insani kayıpları ve burunları yerlere sürtünen askeri yenilgileri silmek veya Aksa’yı İslam ile küfür arasında devam eden varoluşsal medeniyet savaşının başlığı olarak yeniden ön plana çıkaran günün şafağında başına gelen tarihi utancı ve halkların kolektif hafızasını silmeye çalışmaktadır.
Bundan dolayı Yahudi varlığı, zaman kazanmak ve büyük hatta küçük ülkelerden yardım ve destek talep etmek için Gazze’ye ve halkına karşı işlediği korkunç suçları örtbas etmek amacıyla mağdur rolünü oynuyor. Dünyayı siyasi şarlatanlık ve medya aldatmacası söylemleriyle doldurmaya devam ediyor; belki de bu şekilde varlığa yardım edilebilir, başına gelen felaketten kurtulabilir, Batı demokrasisinin aşınmış bakiyesinden geri kalanı da kurutmak yoluyla hızla bölgedeki askeri üstünlük konumuna geri dönebilir diye. Nitekim orduların ehlileştirilmesi ve “stratejik sabır” dizginiyle dizginleştirilmelerinin karşılığında varlık, insanlar için en ölümcül ve en güçlü silahlarla dolduruldu ki böylece suçlu varlık, kan dökmeyi hayatta kalma aracı olarak kullanarak tarihin en büyük asimetrik savaşını yürütebilsin. Aptal ve saf insanlar da kağıttan bir kaplan olan bu varlığın aniden yırtıcı pençeleri olan bir aslana dönüştüğünü zannetsin!
Hayali zafer arayışı savaşın ertesi günü, yani askeri komutan Yahya Sinvar’ın Gazze’deki 7 Ekim 2023 operasyonunun ve işgal ordusunun verdiği kayıpların beyni olarak görülmesiyle başladı. Zira Sinvar’ın adı savaşın ilk günlerinden itibaren İbrani medyasında yer almış ve işgalcinin ordu sözcüsü Albay Richard Hecht, Yahudi varlığının onu öldürme kararlılığına atıfta bulunarak Sinvar’ı “yerde yürüyen ölü bir adam” olarak nitelendirmiştir; bu da herkese meselenin birkaç saat içinde çözülebileceğini telkin etmek içindi. İşte o zamandan beri Siyonist ve Siyonistleşmiş borazanlar tarafından Sinvar’ın tünellerdeki varlığı hakkındaki bozuk plak kayıtları aktarılmıştır.
Çatışma ve meydan okumanın tavanını Sinvar’ın kellesini bir savaş ganimeti olarak elde etme seviyesine yükseltmenin ve herkesi bu hedefe ulaşmak için seferber etmenin amacına gelince; bu bir yandan, onlar için uluslararası istihbarat çabaları birleştirilerek (Yahudilerin nazarında) gerçekleşebilecek bir hedef konulacak ve daha sonra da Usame bin Ladin öldürüldüğünde ABD’nin bahsettiği gibi sözde bir zaferden bahsetmesini sağlayacak, diğer yandan da Batı adına medeniyet ve varoluş savaşına girecektir. Çünkü bu varlık, Batı’nın İslam beldelerindeki gelişmiş bir askeri üssüdür ve İslam beldelerini bölme ve birlik olmalarını engelleme projesinin bir parçasıdır.Bu da direnişin başını ve 7 Ekim 2023 operasyonunu idare eden beyni ortadan kaldırmanın sembolizminden faydalanarak bu parçalanmış varlığa ve onun korkak ordusuna yüz suyunu ve prestijini geri kazandırmak ve tüm ümmetin kalbini dolduran zafer coşkusunu söndürmek yoluyla olacaktır.
Yahudi varlığının Birleşmiş Milletler temsilcisi Gilad Erdan birden fazla kez Sinvar’ın fotoğrafını yukarı kaldırarak ateşkes kararını ona bağlamıştı. Ancak bu münasebetlerin öncesinde ve sonrasında da öldürme, yakma, yıkma, aç bırakma ve kuşatma devam etti. Hatta bu medeniyet savaşına savaş gemileri, uçaklar, füzeler, tanklar, tonlarca bomba ve ateşli silahlar getirildi. Sakinlerinin konutları yıkıldı, tüm aileler yok edildi. Savaş makinesi vahşetinde Nazi suçlarını aşan bir Holokost ve soykırım üretmeyi başardı ve camiler, okullar, hastaneler ve evler sahiplerinin başlarına yıkıldı. Ancak uluslararası istihbaratın yoğun çabalarına rağmen, örneğin İranlı liderlerin başına gelenlerin aksine Sinvar’a ulaşmayı başaramadı!
Bu stratejik başarısızlık, paradoks ve uygarlık kopukluğu, bu mutant varlığın arkasında savaşmak için askere giden ve harekete geçen ve Mısır’ın uyarılarından Ürdün’ün ihanetlerine, bu ikisinden her birinin balistik füzelerin düşürülmesine katılmalarına, BAE, Bahreyn ve Türkiye’den kara ve deniz köprülerine, Suudi Arabistan’dan Mısır limanları üzerinden yakıt sevkiyatlarına, Arap ordusunun varlık liderleriyle yaptığı açık ve gizli toplantılara kadar bu varlığı korumaya ve desteklemeye çalışanların yanı sıra onun suçları ve zorbalığı karşısında sessiz kalanların tamamı dahil edildiğinde resim daha da netleşmektedir. Zira bu ülkelerin tamamı, kendilerini aşırıcılık, terörizm ve Netanyahu’nun şer ekseni (mevcut rejimlerin varlığını ortadan kaldıran birlik anlamında) olarak adlandırdığı tehditten korumak için bir vekalet savaşı yürüttüğüne ikna eden Yahudi anlatısına boyun eğdiler. Tüm bunlardan somut olarak anlıyoruz ki Arap rejimleri, ümmetin kalbine saplanan zehirli hançer tehlikesinin yanı sıra hayali “bağımsızlığı” elde ettiklerinden bu yana İslam ümmetinin halklarının bağrına çöreklenmiş bir tehlikedirler. Dolayısıyla Yahudi varlığının sert çekirdeğinin önündeki kabuklar olduklarına ikna olan ve kendilerini zorunlu olarak varlığın bir türü ya da onun bir tedarik hattı haline getiren bu rejimlerin tek bir sömürgeci hedefi vardır ki o da;Batı hegemonyası projesini sürdürmek ve Hilafet projesine karşı savaşını açıkça ilan eden Amerika ya da onun süngü başı Yahudi varlığı tarafından gizlenmeyen İslam Devleti'nin kurulmasını engellemektir.
Ancak kâfirlerin, onların askerlerinin ve işbirlikçilerinin bir araya gelmesine, kafirlerin, münafıkların ve İslam’dan nefret edenlerin bir yıldan fazla bir süredir bir devleti olmayan, aksine kuşatma altındaki silahlı gruplar tarafından savunulan bir ümmeti yenmek için ittifak kurmalarına ve kafir ülkeler ümmete, akidesine, kutsallarına ve Nebileri Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in İsra’sına olan kinlerinden dolayı ümmeti yenmeye ve ezmeye çalışmalarına rağmen Gazze halkının ya da mücahitlerinin azmini ve kararlılığını zayıflatamadı.Aksine hepsi, Sinvar'ın sopasıyla yazdığı ve Allah Subhanehu’nun Yahudiler ve müttefikleri hakkındaki kavline olan inancımızı yenileyen insansız hava aracına karşı koyduğu başka bir kararlılık görüntüsü karşısında yenildi: لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَمِيعاً إِلَّا فِي قُرًى مُّحَصَّنَةٍ أَوْ مِن وَرَاءِ جُدُرٍ بَأْسُهُم بَيْنَهُمْ شَدِيدٌ تَحْسَبُهُمْ جَمِيعاً وَقُلُوبُهُمْ شَتَّى ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَّا يَعْقِلُونَ “Onlar müstahkem şehirlerde veya siperler arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.” [Haşr 14]
Evet bu görüntü küfür halklarını hayrete düşürdü; ancak bu, istihbarat temelinde değil, tesadüfen gerçekleşen bir operasyonun kendi medyaları tarafından aktarılan bir görüntüdür. Zira komutan, silahı ve askeri kıyafeti ile kardeşleriyle birlikte düşmanla ilk temas hatlarında ortaya çıkmış olup bu görüntü aşağıdaki şekilde olmuştur:
Yer uçaklarla gözetilmiş, saatlerce süren çatışmanın ortasında birçok asker (altı bezli ordu) tarafından tanklarla top mermisi atılmış ve düşmanın kamerasına fedakârlık ve kararlılığın ilham verici bir resmini bırakmıştır ki bu tür bir komutanlık garip değildir; böylece sihir sihirbazın aleyhine dönmüş ve varlığın ve arkasındakilerin psikolojik yenilgisi, zaferi kucakladıklarını sandıkları bir yerden gelmiştir.Böylece savaşın hedefi Sinvar’ın başından sürekli öldürme ve kuşatmaya ve varlığı parçalanmaktan, kaybolmaktan ve diasporadan kurtarmaktan Nil’den Fırat’a, Gazze ve Lübnan’dan Bağdat ve Şam ülkeleri gibi İslam’ın tüm başkentlerine uzanan bir devlete intikal etmiştir. Böylece de varlığın hayalleri ve vehimleri genişlemiş, vahşi uygulamaları çoğalmış ve kan dökme eğilimi artmış olup bunların hepsi de Allah’ın izniyle onun yok oluşunu hızlandıran Tevrat'ın kehanetlerine dayanmaktadır.
Yahudi ordusu zaferiyle ve Allah rahmet eylesin Sinvar’ı öldürmedeki sözde başarısıyla övünürken küfrün başı Amerika bu konuda onu desteklemiştir. Bu arada ordularımız, tevhid sancağı altında gölgelenmek ve kindar ve kurnaz bir ajan yöneticiye değil de Allah ve Rasulü’ne itaat ederek Allah yolunda cihat etmek yerine, emanete ihanet eden ve kâfirlerle aynı safta yer alan facir yöneticilere itaat ederek, hâlâ her gün sömürgecinin dokumuş olduğu eskimiş paçavraları ihlal ettiği için askeri barış gücüne saldırmaya ve ülkenin düşmanlarının çizmiş olduğu hayali sınırları korumaya devam ediyor.
İslam akidesinin, çok az bir teçhizat ve sayıyla mübarek topraklardaki mücahitlerin kalplerinde ürettiği şey, geleneksel savaşlardaki normlardan çıkarak askeri bilimlere sıfır mesafe ve uygulamaları başta olmak üzere yeni teoriler ve fasıllar eklemek olmuştur; işte bunlar, cihat ümmetinin iman ve cihat okulu mübarek topraklardan ithal etme hakkına sahip olduğu askeri ürünlerdir. Zira stratejik, operasyonel ve taktiksel seviyelerdeki askeri teoriler, sahiplerinin nefislerinde İslam akidesinin gücü karşısında çökmüştür. Çünkü zafer hakkında Rabbani yasalar, yapay zekanın mekanizmalarına veya teknolojik gelişmenin denklemlerine boyun eğmemiş; aksine bir sopa, bir zafer imajı ve Aksa Tufanından korkan rejimlerin çatısı altına park etmiş savaş filolarının ortaya çıkarmaktan aciz kaldığı düşmanlar ve kindarlar için bir öfke hali ortaya çıkarmıştır.
Sonuç olarak artık saflar ayrılmış, Gazze sonrası aşama için boyunlar uzatılmış olup bir bütün olarak insanlığın, ABD'nin yıkım ve tahribat sponsorluğunu durduracak ve bu ölümcül siyasi boşluğu dolduracak birine ihtiyacı vardır; artık akıl ve basiret sahibi herkes için açığa çıkmıştır ki Allah Subhanehu, nehirden denize kadar Filistin’in kurtarılmasının mümkün olduğuna, bunun yolunun Allah yolunda cihat etmek ve anahtarının da kararlılık olduğuna, mümin için en güçlü silahın akide olduğuna, İslami projeye öncülük eden biri için halk tabanının düşmanlara karşı zaptedilemez bir kale olduğuna, iyi niyetin siyaset yapmak için yeterli olmadığına, siyasi irade olduğunda savaş endüstrisinin mümkün olduğuna, liderlik sanayisinin de ağır sanayilerden biri olduğuna, lideri Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem olan bir ümmet için liderler, fatihler ve büyük adamlar doğurmasının, halklara ve milletlere liderlik rolünü üstlenmesinin ve devletini ve hadaratını tarihin yönleriyle doldurmasının zor bir iş olmadığına dair halkları, orduları ve askeriyle ümmet için bir hüccet olsunlar diye Gazze’yi, halkını ve mücahitlerini seçmiştir.
Bazıları inkar etse de acı verici gerçek budur; bu yüzden özellikle orduların evlatları olmak üzere her kimde bir azim ve coşku varsa, hedefini yüksek tutsun, Allah'ın izniyle yakında kurulacak olan Hilafet için hazırlansın ve onun askerlerinden biri olsun ki böylece bu zorlu çalışmadan sonra kurtuluş şerefine nail olsun ve ümmet de ilk siretine geri dönsün. İşte o zaman askeri komutan ve Allah'ın kılıcı Halid bin Velid Radıyallahu Anh'ın Şam fethedildiğinde yaşadığı gibi Allah'ın günlerinden bir gün yaşayacaktır.
Müslümanların Halifesi Ebu Bekir Sıddık Radıyallahu Anh, Şam beldesini fethetmek ve Rum ordularıyla karşılaşmak için gönderdiği orduların savaş topraklarına ulaşmasının ardından Halid bin el-Velid, Ebu Ubeyde bin Cerrah'ın yerine komutayı almak için onları takip etmişti. Nitekim Filistin'in bir bölgesi olan Ecnadeyn’de Halid bin Velid Radıyallahu Anh Şam’daki murabıt İslam ordusunun savaş erkanı ile bir araya gelmiş, onları yeniden bir araya getirmek için askeri operasyon odasında onlarla acil bir oturum yapmış ve onlara etkili bir konuşma yapmıştır...
Halid bin Velid Allah'a hamdu senada bulunduktan sonra komutan ve asker kardeşlerine şöyle demiştir: “Bu, Allah’ın günlerinden bir gün olup onda haddi aşmaya ve gurura gerek yoktur. Cihadınızda samimi olun ve amellerinizde Allah’ın rızasını isteyin; zira bugünün bir de sonrası vardır. Bugün onları siperlerine geri sürdük sürdük, yok eğer bugün bizi yenerlerse bir daha asla başarılı olamayız. O halde gelin içimizde iş birliği yapalım (sırayla komutanlık edelim); bugün içimizden biri komutan olsun, diğer gün de içimizden başka biri komutan olsun. Ta ki her birimiz ordu komutanı oluncaya kadar ama ilk günde komutanlığı bana bırakmanızı istiyorum.”
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Visam Atraş – Tunus