- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
İşte Hac Budur, İşte Büyüklüğü Böyledir
Allah Teâla şöyle buyurmuştur: وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً“Yoluna gücü yetenlerin o evi (Beytullah’ı) haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.”[Âl-i İmran 97] Enes [RadiyAllahu Anh]’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] Medine’ye geldiği zaman insanların eğlendikleri iki gün (bayram) vardı. “Nedir bu iki gün?”diye sorduğunda, “Biz Cahiliyye’de bugünlerde eğleniyorduk”diye cevap verdiler. Bunun üzerine Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurdu: إِنَّ اللَّهَ قَدْ أَبْدَلَكُمْ بِهِمَا خَيْرًا مِنْهُمَا يَوْمَ الْأَضْحَى وَيَوْمَ الْفِطْرِ“Allah bunları sizin için daha hayırlı iki gün ile değiştirdi: Yevmu’l Adha (Kurban Bayramı) ve Yevmu’l Fıtr (Ramazan Bayramı)”. [Sünen-i Ebi Davud] Yine İbn Abbas’dan Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: مَا الْعَمَلُ فِي أَيَّامٍ أَفْضَلَ مِنْهَا فِي هَذِهِ“Diğer günlerde bu günlerde (Zilhicce’nin ilk on gününde) yapılandan daha efdal bir amel yoktur.”Dediler ki: “Cihattan da mı?”Buyurdu ki: وَلا الْجِهَادُ، إِلا رَجُلٌ خَرَجَ يُخَاطِرُ بِنَفْسِهِ وَمَالِهِ فَلَمْ يَرْجِعْ بِشَيْءٍ“Cihattan da. Ancak canını ve malını tehlikeye atarak (cihada) çıkıp da hiçbir şeyi olmadan dönen kişi hariç.” [Sahihi’l Buharî]
Muhakkak ki Allah Subhânehu ve Teâla gücü yeten her Müslümana ömründe bir kez haccetmeyi farz kılmıştır. Hac, İslam’ın hüccetidir: وَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًا فَإِنَّ اللَّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ“Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir.”[Bakara 158] Hac, bir fedakârlık ibadetidir. Haccın menasiklerinden her biri, Allah’ın kullarınca ibadet edilmeye layık yegâne ilah olduğunu gösterir. Müslümana, yaratıcısı olan Allah Tebâreke ve Teala’ya ibadet ettiğini hissettirir.
Bunun için dünyanın her tarafından milyonlarca Müslümanın her yıl, İslam’ın beş rüknünden biri olan bu büyük farzı eda etmek üzere can attıklarını görmekteyiz. Nitekim Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur: بني الإسلام على خمس؛ شهادة أن لا إله إلا الله، وأن محمداً رسول الله، وإقام الصلاة، وإيتاء الزكاة، والحج، وصوم رمضان“İslam beş esas üzerine mebnidir: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şahitlik etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, haccetmek ve Ramazan orucu tutmak.”[Müttefekun Aleyh, Buhari tahric etmiştir.] Ancak Müslümanların başındaki yöneticilerin Beytullah’il-Haram hakkında sergiledikleri engelleyici tutumlar, tıpkı Allah’ın şeriatı ile yönetmemelerinde olduğu gibi, Müslümanlar ile bu muazzam ibadetin edası arasında bir bariyer olarak durmaktadır. Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur: إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ الَّذِي جَعَلْنَاهُ لِلنَّاسِ سَوَاء الْعَاكِفُ فِيهِ وَالْبَادِ وَمَن يُرِدْ فِيهِ بِإِلْحَادٍ بِظُلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ“İnkâr edenler, Allah’ın yolundan ve -yerli, taşralı- bütün insanlara eşit (kıble veya mâbed) kıldığımız Mescid-i Harâm’dan (insanları) alıkoymaya kalkanlar (şunu bilmeliler ki) kim orada (böyle) zulüm ile haktan sapmak isterse ona acı azaptan tattırırız.”[Hacc 25] Örneğin, hac için her ülkeye izin verilen bir kota belirlemek -ki binde birdir- Mescid-i Haram’a yönelik bir bariyerdir. Müslümanların, üzerlerine farz olan bu ibadeti yerine getirmelerine engel olmaktır. Yine hac ibadetini yerine getirmek için belirli bir yaş sınırı belirlemek de yine Mescid-i Haram’a yönelik bir bariyerdir. Yine Hacıları vize, tavaf ve ulaşım harçları gibi bedeller ödemeye zorlamak, insanların mallarını haksızlıkla almaktır ki bu da Mescid-i Haram’a yönelik bir bariyerdir.
Bu muazzam Hac mevsimi, Zilhicce’nin ilk on günü, mübarek Kurban Bayramı ve hac atmosferinden geçerken, Osmanlı Hilafet Devleti’nin yıkılmasının üzerinden onlarca yıl geçti. Ama maalesef Müslümanlar kendi işleri, dertleri ve sorunlarıyla meşgul olmaya devam ediyor. Oysa başlarına gelmedik trajedi, felaket, musibet kalmadı. Milyonlarca Müslüman hacca giderken, Allah Azîzu’l Muteâl’e dertlerini ve hüzünlerini şikâyet etmek üzere kendi sorunlarını da götürüyorlar. Biliyorlar ki Allah Subhânehu, başlarına gelen bela ve musibetleri gidermeye kâfidir, bunu gözleriyle görüyorlar. Amerika’nın, İngiltere’nin ve Batılı Haçlı kâfir müttefiklerinin Yemen’de, Afganistan’da, Libya’da, Pakistan’da ve Suriye’de Müslümanlara karşı işledikleri cürümleri, katliamları ve zulümleri unutamıyorlar. Şam topraklarında ya doğrudan kendileri ya da müttefikleri ve yerli uşakları aracılığıyla Müslümanlara karşı neler yaptıklarını, Nübüvvet minhacı üzere İkinci Râşidî Hilâfet Devleti’nin kurulmasını engellemek maksadıyla Şam halkının mübarek devrimini çalmak için ne sinsi planlar icra ettiklerini unutamıyorlar. Beytullah’il-Haram hacıları, Aziz ve Cebbâr olan Allah’a gözyaşları içinde yakarır, Allah’tan rahmet ve dualarına icabet beklerken bütün bu musibetleri unutamıyorlar. Maymun ve domuzların kardeşleri olan Yahudilerin mübarek Filistin topraklarında işledikleri nefret dolu cürümleri ve zulümleri unutamıyorlar. Rusya’nın dün Çeçenistan ve Kafkasya Müslümanlarına, bugün Suriye halkına karşı giriştiği katliamları ve Şam tağutu Esed’e verdiği desteği unutamıyorlar. İneğe tapan Hinduların Keşmir, Bangladeş ve Pakistan Müslümanlarına, putperest Budistlerin Arakan (Burma) Müslümanlarına, Ramazan ayında bile oruç tutmayı yasaklayan Çin’in Doğu Türkistan Müslümanlarına... ve daha nice Müslümanlara karşı işlenen suçları ve zulümleri unutamıyorlar. Kâfirlerin Müslümanlara karşı işlediği suçların listesi uzundur. Muhakkak ki Allah bize yeter, O ne güzel bir vekildir. Yüce ve Azim olan Allah’tan başka hiçbir güç ve kuvvet sahibi yoktur.
Müslümanlar, kendilerine karşı düşmanlarıyla birlikte dalavereler çeviren yöneticilerini şikâyet etmek için Rableri önünde duruyorlar. Kalpleri kırık, elleri zayıf, dilleri sayıklar, gözyaşları akar halde, maruz kaldıkları bu zillet ve azaba son vermesi, boyunlarındaki zincirleri kırması, gönüllerini ferahlatması ve başlarındaki hain ve ajan yöneticilerin def’i için yalvararak Rableri önünde duruyorlar.
Osmanlı Hilafet Devleti’nin yıkılışından bu yana Müslümanların hali ve içinde bulundukları koşullar çok değişti. Kendilerini İslam hükümleriyle yönetecek, işlerini adalet ve insafla yürütecek, izzete, itibara ve Allah yolunda cihada götürecek bir Halifeden mahrum kaldılar. Müslümanlara en şiddetli acıları tattırsınlar diye kâfir Batılı devletler tarafından başlarına dikilen hain ve ajan yöneticilerce yönetilir oldular. Haçlı Batı dünyası, Müslümanları katletmeye, servetlerini yağmalamaya, geleceklerini çalmaya, yıkıcı küfür düşünce, mefhum ve değerlerini Müslümanların topraklarında yaymaya yönelik plan ve projelerini bu yöneticiler sayesinde uygulayabiliyorlar.
Hilafet’in yıkılmasından sonra Müslümanların hali işte budur maalesef. Güçlerini ve saflarını birleştirecek, onları sevecek ve merhamet edecek, onlar için dua edecek ve çalışacak, -Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]’in Arafat’taki Veda Haccı sırasında yaptığı gibi- onlara güzellikle hitap edecek ve nasihat edecek bir lider tarafından yönetilmek yerine bu zalim yöneticilere düçar oldular. Keza tarihteki nice Halife de valilerini topladığı zaman, halkın durumunu sorar, huzur ve güven içinde yaşadıklarından emin olmadıkça yakalarını bırakmazdı. Müslümanlar yöneticilerini ve devlet görevlilerini muhasebe eder, halkın haklarına riayeti tavsiye eder, zulmettikleri zaman engel olurlardı.
Muhakkak ki hac, Allah’ın tüm Müslümanları aynı düzeyde bir araya getirdiği şiarlardan biridir. Hacdaki pek çok tezahürde Müslümanların birlikteliği tecelli eder: Müslümanların ibadet birliği, duygu birliği, amaç birliği ve çözüm birliği. Hacda ne bölgecilik, ne milliyetçilik, ne ırkçılık, ne mezhepçilik, ne renk, ne cinsiyet, ne de bir sınıf farkı vardır. Çünkü Rableri birdir, dinleri birdir, kıbleleri birdir. İşte hac, dünya hayatını ahiret yurduna bağlar, ibadet bağıyla, Allah [Subhânehu ve Tealâ]’ya itaat bağıyla, her meselede yalnızca O’na iltica bağıyla ve tüm günahlar için Allah Azze ve Celle’den tevbe ve istiğfar bağıyla bağlar.
Evet, mezheplerinin, renklerinin, şekillerinin ve kavimlerinin farklılığına rağmen, partisel ve düşünsel aidiyetlerinin farklılığına rağmen, milyonlarca Müslümanın aynı zeminde bir araya gelip her birlikte “Lebbeyk, Allahumme Lebbeyk, Lebbeyke Lâ Şerike Leke Lebbeyk, İnne’l-Hamde ve’n-Ni’mete Leke ve’l-Mulk Lâ Şerike Lek”nidalarıyla haykırmaları, İslam Ümmeti’nin, diğer ümmetlerden farklı olarak, tek bir ümmet olduğunu pekiştiren bir vakıadır. Hem de Müslümanların başındaki yöneticiler ve Batılı Haçlı efendilerinin tüm kin ve nefretine rağmen…
Kâfirlerin, hacıların aynı Kâbe etrafında tavaf, aynı yolda sa’y ve aynı yerde vakfe yapmalarından ne kadar nefret ettiklerine şüphe yok. Bunun için Müslümanların hac sırasında toplanmalarının hayati önemini yok etmek için hem bizzat, hem de uşakları yoluyla uğraş veriyorlar. Bunun için Müslümanlar nezdinde haccın hakikatinin, kuvvetinin, biçim ve içerik olarak oluşturduğu birlikteliğin içini boşaltmaya çalışıyorlar. Geçen yüzyılın başlarında Osmanlı Hilafeti’ni ortadan kaldırıncaya kadar savaşlar, komplolar, satın aldıkları uşaklar ve ajanlar yoluyla tüm güçlerini birleştirerek, yalnızca Müslümanların siyasi liderliğini yok etmekle kalmadılar, aynı zamanda hacıların ibadetlerinde ve topraklarında birleşme kuvvetini de yıkmaya çalıştılar. O güne kadar Müslümanlar, tek bir liderlik etrafında, tek bir râye altında tek bir bütünlüktü. Paramparça oldular. Hac mevsiminde bir araya gelip ardından birbirlerinden ayrılır oldular. Allah’ın indirmedikleriyle hükmeden şerli devletçiklerinin egemenliğine döner oldular.
Şüphesiz hac mevsimi ve mübarek Kurban Bayramı, Müslümanlar olarak vahdetimizin şahididir ve yeniden bir araya gelmemiz, saflarımızı birleştirmemiz, Nübüvvet minhacı üzere İkinci Râşidî Hilâfet Devleti’ni kurmamız ve Halifemize bey’at vermemiz için bize haykırıyor ki yeniden Allah’ın Kitâbı ile yöneten, bizi Allah yolunda cihada götüren tek bir halife liderliğinde tek bir ümmet olalım, gasp edilmiş topraklarımızı kurtaralım, İslam risâletini tüm insanlık için bir hidayet ve nur olarak yayalım, Allah’ın izniyle.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi için Yazan:
Muhammed Abdulmelik