Salı, 24 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/26
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Cakarta Telcomcell Şirketi Genel Müdürü'ne

Cakarta / Endonezya

H. 21 Rabî-ul Âhir 1430
M. 17 Nisan 2009

Cakarta Telcomcell Şirketi Genel Müdürü'ne;

es-Selâmu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuhu;

Sizlere, Hizb-ut Tahrir / Endonezya'nın İslâmî beldelerin ilerlemesine, selametine ve güvenliğine önem veren bir İslâmî hareket daveti olduğunu açıklamak için bu mektupla başladık. Ki kapasite olarak dünyanın en büyük beldesi olması itibarıyla buna Endonezya da dâhildir. Bildiğimiz üzere Endonezya, bizzat kendi kararını ve kendi bölgelerinin selametini koruyup kendi güvenliğine hırs göstermedikçe kalkınma ve ilerleme alanında gelişme amellerinde bulunmaya muktedir değildir. Buna göre bölgelerinin selametini, güvenliğini tehdit edecek ve bizzat kendi kararlarına etki edecek bir tehlikeye yol açan her amel veya her program engellenmelidir.

Bunun gerçekleşmesi için de sizleri, bu mektup yoluyla "Evrensel Sosyal Yükümlülük / USO", yani posta ve iletişim araçlarında evrensel toplumun yükümlülüğü adlı programınızda "Shiron" ve "Gilat" gibi "İsrail" ürünlerini kullanmamaya davet ediyoruz. Bu program yoluyla ülkenin dört bir tarafının 8000 bin noktasında şebeke kurulacaktır. Yine sizleri fiilen muharip devletlerin ürünlerini de kullanmamaya davet ediyoruz ki aslında bu devletler, tamamen Amerika ve İngiltere gibi sömürgeci devletlerdir.

Bu programda "İsrail" ve fiilen muharip olan diğer devletlerin ürünlerinin kullanılması şer'an haramdır. Ve bu, sömürgeci devletlerin Endonezya'daki birçok bölgeden oldukça kolay bir şekilde malumat elde etmelerinin önünü açmasının yanı sıra şebeke bakımında çalışan -büyük ihtimalle Yahudi güçlerdendir- sağlayıcı şirketi, şebekenin bulunduğu her yerde Endonezya'daki müteaddit bölgeleri ziyaret etme hakkına sahiptir. Yine üst fiyat sınırından oldukça uzak bir şekilde sağlayıcı şirketin ucuz tedarikine bakıldığında Yahudi devleti tarafından geniş çaplı bir müdahalenin olması da muhtemeldir. Bunun da "İsrail" ürünlerinin kullanımına yönelik teşvik yöntemi olarak algılanması mümkündür.

Tam olarak korktuğumuz şey ise "Telcomcell'in" yanında 8000 bölgede şebeke kurulduğunda ülkenin tüm bölgelerinde güvenli bir mekânın kalmayacak olmasıdır. Çünkü 8000 şebekeye ürünler tedarik edilmesiyle neredeyse "İsrail", Endonezya'daki iletişim araçları ağına sahip olacak ve bu ağ, Endonezya'daki diğer iletişim araçları ağlarının işini bitirecektir. Bu şebeke fiilen yapıldığında hayatın bütün yönleri risk altına girecektir. Yine para ve dağıtım işi risk altına gireceği gibi bölgesel hükümet, din ve eğitim makamlarının hepsi de risk altına girecektir.

Endonezya, egemenlik sahibi bir devlet olduğuna göre derhal bu tehlikeleri engellemelidir. Bunun yolu ise, ancak "İsrail" ürünlerinin ve fiilen muharip devletlerin ürünlerinin kullanılmamasıdır. Bu program tamamlandığında Endonezya artık egemen devlet vasfını kaybedecektir. Çünkü her yönüyle Endonezya, haricî gözetim altında olacak ve bunun sonucunda da kapasite olarak dünyanın en büyük İslâmî beldesi olan ülkenin istikrarını ve birliğini tehdit eden hareketler ile söylentiler ortaya çıkacaktır. Bu program sürdürülmesi halinde bu, sadece Allah'ın hurumatlarına yönelik büyük bir saldırı olmayıp bilakis büyük bir riske yol açacaktır. Buna binaen iş işten geçmeden bu programın engellenmesi gerektiğini bir kez daha yineliyoruz. Ve's Selâmu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Cihan Haber Ajansının Yayınladığı Bir Habere Reddiye

es-Selâmu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh,

Sayın Cihan Haber Ajansı Genel Yayın Yönetmeni'ne,

09.04.2009 tarihinde ajansınızdan yayınlanan bir haberde "Eskişehir'de düzenlenen operasyonda terör örgütü Hizb-ut Tahrir'le bağlantılı olduğu ileri sürülen 30 kişiyi gözaltına aldı." ve "Yapılan aramalarda tabancalarla çok sayıda mermi ele geçirildi." şeklinde ibareler yer almıştır. Halbuki söz konusu tarihte Hizb-ut Tahrir'in Eskişehir'deki şebabına karşı herhangi bir operasyon düzenlenmemiştir. Gerçek olmayan bu haberi ancak, Eskişehir Valisi'nin yaptığı açıklamadan sonra değiştirebildiniz. Zaten bağlı bulunduğunuz Samanyolu Grubu'nun Hizb-ut Tahrir hakkında daha önce yaptığı haberler de tıpkı bunun gibi kasıtlı ve yanıltıcı haberler sınıfındandır.

Anlaşılan o ki; bu yalan haber de öncekiler gibi Hizb'i umutsuzca karalamak isteyen, Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubeleri'ndeki kaynaklarınıza dayanmaktadır. Oysa bir Müslüman olarak bu zâlim ve fâsık şubeden aldığınız haberler hakkında Rabbimiz [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şu kavlini göz önünde bulundurmanız gerekirdi: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن جَاءكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا أَن تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ  "Ey îman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse (doğruluğunu) etraflıca araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz." [Hucurât 6]

Hattı zatında kesin olarak bildiğiniz bir husus vardır ki; Hizb-ut Tahrir, İslâm ideolojisine dayalı bağımsız, küresel bir siyâsî partidir. Ayrıca Hizb, Râşidî Hilâfet Devleti'ni kurarak İslâmî hayatı yeniden başlatmak gâyesiyle Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın emrettiği ve Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in üzerinde seyrettiği metoda sımsıkı sarılarak yalnızca fikrî ve siyâsî çalışmalarla kendisini sınırlandırır ve bu şer'î metot gereği İslâm'a aykırı her türlü şiddet eylemini, örgütünü ve aracını kınar ve reddeder.

Son olarak, Hizb-ut Tahrir konusunda Allah'tan korkun demiyoruz nitekim ona hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. O, kökü sabit dalları göğe doğru yükselen tayyib bir ağaç gibidir. Ancak kendiniz ve yazdıklarınız hususunda Allah'tan korkun diyoruz. Daima Allah Teala'nın şu kavlini hatırınızda bulundurunuz: قُلْ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ لاَ يُفْلِحُونَ "De ki: ‘Allah'a karşı yalan uyduranlar asla felah bulmazlar'." [Yunus 69] Ayrıca erdem ve basın etiği ilkelerine uygun hareket edip bu reddiyemizi yayınlayacağınızı da sanmıyoruz. Ancak sizleri Hizb-ut Tahrir ve Hilafet aleyhinde yürütülen umutsuz karalama kampanyalarına alet olmaktan artık vazgeçmeye çağırıyoruz.

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Doğan Haber Ajansının Yayınladığı Bir Habere Reddiye

Doğan Haber Ajansı Genel Yayın Yönetmeni'ne,

es-Selâmu Âlâ Men İttaba'l Hudâ,

09.04.2009 tarihinde ajansınızdan Saadet KEFAL imzasıyla yayınlanan bir haberde "Yapılan operasyonda Hizbul Tahrir örgütü üyesi oldukları öne sürülen aralarında kadınların da bulunduğu 30 şüpheli gözaltına alındı. Evlerde yapılan aramalarda 3 tabanca ve çok sayıda mermi ele geçirildiği iddia edildi." şeklinde ibareler yer almıştır. Halbuki söz konusu tarihte Hizb-ut Tahrir'in Eskişehir'deki şebabına karşı herhangi bir operasyon düzenlenmemiştir. Bu haberin yalan olduğu Eskişehir Valisi'nin yaptığı açıklama ile de açığa çıkmıştır.

Bu tür haberler kasıtlı ve yanıltıcı haber sınıfındandır, Hizb-ut Tahrir'i ve Hilafet fikrini karalamaya yönelik hamlelerin bir parçasıdır. Bu haberle ilgili olarak, muhabirinizin Hizb-ut Tahrir'i tanımadığını varsayarak, Hizb hakkında şüphe uyandırmak isteyen Eskişehir Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'ndeki kaynaklara itibar ettiğini düşünüyoruz.

Oysa ki muhabirinizin,  bu haberi yaparken insaf hudutları dâhilinde hareket ederek, hiç olmazsa Hizb-ut Tahrir'in nasıl bir kitleleşme olduğunu, ne tür bir temele, düşüncelere, metoda ve gayeye sahip olduğunu, internet sitelerinde nasıl yayınlar yapıldığını incelemesi gerekirdi.

Hizb-ut Tahrir, İslâm ideolojisine dayalı bağımsız, küresel bir siyâsî partidir. Râşidî Hilâfet Devleti'ni kurarak İslâmî hayatı yeniden başlatmak gâyesiyle Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın emrettiği ve Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in üzerinde seyrettiği metoda sımsıkı sarılarak yalnızca fikrî ve siyâsî çalışmalarla kendisini sınırlandırır ve bu şer'î metot gereği İslâm'a aykırı her türlü şiddet eylemini, örgütünü ve aracını kınar ve reddeder.

Bu vesileyle tüm muhabirlerinizi böyle mugalatalı haberler üretmeme konusunda şiddetli bir şekilde uyarmanızı, her birine Hizb-ut Tahrir hakkında yazmak istediklerinde bizimle mülakatta bulunabileceklerini veya internet sitelerimizi ziyaret edebileceklerini bildirmenizi ve duyarlılık gösterip basın etik ilkelerine uygun davranarak bu reddiyemizi yayınlamanızı talep ediyoruz.

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hüsnü Niyetle Bile Olsa Müslümanların Katilleri ve Düşmanlarıyla Bir Araya Gelmek İmkânsızdır

Hizb-ut Tahrir, Holbrooke ile Mullen'in Pakistan'ı ziyaretlerini, ülkedeki siyasiler ve diplomatlarla bir araya gelmesini şiddetle kınamasının yanı sıra Amerika'nın ülkenin geleceğiyle oynamasını da kınar. Muhalefet mensuplarının, Pakistan'daki ve Afganistan'daki Müslümanlara karşı günlük yapılan Amerikan operasyonları yüzünden ellerinden kan damlayan Holbrooke ve Mullen ile görüşmeleri Ümmete yönelik bir hıyanet olup bu siyasilerin, Amerika'nın ajanı ve kölesi olduklarına dair yeterli bir kanıttır. Hele ki Amerika, saldırılarının devam edeceğini açıklamışken bu, hükümet ile muhalefetin yüzüne atılmış bir tokat mesabesindir.

Lal Mescidi'ne bağlı Hafsa Medresesi'nde bulunan kızları imha ederken onlar tarafından egemenliği çiğnenmiş olsa bile egemenliğini koruması "hakkında" hükümet mazur görülür mü? Ardından Mullen'in, el-Kaide liderleri Belucistan bölgesinde gizlenmektedir şeklindeki açıklaması Amerika'nın, takriben Pakistan'ın yarısını oluşturduğu bilinen bu üç bölgeye; Kabileler Bölgesi ile Kuzey Batı Bölgesinden Belucistan Bölgesine ulaşacak şekilde saldırılarını genişletmek istediğini göstermektedir!

O halde Pakistan, Amerika'nın Pakistan'a karşı saldırılarını devam ettirsin diye Pakistan yollarını kullanmasına izin vermek yoluyla savaşında ona destek vermeye ve yardım etmeye devam edecek midir? Bu savaş, kendi vatandaşlarına karşı kullanılması amacıyla kendi düşmanına teçhizat temin eden bir ülke olması bakımından tarihte yaşanmış savaşların en garibidir! Gerçekten bu, sabırlı bir kimseyi dahi çileden çıkaracak kadar yöneticilerin alenî bir hıyanet ve utanç verici davranışıdır! Hatta Hükümetin, insanlardan utanmasından dolayı Amerika'dan Pakistan'ın sınır bölgelerine yönelik saldırılarını hafifletmesi talebinde bulunduğu sıradaki mantalitesi bile acayiptir! Zira Hükümet, neden Amerikan çıkarlarına hizmet etmeyen bu saldırıları durdurunuz demek yerine, senin bu saldırıların bizim egemenliğimizi zedelemekte ve bize karşı işlenmiş bir saldırı olup buna güçlü bir şekilde karşılık vereceğiz dememiştir? Yöneticiler hangi maslahat için çalışıyorlar? Pakistan'ın maslahatı için mi yoksa Amerikan'ın çıkarı için mi? Ülkelerine karşı yapılacak herhangi bir saldırıya izin vermeye hazır olmadıklarını söyleyecek kadar bu yöneticilerin zerre hayası ve kendilerine azıcık saygıları yok mudur?!

Önümüzdeki günlerin "terörizme karşı savaşında" insanların desteğini alabilmek için Pakistan'a yönelik yeni politikası gereği Amerika'nın beslediği birçok patlama ve kaos eylemlerine tanıklık edeceği noktasında Ümmeti uyarmak isteriz. Dolayısıyla Müslümanları bu habis tuzağa düşmekten de sakındırırız.

Hain yöneticiler bir kez daha, Pakistan'ın zayıf bir ülke olduğu ve önünde Amerika'ya itaat etmekten başka bir seçeneğinin olmadığı şeklindeki çirkin yalanlarının altına gizlenmektedirler. Ancak hakikat, bu yalanları ifşa etmektedir. Zira Pakistan, nükleer güce sahip bir tarım ülkesi olup gaddarca savaşında Amerika'ya uşaklığından kolayca kurtulabilir. Zira kendisini kasıp kavuran ekonomik kriz yüzünden kan kaybeden Amerika, Pakistan gibi güçlü bir ülke ile savaşa girmeye hazır bir konumda değildir. Kaldı ki şu ana kadar Amerikan kuvvetlerinin kullandığı toplam yakıtın %80'nini Pakistan temin etmektedir. Dolayıyla basit bir şekilde bu tedariklerin kesilmesi bile Amerika'yı boyun büktürmek için yeterli olacağı gibi Amerikan kuvvetlerine giden yiyecek tedariklerinin kesilmesi de birkaç hafta içerisinde ödlek Amerikan askerleri arasında açlığa yol açacaktır.

Lakin kendilerini getirerek yönetime diken Amerikalılara karşı bu hain yöneticilerin böylesi adımları atmaları ne mümkündür? Diğer yandan muhalefet, Amerikan saldırılarını protesto etmek için yürüyüşler düzenlemeyi aklının ucundan dahi geçirmemektedir. Zira muhalefet mensupları, Amerika ile bir anlaşma yapılmadıkça Pakistan'a geri dönmeye bile muktedir değillerdir.

Artık Ümmetin, bu fasitlerden kurtulmasının, Hilâfet Devleti'nin ikamesi için Hizb-ut Tahrir'in liderliği gibi bu Ümmet içerisinden olan muhlislere nusret ve destek verilmesinin zamanı gelmiştir. Zira o, Amerika'dan kurtulmanın ve bölgede emniyet ile güvenin gerçekleşmesinin biricik metodudur.

Ya sizler ey kuvvet ehli! Duvara dayanmış kütük gibi ne zamana kadar sessiz kalmaya devam edeceksiniz?

 

 

Nâvid Butt

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

 

Devamını oku...

Obama, Bölgeye Balla Karıştırılmış Bir Zehir Sunmuştur!

  • Kategori Hizb
  •   |  

Obama, Türkiye ziyaretini dün, 07.04.2009 Salı günü tamamladı. Kendisinin İslâm ve Müslümanlar ile savaş halinde olmadığı, Türkiye'nin Batı ile İslâmî âlem arasındaki uçurumu bir köprüye dönüştürmesi açısından Amerika ve dünya için önemli olduğu, Müslümanlarla ilişkisinin terörizmle mücadele sınırının ötesinde başka hususları da kapsayacağı ve diyalog için çalışacağı şeklinde ballandırılmış açıklamalara yoğunlaştı... Türkiye parlamentosundaki, görüşmelerindeki, toplantılarındaki ve konferanslarındaki söylemleri de bu şekilde olmuştur!

Obama'nın açıklamaları, hiçbir hayır içermeyen su tutmaz, ot bitmez çorak bir arazi(!) gibi olmasına rağmen Türkiye, Arap beldeleri, özellikle Irak, ardından İran, Pakistan ve Afganistan yetkilileri, Obama'da kendilerine yönelik selefinde olmayan bir yakınlık gördüler, onun açıklamalarını memnuniyetle karşıladılar, ona selefi Bush gibi Müslümanlara yönelik bir savaş adamı olmayıp İslâm'a davet eden biri olarak itibar ettiler! Onun bu ziyareti, açıklamaları ve konferansları ile Savunma Bakanı Gates'in, kongre önünde savunma bakanlığı bütçesi ele alınırken Amerika'nın Irak ve Afganistan'a yönelik savaşına yani daha çok Müslüman kanı akıtılmasına yoğunlaşacağı şeklindeki açıklaması aynı zamana denk gelmesine rağmen bunlara alkış tuttular! Aynı şekilde bunlar, Amerikan Adalet Bakanı'nın, askerî uçak parçalarını İran'a ihraç etmek suçlaması ile bir İranlının tutuklandığı açıklamasına denk gelmiştir!

Bu Ümmetin başındaki musibetlerin en büyüğü, onun işini akletmeyen sağır, dilsiz ve kör yöneticilerin üstlenmiş olmasıdır. Diğer bir musibet ise, kendilerine alkış tutacak birilerini bulmuş olmalarıdır.

فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ  "O, kavmini (küçümseyerek) hafife aldı, (kavmi de) ona itaat etti!" [ez-Zuhruf 54]

Bu yöneticiler, sizleri hafife almaktadırlar ve sizleri helaka sürüklemektedirler ey Müslümanlar! Şayet onlara itaat ederseniz sizler SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in şu kavline müstahak olursunuz:

إِنَّهُ ُ سَتَكُونُ بَعْدِي أُمَرَاءُ مَنْ صَدَّقَهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَأَعَانَهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَلَيْسَ مِنِّي وَلَسْتُ مِنْهُ وَلَيْسَ بِوَارِدٍ عَلَيَّ الْحَوْضَ وَمَنْ لَمْ يُصَدِّقْهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَلَمْ يُعِنْهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَهُوَ مِنِّي وَأَنَا مِنْهُ وَهُوَ وَارِدٌ عَلَيَّ الْحَوْضَ "Benden sonra yöneticiler olacaktır. Her kim onların yalanını doğrular ve zulümlerinde onlar yardım ederse ben ondan değilim, o da benden değildir. Havzımın başında da olmayacaktır. Her kim de onların yalanını doğrulamaz ve zulümlerinde onlara yardım etmezse o bendendir, ben de ondanım ve o havzımın başında olacaktır." [en-Nesaî, Ka'b İbn-u Ucra kanalıyla tahriç etti]

Ey Müslümanlar!

Bölgeye yönelik Bush'un politikası ile Obama'nın politikası arasında ne fark vardır:

O da yol haritası, Annapolis ve iki devletli çözüm projesinden oluşan Bush'un Filistin'e yönelik benimsediği aynı politikayı ifade etmiyor mu?! Bunlardan her biri diğerinden daha büyük bir cürüm değil midir? Bunlar, el-İsrâ ve'l Mirâç arzı olan Filistin'in daha çoğundan Yahudiler lehine taviz verilerek hiçbir egemenliğin ve otoritenin olmadığı bir ortamda yaşasınlar diye az bir kısmının Filistin halkına kalması demek değil midir? Aklı başında bir kişi buna alkış tutabilir mi?!

Bu meseleye ilişkin Bush'un söylemi ile benimsediği şey, Obama'nın odaklandığı ve benimsediği aynı şey değil midir?

Ayrıca Irak hususunda Obama'nın Bush'tan ne farkı vardır? Amerikan ordusu, Irak'ta çöreklenedurup etrafa fesat ve ifsat saçmakta, egemenliği ve otoriteyi elinde tutmakta değil midir? Obama, Bush'un Irak'taki yandaşları ile yaptığı anlaşmaya göre hareket edip kuvvetlerinin tamamını çekse bile ancak 2011 sonunda çekeceğini ilan etmemiş midir?

Afganistan hususunda Obama'nın Bush'tan ne farkı vardır? Amerikan ordusu ile NATO ittifakı sabah-akşam yaşlıları, kadınları ve çocukları öldürmüyorlar mı? Dahası Obama, Afganistan'a daha fazla muharip gücü göndermekte ve NATO'daki müttefiklerini de daha fazla muharip gücü göndermeye teşvik etmektedir! İşte Obama'nın ilan ettiği strateji bu değil midir? O halde zerre kadar hayası olan bir yöneticinin bundan memnuniyet duyması bir hak mıdır?

Pakistan hususunda Obama'nın Bush'tan ne farkı vardır? Bazılarının Pakistan hava üstlerinden kalktığı insanlı-insansız uçaklarla sabah-akşam kabileler bölgesini bombardımana tutan Amerikan uçakları değil midir?! Ayrıca her iki dönemde de Pakistan yönetim kurumlarının dört bir tarafında cirit atanlar Amerikan Dışişleri Bakanlığı temsilcileri ile Savunma Bakanlığı temsilcileri değil midir?!

İran'a gelince; İran'a yönelik Amerikan politikasının genel hatları hususunda Obama'nın Bush'tan ne farkı vardır? Bush, Amerikan çıkarına olmasından dolayı Irak hususunda İran'a toplu müzakereler çağrısında bulunmuştur. Obama da Amerika çıkarına olmasından dolayı Afganistan konusunda İran'a toplu müzakereler çağrısında bulunmuştur! Dolayısıyla her ikisi için de asıl ve önemli olan Amerikan çıkarıdır. Daha sonra Bush'un İran'ın uranyum zenginleştirmesini engelleme yönünde yaptığı çağrıyı Obama da yapmamış mıdır? Bush, İran'ın nükleer politikasına karşı çıkıyor da Obama karşı çıkmıyor mu? Bush, İran'a yönelik yaptırımları uzatıyor da Obama uzatmıyor mu? Bu ikisinin arasındaki fark, genel politikada olmayıp sadece üslupta değil midir?

Obama'yı ağırlayan Türkiye'ye yönelik Amerikan politikasında değişen nedir? Bush'un teşvik ettiği gibi Obama da onu Suriye ile Yahudi devleti arasında aktif arabuluculuğa teşvik etmemiş midir? Bush'un yaptığı gibi Obama da onun Ermenistan ile normalizasyona girmesine çağırmamış mıdır? Dahası Obama, açıkça tarihi ile "yüzleşmesi" yani şanlı geçmişini inkar etmesi çağrısında bulunmuştur! Bu ise Ermenistan meselesini bu sene içerisinde dile getirmeyeceğine dair Türkiye'ye verdiği sözün bile acısını dindiremeyeceği Türkiye'ye atılmış bir tokattır! Ayrıca Obama, Amerika ile İslâm âlemi arasında bir köprü vazifesi görmesinden dolayı Türkiye ile stratejik ortaklığa yoğunlaşarak Türkiye'yi Amerikan çıkarlarının ve bölgeye pazarlamasının savunma cephesi haline getirmiştir!

Amerikalılar nezdinde Amerikan politikasını belirleyen devlet başkanı değildir. Bilakis bunu belirleyen, Cumhuriyetçiler ve Demokratlar olmak üzere bunun şekillendirilmesine katılan kurumlardır. Dolayısıyla Başkanın gitmesi ile genel politika onunla birlikte gitmemektedir. Bilakis giden sadece onun üslubudur. Bu da zerre kadar siyasî bilgisi olan herkesin bildiği bir şeydir. Ancak bunu kavramayanlar ise ruveybida ajanlardır ki: [لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا] "Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler." [el-A'râf 179] [وَلَكِن تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ] "Ama gerçek şu ki gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur! [el-Hacc 46]

Ey Müslümanlar!

İki gözü olan herkesin şahit olduğu hatta gözü olmayanın da sabah akşam kulaklarının çınladığı azgınca yürütülen kindarca bir savaş altında Irak ve Afganistan'da Müslümanların vahşîce katledildiği bir sırada Obama'nın mugalata ve saptırmada bulunarak kendisinin İslâm ve Müslümanlar ile savaş halinde olmadığını söylemesi garip ve şaşırtıcı değildir... Bu, garip ve şaşırtıcı değildir çünkü bu, İslâm'a ve Müslümanlara kindarlık besleyen Sömürgeci Kafirlerin adetidir. Zira onlar, ne Müslümanların katledilmesini, bir katliam olarak ne de onların kırılıp geçirilmesini bir kırıp geçirme olarak saymaktadırlar. Bilakis bunlar, Müslümanların göğüsleri üzerinde yapılan silahlı bir eğitimdir!

Lâkin garip ve şaşırtıcı olan şudur ki Obama, bu kurnazca açıklamaları bırakın yakını, uzaktan dahi adını duyduklarında düşman kâfirleri tir tir titreten Hilâfetin son başkenti İstanbul'da yapmıştır... Buna rağmen Müslümanlar, ne onun yüzüne bir haykırışta bulunmuşlar ne de izzetli bir duruşla ona karşı koymuşlardır. Aksine ona alkış tutmuşlardır!

Son olarak Bush ve Obama, İslâm'a ve Müslümanlara tuzak kurmak bakımından bir paranın birbirinden hiçbir farkı olmayan iki yüzü gibidirler. Aralarındaki tek fark ise; Bush, açık bir şekilde bölgeye zehir sunup Ümmetin hatta gizli bir şekilde utanmaksızın Amerika'nın çıkarlarına hizmet eden ajanların bile adavetini çekerken Obama ise, Amerika'nın karşısında durmalarını engellemek için Ümmeti uyuşturmak amacıyla bölgeye balla karıştırılmış bir zehir sunmaktadır ki böylece ajanları yeniden aktifleşerek utanmaksızın Amerika'nın çıkarlarına hizmet edeceklerdir!

Doğrusu Obama, yöneticiler ile siyasî tabakadan olan yandaşlarının kendisine alkış tutup tebessüm ettiklerini görmesinden dolayı bölge halkını kandırmayı başardığını zannetmiştir... Ne var ki o, bu zannında heba olmuş ve hüsrana uğramıştır. Zira gerek kendisi, gerek müttefikleri, gerekse de ajanları, kendisine alkış tutan bu yöneticilerin bir vadide, Ümmetin ise başka bir vadide olup onların Ümmetten olmadığını ve Ümmetin de onlardan olmadığını ya unutmuşlar yada unutmuş gibidirler.

İslâmî Ümmet, diri bir ümmettir ve Allah'ın izniyle o, Râşidi Hilâfet devletinin gölgesinde dünyanın öncülüğü ve liderliğindeki yerine oturmak üzere geri dönecektir. Zira o, Allah'ın yardımı ile günah ve kötülük sahiplerinin, asrın firavunlarının ve şer erbaplarının aciz bırakamayacağı güçlü arı-duru tertemiz bir ümmettir. أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ أَن يَسْبِقُونَا سَاء مَا يَحْكُمُونَ "Yoksa kötülük yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sanarlar? Ne de kötü hüküm veriyorlar!" [el-Ankebût 4]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hükümetin, Hizb-ut Tahrir'i Yürüyüş Yapmaktan Engellemesi, Sınır Muhafızları Karargâhı Katliamı Soruşturmasının Örtbas Edilerek Yürütüleceğine Dair Bir Kanıttır

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmi Sözcüsü Muhyiddîn Ahmed; Sınır Muhafızları Karargâhı katliamının arkasında kimlerin olduğunu, yalan yanlış soruşturmalarla örtbas etmeye yönelik Hükümetin hilesini protesto etmek için Hizb-ut Tahrir'in, barışçıl bir yürüyüş düzenlemesini engelleyen kararını kınadı. Hizb-ut Tahrir / Bangladeş, bugün saat 16:00'da Muktangon şehrindeki yürüyüşe katılmaları için dün insanlara bir davette bulunmuştu. Ancak polis, yürüyüş alanına gelerek bir araya toplanmalarından sonra şebâbın yürüyüş yapmasını engelledi.

Muhyiddîn Ahmed şöyle dedi: "Bu olayın hakikati hususunda insanları yanıltmak için Hükümet Bakanları, bu günlerde, silahlı grupların ülkeye yönelik tehditleri hakkında sık sık feryadı figan etmektedirler. Mesela Hükümet, Başbakanın açıklamalarına benzer şekilde çelişkili açıklamalarda bulunduğu gibi insanların akıllarını karıştırmak için Başbakan da çelişkili açıklamalarda bulunmuştur. Zira Soruşturma Komisyonu Genel Koordinatörü Faruk Han, 29 Mart 2009'da şöyle demiştir: "Milli Güvenlik Kurulu'nun çıkaracağı soruşturma raporu, yedi gün içerisinde yayınlanacaktır." Oysa aynı gün kurulun bir sorumlusu, raporun hazır olup iki gün içerisinde yayınlanabileceğini söylemiştir. Bir gün sonra, yani 30 Mart'ta, Milli Güvenlik Bakanı Shara Hatun ise Hükümet'in raporun teslim zamanını otuz güne kadar uzatmaya karar verdiğini duyurmuştur.

Hizb-ut Tahrir, Hindistan ve ajanlarını korumaya yönelik hilesi noktasında Hükümete ilişkin uyarısını yineler. Ayrıca Hizb, 28 Mart'ta düzenlediği basın konferansında, sözde siyasî çözüm adı altında katillerle müzakere eden askerî polis ile Hükümet Bakanlarının sorgulanması talebinde bulunmuş ve bu olay üzerine Bakan Cihangir Kebîr Nanak gibi bu bakanlardan bazıları ülkeyi terk etmiştir.

Hükümet, Hindistan'ın Hükümet içindeki ve dışındaki ajanlarını ifşa etmesinden dolayı Hizb-ut Tahrir'e yüklenmekte ve onu baskı altında tutmaktadır. Zira Hükümet, Hizb'in açık yürekliliğinden ve güçlü tavrından korkup çekindiğinden dolayı Hizb'i susturmaya odaklanmıştır. Nitekim Hükümet, bugün Hizb-ut Tahrir'i yürüyüş yapmaktan engellemekle bir kez daha komplocuları korumak için gayretle çalıştığını ve Sınır Muhafızları katliamı soruşturmalarının da boş tıkırtıdan başka bir şey olmadığını kanıtlamıştır."

 

Muhyiddîn Ahmed

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü

Bangladeş

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Obama'nın Ziyareti Sembollerle Dolu Olsa da Neredeyse Hiçbir Siyasî Değişim Ortaya Koymamaktadır

Amerikan Başkanı Barack Obama, Amerika'nın İslâmî âlemde zedelenen itibarını kurtarmayı amaçlayan ziyareti çerçevesinde Türkiye'ye geldi. Hareketli ve sembollerle dolu bir ziyaret olmasına rağmen Bush'un başarısız ve yıkıcı politikalarından başka hiçbir gerçek değişim ortaya koymadığı bir hayli açıktır.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Tâci Mustafâ şöyle dedi: "Obama'nın ziyareti, Irak'ta Türkiye'nin yardımının yanı sıra NATO'nun Afganistan'daki saldırısını desteklemesi amacıyla on binlerce ek kuvvet almak için çabalaması hususunda Birleşik Devletler açısından hayatî bir ziyarettir."

Şimdi ortada olan soru şudur: Amerika'nın Ortadoğu ile Afganistan'a yoğunlaşmış binlerce kuvvete sahip olduğu, enerji ve boru hatları politikalarının kızıştığı, küstah "İsrail'in" bölgedeki saldırılarını sürdürdüğü, Batı ile Rusya'nın 21. yüzyılda Orta Asya'da yeni büyük bir oyuna girdiği bir sırada Türkiye'nin yapması gereken şey nedir?

Türkiye'de giderek artan Müslümanlardan belirli bir sayı, bugün Mustafa Kemal'in yıkıcı mirasına meydan okumaktadır. Bilindiği üzere Kemalizm'in anısına küfredilmesi hala cezayı gerektiren bir suç sayılmaktadır. Nitekim Türkiye, Kemalizm zincirlerine ve yinelenen niteliklere bağlı kaldığı ve vatandaşlarının gösterdiği ihlâsa rağmen müteakip nizamlar gölgesinde bu meydan okumalara cevap vermekte şu ana kadar başarısız olmuştur."

Mesajımız çok basittir:

1. Türkiye Hükümeti, izlediği Kemalizm çizgisinden ve Avrupa Birliği'ni elde etme ümidinden vazgeçmeli ve bunların yerine tüm Müslümanları birleştirecek olan Hilâfet Devleti'ni kurmak yoluyla İslâmî âlemdeki siyasî birliğe destek vermek için çalışmalıdır.

2. Türkiye, Obama yönetiminin kendisini Irak, Orta Asya ve Afganistan'daki Amerikan hedeflerinin gerçekleşmesinin bir aracı olarak kullanmasına izin vermemelidir. Muhakkak ki o, Afganistan'da kuvveti olan Müslümanların beldelerindeki tek devlettir ve o, bu şekilde Batılı vahşî sömürgeyi gizlemenin kılıfını sağlamaktadır.

3. Türkiye, Müslümanların topraklarını işgal etmeye azmetmiş ve Kerîm Rasûlümüz Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret eden Danimarka'daki karikatürleri destekleyen genel sekreteriyle bilinen bir örgüt olan NATO'yu terk etmelidir.

4. Türkiye, "İsrail" ile olan diplomatik ve askerî ilişkilerine son vermelidir. Ayrıca o ve İslâm âlemindeki diğer devletler de Suriye ile "İsrail" arasında arabuluculuğa soyunmak yerine "İsrail'in" askerî işgaline karşı koymalılar ve içi boş kuru sloganları yinelemeyi bırakmalıdırlar.

5. Türkiye, modernite ve refaha giden yegâne yolun demokrasi ve laiklikten geçtiği inancına aldanmamalıdır. Zira İslâmî âlem, birlik içerisinde olup İslâm'ı mütekâmil olarak tatbik ettiği sırada devletlerarası meselelerde devasa bir güç olup fen, refah ve tıbbî bakım alanında liderliğe sahip olmasının yanı sıra Avrupa'nın, içerisinde yaşadığı karanlık çağlardan çıkmasına neden olmuştur.

"Kimileri, bunun gibi bir stratejinin Türkiye'nin ulaştığı noktada etkisi olduğunu sanabilir! Ancak Türkiye, Kemalizm gölgesinde hangi noktaya ulaşmıştır? Zira Avrupa devletleri, 85 sene geçmesine rağmen hala Türkiye'ye tepeden bakmakta ve gerçekleştirdiği ilerlemeyi tahkir etmektedir. Bu arada da IMF, ekonomisini finanse etmeye devam etmektedir."

"Türkiye, hatırı sayılır ekonomik kapasiteye, enerji kaynaklarına, merkezî su koridorlarına sahip olmasının yanı sıra giderek artan bir nüfus ile güçlü bir orduya sahiptir. Dolayısıyla onun ve İslâmî âlemin geriye kalan kısmının 21. yüzyıldaki büyük güçlere karşı koyacak Raşidî Hilâfet Devleti altında birleştirilmesi halinde o, temel birleştirici unsurunu temsil edecektir."

"Bizler, Türkiye Müslümanlarından; Müslümanların topraklarından sömürgeci işgal güçlerinin etkisini söküp atmak için çalışacak olan Raşidî Hilâfet'in İslâmî âlemde ikamesi için çalışmalarını talep ediyoruz."

 

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Britanya
Medya Bürosu

 

Devamını oku...

Ülkedeki Kaosun ve Patlama Eylemlerinin Gerçek Sebebi Olan Amerikan Ajanlarını Kovunuz ve Bölgedeki Amerikan Siyasî-Askerî Nüfuzunu Söküp Atınız Ey Müslümanlar!

  • Kategori Pakistan
  •   |  

03 Mart 2009 sabahı gelişmiş silahlarla donanımlı silahlı bir gurup, Lahor'daki polis akademisine saldırarak yirmi kişinin ölümüne ve yüzden fazla kişinin yaralanmasına yol açtı. Hükümet, bu katliamı işleyenlerin, Amerika'nın savaşını sürdürmeyi istediği bir bölge olan kabileler bölgesinden olduğunun propagandasını yapmaya başladı. Zira İçişleri Bakanı Rahmân Melik şöyle dedi: "Bu saldırı, Güney Veziristan'dakilerin bir planıdır." Ayrıca Hükümet yetkilileri, saldırganların üzerinde Afgan pasaportu bulduklarını iddia ettiler! Oysa böylesi bir saldırıda bulunan bir kimse üzerinde kimlik bilgilerini bulundurur mu hiç! Bu olayın mülahaza edilmesiyle Barack Obama'nın, sözde terörizme karşı savaş çerçevesinde Amerika'nın savaşının Afganistan ile sınırlı kalmayıp Pakistan'a da dayanacağını ifade ettiği Pakistan ve Afganistan'a yönelik yeni stratejisini açıklamasının hemen sonrasında gerçekleştiği görülür. Yine bu olayın, Amerikan Genel Kurmay Başkanı Michael Mullen ile Afganistan ve Pakistan'dan sorumlu Amerikan Yönetimi Özel Temsilcisi Richard Holbrook'un ziyaretleri öncesinde gerçekleştiği mülahaza edilir ki Pakistan ordusu ile Pakistan siyasî liderliğine Obama'nın yeni stratejisini dayatacak olanlar bu iki kişidir. Bunların mülahaza edilmesiyle patlamaların arkasında kimlerin olduğu net bir şekilde ortaya çıkar.

Artık bu tip saldırılar, Amerikan siyasîlerinin ve askerlerinin ziyareti öncesinde sıradan bir hale gelmiştir. Zira bu saldırılar, "terörizme" karşı savaşında Amerika'nın yanında yer almayı sürdürmeleri için Pakistan kurumlarına baskı dayatımında Amerikan çıkarına hizmet etmektedir. İşte bu saldırılar, bu savaşın sadece Amerika çıkarına olmayıp herkese hizmet ettiğine dair Obama'nın iddialarını kanıtlamıştır. Bunun yanı sıra Amerika, Amerikan ordusunun Pakistan'a gönderilmesi karşılığında daha fazlasını yapması için bu saldırıları Pakistan ordusuna baskı yapmak için kullanmaktadır. Zira ödlek Amerikan ordusu, sayısal ve donanımsal olarak azınlıkta olan bir grup mücahitle baş etmekten aciz kalmıştır.

Son yıllarda Pakistan'da meydana gelen bu silahlı saldırılar ile patlamaların tüm insanların gözleri önünde meydana geldiği doğru olsa da siyasî işleri bilen bir azınlık dışında herkesin gözünden kaçan bir gerçek vardır ki o da bu saldırılar ile patlamaların Obama'nın bölgeye yönelik yeni stratejisinin, onun da öncesinde Amerikan liderlerinin stratejisinin bir parçası olmasıdır. Dolayısıyla bu saldırılar ile patlamaların arkasında Amerika vardır. Zira bölgede Amerikan nüfuzu olmamış olsaydı ne bu saldırılar ne de bu patlamalar olurdu. Amerika'nın bölgede İslâm'a karşı savaşa başlaması ile bu saldırılar bölgeyi yerle bir etmiştir.

Afganistan'daki Taliban hükümetinin devrilmesinden sonra Amerika, Pakistan'daki savaşının uzayacağını dillendirmeye başlayınca Amerikalı askerler, Pakistan kabileler bölgesinin Afganistan'daki Amerikan işgaline karşı direnişe karıştığını dile getirmeye başladılar. Böylece kabileler bölgesine uzanacak şekilde savaşını uzatmayı başardı ve şimdi de Pakistan şehirlerini kapsayacak şekilde uzattı. Kölenin efendisine itaat etmesi âdetinde olduğu gibi Amerikan ajanı Pakistanlı yöneticiler de Amerikan politikası ile örtüşen açıklamalarda ve icraatlarda bulunmaya başladılar. Zira yöneticiler, Afganistan'a saldırılarında Amerika ile müttefiklerine ortak olmalarının Pakistan'ı korumak amacıyla olduğunu iddia ettiler! Bunun üzerine de Pakistan'da terör olduğunu ilan etmeye başladılar ve şimdi ise onlar bunu Amerika'nın Pakistan'a yönelik saldırılarını meşrulaştırmak için kullanmaktadırlar. Çünkü Amerika, Pakistan'ın gücü ve kudretinin farkında olmasından dolayı ajanları yoluyla ona tahakkümünün devam etmesinin kendi çıkarına olduğunu ve bunu yapmaması halinde vahim sonuçlarla karşı karşıya kalacağını gördü. Nitekim David Petreaus'ın Danışmanı David Kilcllen, The Washington Post gazetesi ile 2009 Mart ayında yaptığı bir söyleşisinde Amerika'nın savaşını değerlendirirken şöyle demiştir: "Pakistan, 173 milyonluk bir nüfusa, 100 adet nükleer silaha ve Amerikan ordusundan daha büyük bir orduya sahip... Bizler ise bugün Pakistan Devleti'nin altı ay içerisinde yıkılması ihtimali ile karşı karşıyayız... Radikaller otoriteyi ellerine geçirmişler... Bu ise terörizme karşı harcadığımız tüm çabaları boşa götürecektir." Evet, Hilâfet kurulduğunda Amerikan çıkarları için doğrudan güçlü bir sorun olacaktır.

Ardı ardına Pakistan yönetimine gelen hain yöneticiler, efendilerine hizmette alçak rollerini oynadılar. Zira ajan yöneticiler, Amerika'ya lojistik destek vermekle ve Afganistan'a saldırılar düzenlemeleri amacıyla muharip güçlerine üstler temin etmekle yetinmediler. Dahası bölgede Amerika'ya istihbarat merkezleri verdiler. Zira FBI ve CIA Federal Soruşturma Büroları, doğrudan ve güçlü şekilde çalışmak üzere kendileri için bürolar açtılar. Nitekim kaos oluşturma noktasında bu kurumların faaliyetlerinin niteliği ve iğrenç rolleri herkesçe bilinmektedir. Zira onların rutin eylemleri, suikastlar düzenlemek, patlama eylemleri gerçekleştirmek, ajanlar devşirmek, ülkelerin istikrarını sarsmak, insanlar arasına korku ve terör salmaktır. İşte uygar dünya bugün onların çirkin cürümlerine şahit olmaktadır. Bu cürümleri işlemelerinin yanı sıra çıkarlarına hizmet etmesi için Afganistan'daki Sovyetler Birliği'ne karşı cihat döneminde silahlı örgütlerle bağlantıları olan yerel kurumları da istismar etmektedirler.

Amerika, Pakistan yöneticileriyle olan işbirliği sayesinde Pakistan boyunca patlamalar serisi gerçekleştirmesinin yanı sıra İslâm'a karşı savaşında Pakistan yöneticilerinin kendisiyle olan alenî işbirliği ve ittifakı noktasında da insanları aldatmak amacıyla Afganistan'daki Amerikan işgalini savunmaya dönük medya kampanyası yürütmektedir. Bunun içindir ki Lahor'daki polis akademisine yönelik saldırıda olduğu gibi her patlama olayından sonra devlet başkanı, başbakan ve diğer hükümet yetkilileri bilgilendirme konuşmaları ile insanların karşısına çıkarak terör ile radikalizmin yerli bir malzeme olup Amerika'nın terörizme yönelik savaşının sadece onun savaşı olmasının ötesinde kendilerinin de savaşı olduğuna insanları ikna etme çabası içerisine girmektedirler!

Hükümetin medya kampanyalarına dikkatlice bakan bir kimse, ister İslâmî veya laik eğilimli olsun, isterse ileri gelenlerden veya sıradan insanlardan olsun bu kampanyanın hem toplumun tüm kesimlerini, hem de Pakistan'daki tüm vatandaşları etkilemeyi hedeflediğini fark edebilir. Bunun içindir ki Hükümet, askerî operasyonlar yapmaması halinde Pakistan'ın tamamen "Taliban'ın" kabileler bölgesine dönüşeceği gerekçesiyle kabileler bölgesinde askerî operasyonların yapılması gerekliliği iddiasını sürdürmektedir. Hükümetin kampanyasında, Amerika'ya hizmet amacıyla kabileler bölgesine yönelik operasyonlarında desteklerini alabilmek için daha çok laik eğilime sahip kesimler hedef alınmaktadır.

Zaman zaman Hükümet, ülkedeki yatırımların azalması ve ekonomik krizlerin nedeninin ülkedeki terör ile radikalizmin olduğu ve bu sorunların çözümünün de kabileler bölgesindeki savaşta Amerika ile işbirliği yapılmasını gerektirdiği iddiasında bulunmaktadır. Oysa bu iddiaların maksadı, tüccarlar ile iş adamları açısından onların aldatılmasıdır. Ordu ile vatandaşlar açısından ise onları bu savaşa ikna edip bu gaye uğrunda askerlerimizi kurban ederek Amerika ile birlikte bu savaşa ortak olmalarının gerekliliğine yönlendirmektir.

Bu nedenle Hükümet, zaman zaman Hindistan ve istihbarat birimlerinin bölgede oyun oynadığına, yani savaşın sadece Müslüman kardeşlerimize karşı olmayıp kâfirler ile müttefiklerine karşı olduğuna dair iddiaların yer aldığı bildirilerin dağıtımına başvurmaktadır. Eğer yöneticiler bu iddialarında sadıksalar ne diye Afganistan'ın kapılarını Hindistan ile istihbarat birimlerine açanın Amerika olduğunu kesin olarak bilmelerine rağmen bölgedeki Amerikan işgaline destek veriyorlar? Ayrıca Obama, artık Hindistan'ın Afganistan ile Pakistan'daki sorunun çözümünde Amerika'ya yardım edecek "temas grubunun" bir parçası olduğunu ifade ettiği 27 Mart tarihli konuşmasında belirttiği gibi Hindistan'a daha fazla fırsat verilmesine hazırdır. Eğer Hükümet, Pakistan'daki kaosun oluşturulmasına Hint müdahalesinin olduğu konusunda samimiyse ne diye sürekli olarak Hindu devleti ile normalizasyona ve ilişkileri pekiştirmeye koşuşmaktadır?

Hükümetin şerlerinden biri de İslâm'ı sevenlerin sempatisini kazanabilmek için "Taliban" tabirini kullanmaktadır ki böylece dünyayı "İslâm'ın kalesi" Pakistan'a karşı ayartmanın gerekçesi olan İslâm'dan uzaklaşıldığını ve hatalı tatbik edildiğini gösterebilsin. Ayrıca Hükümet, Taliban'a karşı askerî eylemlerde bulunmaktan başka bir seçeneğinin olmadığı tutumunu meşrulaştırmak için onu, patlama ve masumların katledilmesi eylemlerinin arkasında olmakla itham etmektedir. Ülkede kaos ve güvensizlik halinin oluşması gibi saldırılar ile patlama eylemlerinin arkasında bıraktığı olumsuz etkilerin kabarması ile de Hükümet, sıradan insanları ülkede güvenliğin ve huzurun sağlanması için askerî eylemlerin gerekli olduğuna ikna etmek için bunları kullanmaya çalışmaktadır. Nitekim son patlama eylemlerinin polis ve güvenlik birimlerini hedef almasıyla Hükümet, Amerika'ya hizmet amacıyla verdiği emirleri infaz etmeleri için bu kurumlara baskı yapmaya çalışmaktadır ki Müslüman kardeşlerini katletmeleri veya onları kâfir Amerika'ya teslim etmeleri de bu emirler arasındadır.

Pakistan ile Afganistan'daki durum, Irak'taki durumun bir benzeridir. Zira Amerika, bu iki ülkede de aynı yöntemleri benimsemiştir. Irak'a yönelik Amerikan işgalinden önce Irak halkı mescitlerinin ve mukaddes yerlerinin bombalanması diye bir şey bilmezlerdi. Ancak Amerikan işgalinden hemen sonra Irak, Müslümanlar arasında anlaşmazlıklara ve süregelen şiddetli patlama eylemlerine tanık oldu. Kaos halinin oluşmasında tek çıkar sahibi olan işgal kuvvetleridir. İşte Afganistan ile Pakistan'da da durum böyledir. Zira oradaki insanlar, Amerika'nın bölgeye saldırmasından sonra Irak'taki duruma benzer bir duruma tanık olmaktadırlar.

Amerika, yalnızca ordumuzu kullanarak savaşını yürütmemektedir. Bilakis o, ajanları yoluyla medya organlarımızı da kullanmaktadır. Zira Pakistan Hükümeti, kabileler bölgesi ile Kuzey-Batı bölgesine yönelik Amerikan askerî operasyonlarının ve saldırılarının sonucuna maruz kalan erkek, kadın ve çocuk olmak üzere Müslüman şehitlere ve yaralılara medya organlarının yer vermemesine hırs göstermektedir. Bu da Ümmetin, Amerikan askerî operasyonları ile saldırılarına maruz kalan kardeşlerinin başına gelen felaketin boyutundan habersiz kalması içindir. Böylelikle de Müslümanların kabileler bölgesi ile Kuzey-Batı bölgesindeki kardeşlerine olan ilgileri engellenmiş olsun. Hükümetin bu politikası, medyanın cesetlerin görüntüsünü yayınlaması şartıyla Lal Mescidi krizinin sona erdirilmesine muvafakat ederek Lal Mescidi katliamını işlediği döneminde Müşerref'in izlediği aynı politikadır. Nitekim o, 29.06.2007 günü medya organlarından yayınlamamalarını talep ederek şöyle demişti: "Operasyon sırasındaki yaralıların ve ölülerin kanlı görüntülerini televizyon kanallarında yayınlamama sözü verebiliyorlar mı?" İşte bu politika, mevcut ajan yöneticilerin varlığı sayesinde günümüze kadar süregelmiştir. Çünkü Amerika, tıpkı son Gazze katliamı boyunca Yahudi Devleti'ne karşı öfke duygularının kabardığı gibi insanların kendisine öfkelenmesinden ve kabileler bölgesindeki operasyonlarına darbe indirmelerinden korkmaktadır.

Pakistan yöneticilerine gelince; Müslümanları bizzat kendi elleriyle katletmek için Amerika'dan kendilerine insansız uçak temin etmesini isteyecek ölçüde Amerika ile tam bir işbirliği içerisindeler. Şerif ve benzerleri gibi Hükümet içerisindeki muhalefet partilerine gelince; İslâm'ı çirkince ihlal etmiş ve düşman kâfirler ile tam bir işbirliği içerisine girmiş olmasından dolayı hükümeti sorgulamak yerine Amerikalı resmî yetkilileri kucaklamasında hükümete katıldılar. Zira onlar, Amerikalılar ile oturuyorlar, onlardan emirler alıyorlar ve Müslümanların kanlarına bulaşmış günahkâr elleri ile onların ellerini sıkıyorlar. Evet, hepsi de yönetime gelmeden önce ajanlıkta, Allah'a, Rasûlüne ve mü'minlere hıyânette seleflerini sollamak üzere kendi kendilerine söz verdiler.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Hepiniz de biliyorsunuz ki Allah, bir Müslümanın Müslüman kardeşini katletmesini haram kılmıştır. Yine biliyorsunuz ki Allah, Müslümanları işgalci muharip güçlere karşı cihada teşvik etmiştir. O halde sizlere yaraşan Amerikan siyasî-askerî nüfuzundan kurtulmadığımız ve istihbarat örgütlerini bölgeden kovmadığımız sürece bu saldırıların asla son bulmayacağını ve kaos halinin var olmaya devam edeceğini bilmenizdir. Kaldı ki Allah, kâfirler için Müslümanlar aleyhine bir yolun olmasını Müslümanlara haram kılmıştır. Zira Allahu Subhânehu şöyle buyurmuştur:

وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, Kâfirler için Mü'minler aleyhine asla bir yol (egemenlik) kılmayacaktır!" [en-Nîsa 141]

O halde bölgedeki Amerikan varlığına son vermenin yanı sıra Müslümanların başına diktikleri hain ajan yöneticilerden kurtulmanın İslâmî pratik metodu olan Hilâfet Devleti'ni kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışınız.

Ey Pakistan Ordusu!

Düşmanlarınızın ayakları altına kırmızı halılar seren, Pakistan'daki Müslümanları yok pahasına satmaya tamamen hazır olan, sizleri Amerika'nın savaşında yakıt olarak kullanan bu yöneticileri kaldırıp atınız ve İslâm ile Müslümanların izzetleneceği Hilâfet Devleti'nin kurulması için Hizb-ut Tahrir'e nusret veriniz. el-Hak Tebarake ve Te'alâ şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ "Ey îmân edenler! Eğer siz Allah'a (dinine) yardım eder, zafere ulaştırırsanız, Allah da size yardım eder, zafer verir ve ayaklarınızı (dini üzere) sâbit kılar." [Muhammed  7]

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER