Salı, 24 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/26
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Seçimler Cürümdür... Ona Katılmak Haramdır

  • Kategori Irak
  •   |  

31.01.2009 Cumartesi günü, "İl Meclisleri" denilen seçimler yapılacaktır. Bu bağlamda genelde Müslümanlara, özelde Irak halkına, bu seçimlere katılmanın yada katılmamanın, adaylardan elde edilmesi beklenilen maslahatlara veya mefsedetlere bina edilmemesi gerektiğini hatırlatmamız kaçınılmazdır! Bilakis metîn bir şer'î esasın ve muhkem bir kaidenin olması zorunludur; çünkü Müslüman -bu hayatta-, Allahu Te'alâ'nın kendisiyle muhasebe edeceği şer'î hükümler ile mukayyettir. Dolayısıyla helal ise yapılır, haram ise terk edilir. Allahu Subhânehu şöyle buyurmuştur:

وَمَا اخْتَلَفْتُمْ فِيهِ مِن شَيْءٍ فَحُكْمُهُ إِلَى اللَّه "Anlaşmazlığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü ancak Allah'a mahsustur." [eş-Şûrâ 10]

O halde maslahat, ancak Allahu Te'alâ'nın emrettiğindedir ve mefsedet de ancak Allahu Te'alâ'nın nehyettiğindedir.

Bu seçimlerin vakıasını inceleyen bir kimse, bu seçimlerden ayrılmayan bazı özelliklerle karakterize olduğunu görür:

1. Bu seçimler, işgâlci Kâfirin projesindeki yeni bir tuğla olup askerî, fikrî ve kültürel varlığını pekiştirmektir. Zîra Müslümanlar, onunla savaşmak ve onu kovmak yerine Irak'ın da bir parçası olduğu Müslümanların beldelerine hegemonya kurmayı hedefleyen planlarını uygulayarak onun yalanlarının birer davetçisi oldular.

2. Söz konusu seçimler, Yahudi "Noah Feldman" tarafından hazırlanan Irak Anayasasının isimlendirdiği üzere "yerel hükümetler" olarak bilinen şeyi ifraz edecektir. O halde bu hükümetler, ülkeyi zayıflatmanın ve parçalamanın, kardeşler arasında daha fazla anlaşmazlık ve nifak nedenleri oluşturmanın alt zemininden öte bir şey değildir.

3. Bu planları kabullenmek, mevcut siyasî süreci bütünüyle kabullenmektir... Oysa işgâlci Amerikan savaş araçlarının dayattığı bu durum, her yönüyle bâtıl kâfir bir akîdeye istinat etmektedir ki o, "dini hayattan ayırma" akîdesidir. Veya bunu, bazen gerçek manada "dinsizlik" olan "laiklik" olarak isimlendirirlerken, bazen de gerçek manada yasama hakkını Allahu Te'alâ'nın dışında beşere veren "demokrasi" olarak isimlendirmektedirler... Velhasıl ey Müslümanlar! Bunun tek manası, mahlukatın işlerinde Allahu Te'alâ'nın hükmüne yer olmaması demektir.

كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ إِن يَّقُولُونَ إِلاَّ كَذِبًا "Ağızlarından çıkan, ne büyük (ne ağır) bir söz oldu! Onlar ki yalandan başkasını söylemezler." [el-Kehf 5]

Ey Müslümanlar!

Bu seçimlerin vakıasının vasfı hakkında sunulan bu gerçekler, konuya açıklık getirmekte ve bütün çıplaklığıyla hakikati ortaya koymaktadır... Dikkat edin o, bu batıla "ortak olmanın haram olmasıdır." Dolayısıyla işgalden ve kuyruklarından beslenen propagandacılar ile davetçilerin gerekçeleri ve iddia ettikleri sahte vaatlerin boyutu her ne olursa olsun Rabbine ittika eden her Müslümanın aday yada seçmen olarak ona katılması helal değildir. Nitekim güvenlik anlaşmasının imzalanması maskaralığı sizlere hiç de uzak değildir.

Ey Müslümanlar!

Meydana gelen katliamlarıyla, yıkımıyla, sürgünüyle, alt yapının çökmesiyle, kamu mallarının heder olmasıyla ve Irak'ın gelişen beldeler kervanından çıkmasıyla... ülkenin mevcut vakıası ve bizler, sizleri kurtuluşa davet ediyoruz... Evet sizleri, hep birlikte [كَلَمَةٍ سَوَاء] "Ortak bir söz (Kelime-i tevhit)" [Âl-i İmrân 64] üzerinde birleşmeye ve Müslümanları, dahası tüm dünyayı Kâfirler ile Sömürgecilerin zulmünden kurtaracak olan Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet Devleti'ni ortaya çıkarmak için çabalayan muhlislerle birlikte ciddiyetle çalışmaya çağırıyoruz.

وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاً يَعْلَمُونَ "Muhakkak ki Allah emrine galiptir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler." [Yûsuf 21]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Ha Bush, Ha Obama! Ha Siyah, Ha Beyaz! Yılan Yılandır!

 

Yöneticiler, Obama'yı bir dünya kahramanı ve insanlığın kurtarıcısı gibi tasvir ettiler. Hatta Başbakan Yûsuf Rızâ Gilânî bugün, Barack Obama'nın; Amerikan muharip güçlerinin Pakistan'a başlattığı saldırıları durduracağını söyledi. Zîra Müslümanların ajan yöneticileri, bir nebze olsun yüzsularını korumak için İslâmî âlemde Obama'nın propagandasını yapmaktadırlar. Ne acıdır ki bazı laik ve İslâmî partiler de onların peşine takılarak Obama'nın propagandasını yapan hükümetlerle aynı dolmuşa bindiler. Allah'ın izniyle bu, Obama'nın propagandasına yönelik kaybedilen bir savaş olacaktır.

Ancak akıllı bir Müslüman, nasıl olur da Afganistan'a otuz bin asker gönderme niyetinde olan ve Pakistan'ın kabîleler bölgesini dünyanın en tehlikeli bölgesi olarak gören Obama gibi bir kişiye ümit bağlayabilir. Oysa o, Yahudi Devleti'ne sadakati ile övünen ve İslâmî âlemdeki hain bozguncu yöneticileri desteklemeyi sürdürecek olan kişinin bizzat kendisidir! Dolayısıyla böylesi bir kişiye ümit bağlanması, halkların gafleti ve bunları gözden kaçırmaktır. Halbuki Rabbimiz, şeytanı dost edinmekten veya ona ümit bağlamaktan bizleri sakındırmıştır. Zîra şöyle buyurmuştur:

وَمَن يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِّن دُونِ اللّهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُّبِينًا يَعِدُهُمْ وَيُمَنِّيهِمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلاَّ غُرُورًا أُوْلَـئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَلاَ يَجِدُونَ عَنْهَا مَحِيصًا "Her kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse apaçık bir hüsrana uğramıştır. (Şeytan) onlara söz verir ve onları ümitlendirir. Oysa şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir. İşte onların varacakları yer Cehennem'dir, oradan kaçacak yer de bulamayacaklardır." [en-Nisâ 119-121]

Amerikan muharip güçlerinin kabîleler bölgesine başlattığı son saldırı, Obama destekçilerinin yüzüne indirilmiş bir şamardır. Kaldı ki Pakistan'daki insanlar, ha siyah, ha beyaz olmuş yılan yılandır gerçeğinin farkında oldukları gibi -Başkan- ister Bush olsun isterse Obama olsun, Amerika'nın İslâm'a ve Müslümanlara karşı savaşının devam edeceğinin de farkındadırlar.

O halde siyasîlere yaraşan, Obama ve Amerikan liderliğine dönük bir kamuoyu oluşturmanın propagandasını yapmak yerine, İslâm'ın tatbikine ve Hilâfet Devleti'nin kurulmasına dönük bir kamuoyu oluşturmanın propagandasını yapmalarıdır. Ayrıca güç ve kuvvet sahiplerine düşen ise, Hilâfet Devleti'nin kurulması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeleridir. Zîra bu, hem İslâmî Ümmet hem de tüm insanlık için en hayırlı olandır.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Terörist Birleşik Devletler Hükümeti ile Ticaret ve Yatırım Anlaşması İmzalanması, Bangladeş'e Hıyânettir

 

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmî Sözcüsü Muhyiddîn Ahmed, bir basın açıklaması yayınlayarak, "Müslümanların baş düşmanı" Amerika ile Ticaret ve Yatırım Anlaşması'nın imzalanmasının Bangladeş'e hıyânet olduğunu teyit etti. Zîra bu anlaşmanın imzalanması sonucunda Bangladeş-Amerikan ortaklığından oluşan ekonomik bir komisyon oluşturulacak ve bu komisyon sayesinde Amerika, Bangladeş ekonomisine ve ticaretine tahakküm edeceği hukukî bir varlığa sahip olacaktır. Dolayısıyla bu anlaşmanın maksadı, gümrük tarifeleri, fikrî mülkiyet hakları ve çevre kirliliği gibi engellemelere tabi olmaksızın yatırım yapması için Amerika'ya daimi imtiyazlar vermektir.

Muhyiddîn Ahmed, Bangladeş ile maslahatlarına zarar veren anlaşmalar imzalanmasında ülkedeki hakim zümrenin kabarık bir sabıkasının olduğunu belirtti. Zîra 1996-2001 yılları arasındaki Şeyh Hasina'nın geçmiş yönetimi döneminde hükümet, Hindistan ile "Jangiz Su Anlaşması" imzaladı. Bu anlaşma ile Bangladeş'e sularda hak verileceği propagandasını yapmalarına rağmen gerçekte ise o günkü Hasina Hükümetinde Bangladeş Su Bakanı'nın, Bangladeş artık Hindistan'ın tedarik edeceği suyun insafına kalmıştır şeklindeki sözünden başka bir şey gerçekleşmedi.

Muhyiddîn Ahmed, iktidarı devralır almaz sadece bir ay içerisinde yeni Hükümetin, Hindistan'a geçit koridoru vermesi, Güney Asya Güçleri Komitesi Anlaşması ve Amerika ile Ticaret ve Yatırım Anlaşması imzalaması gibi Bangladeş'in maslahatlarına zarar veren pek çok iş yaptığını ifade etti.

Görünen o ki mevcut hükümet, Batılı Sömürgecinin çıkarlarına hizmet edip gözetme taahhüdü verdikten sonra otoriteye ulaşmıştır!

Muhyiddîn Ahmed
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü
Bangladeş

Devamını oku...

Amerika, Yeni Başkanı ile Haçlı Savaşını Sürdürmekte Israr Ediyor

  • Kategori Pakistan
  •   |  

21 Ocak 2009'da Pakistan Devlet Başkanı Âsıf Zerdarî ve Hükümeti, yeni Amerikan Başkanı Barack Hüseyin Obama hakkında Pakistan için yeni bir umut olduğu şeklinde propaganda yapmaya başladı. Zîra Zerdarî şöyle diyordu: "Yeni Başkan'ın Amerika'nın değerleri için çizdiği mükemmel portre, insanlar için dünyada daha iyi bir geleceğe yönelik ümidi güçlendirmektedir." Bu açıklama, Amerikan ajanlığını ve bağlılığını haklı göstermek için Hükümetin yürüttüğü medya kampanyasının birkaç gün sonrasında yapıldı. Her zaman olduğu gibi Hükümet, İslâm ile Müslümanların lehine çalıştıklarını iddia eden siyasîlerle aynı telden çalmaktadır. Tabii ki hakikat bunun tam tersidir. Zîra onlar, ne İslâm'ı ne de Müslümanları umursamaktadırlar. Hükümet, tıpkı geçmişte yolsuzluğun yayılması ve nizâmın çökmesi sebebine, Pakistan Devlet Başkanının değişimini gerekçe gösterdiği gibi Amerika'ya dostluğuna yeni bir başkanın gelmesini gerekçe göstermeye çalışmaktadır. Sanki mesele, kişilerle alakalı olup nizamlarla alakalı değildir.

Amerikan Başkanının değişmesi, Amerika'nın Müslümanlara dönük politikasından hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Çünkü Obama ile Bush, aynı paranın iki yüzüdür. Zîra 20 Ocak 2009'da Obama'nın Merkez Komutanlığı Başkanı -Bush yönetiminde çalışan- General David Petreaus, Pakistanlı siyasî ve askerî liderler ile bir araya gelerek, -Amerikan kuvvetlerini koruyan- Afganistan-Pakistan arasını ayıran sınır üzerinde bulunan Batı bölgelerindeki Pakistan ordusunu çekip Pakistan'a yönelik Hint tehdidini caydırmak amacıyla Hint sınırına göndermemelerini talep etti. 21 Ocak 2009'da ise Obama, Afganistan'a ek Amerikan kuvveti gönderilmesi vurgusunu içeren dış politikasının özelliklerini açıklayarak Afganistan ile Pakistan'daki durumu, "Güvenliğimiz için en büyük tehdit" olarak tanımladı. Ve şöyle ekledi: "Afganistan sınırındaki güvenliği sağlama sorumluluğu, Pakistanlılara aittir." Obama'nın açıklamalarından onun, kabîleler bölgesindeki kardeşleriyle savaşta binlerce Müslüman askerin yok olduğu Bush'un savaşını sürdürmeye niyetli olduğunu söylemeye gerek yoktur.

Yine 22 Ocak 2009'da Barack Obama, Pakistan ile Afganistan'a yeni özel bir temsilci atayarak Pakistan ile Afganistan'daki durumu, "Çatışmamızın merkezindeki baş cephe" olarak tanımladı. Son olarak 23 Ocak 2009'da projeleri altına kanlı bir çizgi çizmek için yönetimi, ölü ve yaralı olmak üzere birçok Müslümanı kurban eden Pakistan'a yönelik yeni bir saldırı başlattı.

Tüm bunların yanı sıra Amerikan Batı Hadâratı, dünyadaki diğer hadâratlara egemen olacaktır diyerek dinleri hususunda Müslümanlara meydan okuduğu 20 Ocak 2009'da Amerika'ya Başkan olarak atanması konuşmasında Obama şöyle diyordu: "Bizler, yaşam tarzımızdan dolayı özür dilemeyeceğimiz gibi savunma pozisyonunda da olmayacağız. Terörizmi dayatmak isteyenlere deriz ki... Onlara deriz ki artık azmimiz güçlüdür, kırılmayacaktır, bizleri hezimete uğratamayacaksınız ve sizleri mağlup edeceğiz." Bu da hiç garip değildir. Zîra Obama, kokuşmuş Batı özgürlüğünü insanlara dayatması için askerî müdahale de dahil farklı yöntemlerle Amerika'nın başkalarının işlerine müdahale etmesini meşruu kılan "özgür müdahale" okuluna mensuptur.

Obama, Amerika'nın haçlı savaşını durdurmayacaktır. Çünkü Amerika, Afganistan bataklığına bulaşmıştır. Dolayısıyla Amerika, NATO kuvvetlerinden otuz bin (30.000) asker olmasına rağmen Afganistan'da istikrarı sağlamaya muktedir değildir. Kezâ müttefiklerinin Afganistan'a ek asker göndermeyi reddetmesiyle Amerika iyice bataklığa saplanmış ve Amerika'nın sürekli talep etmesine rağmen az da olsa asker gönderme niyetleri olduğuna dair en ufak bir açıklama dahi yapmamışlardır. Aksine Amerika'nın komşusu Kanada gibi Amerika'nın müttefiklerinden bazıları, kuvvetlerini Afganistan'dan geri çekme niyetinde olduklarını ifade etmişlerdir. Nitekim Afganistan'daki İngiliz Kuvvetlerinin Komutanı Peter Wall, Afganistan'da zafer kazanılmasını imkânsız görerek Amerika'nın ek kuvvet gönderilmesi kararını "saptırıcı" bir plan olarak değerlendirmiştir. Yine Alman Hükümeti, kuvvet kapasitesini azaltma niyetinde olduğunu açıklarken, Alman Hükümetindeki iktidar partisi de 22 Ocak 2009'da Afganistan'daki savaşın sona erdirilmesi hakkında bir plan açıklamıştır. NATO kuvvetlerine katılan diğer Batılı devletlerin durumu da aynıdır. Bu nedenle Obama, Afganistan'a yönelik haçlı saldırısını tamamlamak ve Amerika'nın dünyada yıkılan heybetini kurtarmak amacıyla Pakistan ordusunu kullanma uğraşısı için çalışacaktır.

Diğer taraftan Amerikan başkanları arasında diğer milletlere yönelik Amerikan vahşî saldırısını durdurmaya hazır olan birisi olmamıştır. Çünkü onlardan her biri, halkları sömürerek beslenen Sömürgeci bir politikaya sahip Kapitalist bir millettin başını çekmektedir. Zîra İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika'yı uzletinden çıkaran işte bu politikadır. Böylece kapitalistlerin zenginleşmesi için çok uluslu şirketler vasıtasıyla dünyanın servetlerini yutan yırtıcı bir canavar olmuştur. Dolayısıyla böylesi bir politika, Cumhuriyetçi veya Demokrat veya mevcut Obama yönetimi gibi ikisinin karışımından oluşan karma bir yönetim olması bir yana onu uygulamayı sürdürecek birisine muhtaçtır. O halde sorarız: Eğer Sömürgeci Kapitalist Amerika, ekonomik refah ve bolluk zamanlarında aç gözlü ise, fiilen çökmemiş olsa da çökmeye başladığı böylesi bir zamanda hali ve ekonomisi ne olur Allah bilir?!

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurarak bizleri sakındırmıştır:

لا يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ وَاحِدٍ مَرَّتَيْنِ "Mü'min, bir delikten iki kez sokulmaz."

Oysa sizler, geçen altmış sene boyunca Kâfir Amerika tarafından defalarca sokuldunuz. Kâfirler, bu Ümmet'in hayrını istemezler ve onlara güvenmemeliyiz. Bunun yanı sıra onlarla işbirliği yapılmamalıdır. Zîra Kâfirler, bu Ümmet'in hayrını istemezler. Çünkü onlar, şeytanın yolunda savaşmaktalar, İslâmî Ümmet'e tuzak kurmaktalar ve başınıza belaların geleceği günü gözlemekteler. Hatta kendisine müttefik olanlara bile Amerika'nın hiçbir faydası dokunmayacaktır. Zîra rolleri biter bitmez Amerika onları kaldırıp atacaktır. Evet, Amerika'ya güvenmek, şeytana güvenmek gibidir ve ona itimat etmek, asıl düşmanlığı İslâmî Ümmet'e olan kindar bir düşmana itimat etmektir. Mahlukatın yaratıcısı Allahu [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmaktadır:

كَيْفَ وَإِن يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ لاَ يَرْقُبُواْ فِيكُمْ إِلاًّ وَلاَ ذِمَّةً يُرْضُونَكُم بِأَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبَى قُلُوبُهُمْ وَأَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَ "Nasıl olabilir ki? Onlar size gâlip gelselerdi, sizin hakkınızda ne bir ahit ne de bir antlaşma gözetirlerdi. Onlar sizi ağızlarıyla râzı ediyorlar, oysa kalpleri (buna) karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu fâsıktır." [et-Tevbe 8]

Ve şöyle buyurmaktadır:

إِنْ يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَاءً وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ "Eğer onlar sizi ele geçirecek olurlarsa, size düşman kesilirler de ellerini ve dillerini size kötülükle uzatırlar. Zaten onlar sizin küfre sapmanızı arzu ederler. " [el-Mumtehine 2]

Allah [Tebarake ve Te'alâ]'ın düşman Kâfirler hakkındaki onca hak kavillerine, basar ve basiret sahibi herkes tarafından Amerika'nın düşmanlığı ortaya çıkmasına rağmen, Müslümanların ajan yöneticileri, Kâfir efendilerine boyun eğmede sizleri kendilerine katılmaya davet etmeyi sürdürmektedirler. Bunun için de Amerika'ya düşman olmak, helak olmaktır veya onların savaşı bizim savaşımızdır, onların barışı bizim barışımızdır veya demokratlar cumhuriyetçilerden daha hayırlıdır veya siyah bir başkan, beyazdan daha iyidir ve benzerleri gibi mazeret üzerine mazeret üretmektedirler.

Ey Müslümanlar!

Çözüm sizlerin ellerinde olup sizler açısından zor da değildir. Bu da Amerikan hegemonyasından kurtulmak, Allah'ın Kitâb'ı ve Nebîsi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Sünneti ile hükmedecek muhlis bir varlık ikame etmektir ki o, Hilâfet'tir. Zîra Amerika'nın nüfuzunu kökünden sökmeye ve şerlerinden ilelebet kurtarmaya muktedir güçlü bir devlet gölgesinde İslâm ile hükmedecek ve Müslümanların beldelerini birleştirecek olan ancak Hilâfet'tir. O halde sizleri terk edip sizlere hasım kesildikleri gibi sizler de Amerika'nın ajanlarını terk ediniz ve Ümmet'e sadık siyasî bir liderliğe kucak açınız ki onlar, Hilâfet Devleti'ni kuracak olan Hizb-ut Tahrir'in şebâbıdır.

Ey Silahlı Kuvvetlerdeki Müslümanlar!

Artık top sizlerin sahasındadır. Zîra işte Amerika, boğulmakta, çökmekte ve bu, rötuşlamakla telafisi mümkün olmayan bir çöküştür. Zîra bunun nedeni, Kapitalizm yaşam tarzlarıdır. Kapitalizm ise, tüm dünyada insan cesetlerini dişleyen birer canavara dönüştürecek derecede onları alçaltmıştır. Hatta müttefiklerinden onu benimseyenlerin kalpleri düşmanlarına ve kurbanlarına karşı şek ve şüpheyle, kinle dolmuştur. İşte o, Amerikalı Kapitalistleri dünya milletlerinin, hatta ekonomilerinin çökmesine neden olan halklarının kanı üzerinden yaşamaya sevk eden tamahkâr Kapitalizmin bizzat kendisidir.

Muhakkak ki sizler, zayıf değilsiniz ve elinize geçen bu altın fırsatı değerlendirirseniz İslâm ile daha güçlü olacaksınız. Zîra sizler, dünyanın yedinci büyük ordususunuz, üç yüz binden (300.000) fazla silah altında askeri ve beş yüz bin (500.000) yedek askeri olan nükleer silaha sahip İslâmî bir beldenin askerlerisiniz ve kendi saflarınızda savaşmak üzere birkaç ay içerisinde otuz milyon daha asker eğitme imkânına sahipsiniz. O halde Amerika'yı tercih edip onu omuzlarınızda taşıyarak dünyanın zilletine ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın öfkesine maruz kalmaktansa, Afganistan'ı dünyanın dört bir tarafındaki İslâmî Ümmeti birleştirecek olan İslâmî Hilâfet'in irtikaz noktası haline çevirmek dinîniz ve dünyanız için daha hayırlı değil midir? Böylelikle o, dünyanın en büyük ve en güçlü devleti olmaz mı? Bu da günahınıza kefaret olup hesap günü yüzlerinizi aklatmaz mı?

O halde Sömürgeci Kâfirle olan her türlü siyasî-askerî işbirliğini reddediniz, istihbarat bürolarını kapatınız, onları ve ajanlarını sınır dışı ediniz. Vallahi sizler İslâmî Hilâfet Devleti'ni kurarak hem buna muktedirsiniz, hem de Ümmetinizi kalkındırmaya muktedirsiniz. Hani imanda sizleri geçen Sa'd İbn-u Muâz [Radıyallhu Anh]'ı hatırlayınız. O ki Medîne'de ilk İslâmî Devleti'nin kurulmasında Rasulullaha yardım etmiştir. Zîra o, Allah'ın rahmetine kavuştuğunda annesi ağlayınca Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in ona şöyle dediği rivayet edilmiştir:

ليرقأ (لينقطع) دمعك، ويذهب حزنك، فإن ابنك أول من ضحك الله له واهتز له العرش "Elbette göz yaşın dinecek ve hüznün bitecektir. Zîra oğlun, Allah'ın kendisine güldüğü ve kendisi için arşı salladığı ilk kişidir."

Bugün önünüzde böylesi bir fırsat vardır ki o, İslâm ile hükmedecek Hilâfet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vereceğiniz gündür. İşte o zaman Amerika, İngiltere ve müttefikleri gibi düşmanların karşısında engelleyici bir saf olarak duracak devletin gölgesinde Müslümanların tüm beldelerini birleştireceğiz. İşte sadece o zaman hem dünyaya liderlik edebilir, hem de İslâm'ı bir nûr ve adalet risâleti olarak taşıyabiliriz. el-Hak Tebarake ve Te'alâ şöyle buyurmaktadır:

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine gâlibdir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Abdullah Gül Mısır'daki Meşum "Gazze Zirvesi"ne Zaten Yahudi Varlığının Güvenliği İçin Gitmişti!

18 Ocak 2009 tarihinde, Mısır'ın Şarm el-Şeyh kentinde, Yahudi varlığı yararına düzenlenen meşum "Gazze Zirvesi"ne Fransa, Almanya, İtalya, İngiltere, İspanya liderleri ile Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon'un yanı sıra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de katıldı. Bu toplantı esnasında sömürgeci kafir Batı'nın gayri meşru evladı Yahudi varlığının kimyasal silahlarla gerçekleştirdiği 3 hafta süren kanlı saldırılarına ara verdiği sözde "ateşkes" olarak duyuruldu. Yine bu zirve sonrası Yahudi varlığının Başbakanı Ehud Olmert, İngiltere Başbakanı Gordon Brown, Almanya Başbakanı Angela Merkel, İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero ve Çek Başbakan Mirek Topolanek'i yemeğe davet etmiş, Abdullah Gül'ün ise bu yemeğe çağırılmadığı medyaya yansımıştı.

22 Ocak 2009'da TGRT Haber'in sorularını yanıtlayan Dışişleri Bakanı Ali Babacan Yahudi varlığının yemek daveti hakkında şu açıklamada bulundu: "Davet edilseydik de gider miydik, ben hiç sanmıyorum. Böyle bir ortamda Cumhurbaşkanımız o resmin içine girer miydi, ihtimal vermiyorum. O kadar kan döküldükten sonra, biraz daha vakit geçmesi gerekiyor, İsrail'in somut adımlar atması gerekiyor." Yahudi varlığı ile ilişkilerin seyrine değinen açıklamasında şunlar da yer aldı: "Türkiye'nin Gazze'de yaşananlara verdiği tepki, Türkiye-İsrail ilişkilerini orta ve uzun vadede etkilemeyecektir. Tüm Müslüman ülkeleri içinde İsraillilerin en rahat gezip dolaştıkları ülke Türkiye'dir." Başbakanlık Dış Politika Danışmanı Ahmet Davutoğlu da 23 Ocak 2009'da şöyle söyledi: "İsrail-Türkiye ilişkileri yaşanan tüm gerginliklere rağmen değişmeyecektir. Filistin Kurtuluş Örgütü terörist olarak ilan edilirken Türk Dışişleri ortak resim vermiştir. Türkiye 12 Eylül döneminde İsrail ile ilişkilerini maslahatgüzar seviyesine indirmiştir. Ancak Türkiye-İsrail ilişkileri hiçbir zaman kopmamıştır."

Abdullah Gül'ün Yahudi varlığının yemek davetine çağırılmamış olması, Müslüman kamuoyuna yutturulmaya çalışılan "Filistin'deki Müslümanlar için aktif rol aldı" imajını desteklemek, öte yandan gerçekte Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin kalleşliğini örtmek içindir. Zaten Abdullah Gül, Şarm el-Şeyh'te meşum zirveye katılmakla Yahudi varlığı için asli görevini yapmıştır. Yemeğe katılmamış olması, kalleşliğini örtmez. Türkiye-Yahudi varlığı ilişkileri hakkındaki sözler de Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin bilinen karakterini yansıtmaktadır. Efendisi, ister Yahudi varlığını icad eden İngiltere olsun, isterse Yahudi varlığını besleyen Amerika olsun bu zelil yöneticiler nazarında akıtılan Müslüman kanının zerre kadar kıymeti yoktur. Allah onları katletsin, nasıl da döndürülüyorlar!

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Hanımlar Kısmı, Müslüman Orduları Gazze'yi Savunmaya Çağıran Bir Konferans Düzenleyecek

Bir taraftan Gazze'ye geçici ateşkes egemen olurken, diğer taraftan mücrim "İsrail" savaş araçlarının arkasında bıraktığı enkazların altındaki kurbanların ceset sayısı giderek artmaktadır. Doğrusu son yaşanan olaylar, başka bir "İsrail" saldırısı yaşanmadan önce Filistin'in tamamının kurtarılmaya ne kadar muhtaç olduğunu ortaya koymuştur.

Hizb-ut Tahrir Hanımlar Kısmının Resmî Sözcü Yardımcısı Sultanah Parvin şöyle dedi: "Konferansta, Gazze halkının savunmasız halde terk edilmesinin nedeni ve Ümmet'in zırhı olup son toplu katliamları işleyenlere karşı Filistin'i savunacak gerçek liderlik olan Hilâfet Devleti'nin kurulması çalışmasına Müslümanların destek vermesine imkan sağlayacak keyfiyet ele alınacaktır."

 

Konferans Tarihi: 25 Ocak Londra'da düzenlenecek olup sadece hanımlara hastır.

Adres: The Stowe Centre, 258 Harrow Road, London W2 5E5

Saat: 11:00-16:00

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Britanya
Medya Bürosu

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Filistin'in Kurtarılması için Ümmet'in Ordularının, Ajan Yöneticilerini Alaşağı Etmesi ve Hilâfeti Kurması Gerekir

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Hanımlar Kısmı, bugün, Dindar Hanımlar Derneği Salonu'nda "Filistin'e Yönelik Saldırı ve Saldırıya Tepki Verilmesinin Keyfiyeti" başlıklı bir konferans düzenledi. Konferansa Hizb-ut Tahrir üyesi Nusrât Cihân ile Hizb-ut Tahrir'in Bangladeş'teki Hanımlar Resmi Sözcüsü Fehmîde Ferhâna Hânım katıldı ve konferans, Gazze'deki katliam kurbanlarının fotoğraflarının sunumu ile açıldı.

Nusrât Cihân konuşmasında, Yahudi devletinin kurulması için 1948 yılında Filistin'e komplo kuran Müslümanların yöneticilerinin Filistin'e yönelik hıyanet sürecine değindi. İşte o zamandan bu yana onlar, sözde barış anlaşmaları yoluyla mübarek arza çöreklenmelerini sağlamak üzere halklarını Yahudi devletinin gücünün efsanesine ikna etmek için ve Yahudi varlığına karşı her türlü direnişi bitirmek için aldatıcı bir mücadelenin içerisine girdiler.

Medya Temsilcisi Fehmide Ferhâna Hânım'ın konuşmasında ise, Yahudi varlığı üç hafta boyunca Gazze-ti Hâşim'deki erkeklerin, kadınların ve çocukların katledilmesine yoğunlaşırken, ajan yöneticilerin ise Yahudi varlığının cürümleri karşısında sessizliğe büründükleri ve buna göz yumdukları belirtilmiştir.

Ayrıca Yahudi Devleti'nin işlediği cürümün iğrençliğinin, Yahudi varlığına haddini bildirmek ve Filistin'i onlardan kurtarmak için Ümmet'in ordularının birleşmesinin hızlandırılmasının gerekliliğini ortaya koyduğunu teyit etti. Bunun ise İslâmî Ümmet'in zırhı ve kalesi olup onları birleştirerek muazzam ordusunu Yahudi devletine doğru harekete geçirerek dünyayı ona dar edecek Hilâfet Devleti kurulmadıkça imkânsız olduğunu belirtti.

Fehmide Ferhâna Hânım
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Hanımlar Resmî Sözcüsü
Bangladeş

Devamını oku...

İngiliz Hükümeti Bir Taraftan Filistinli Mağdurlara Yardım Etmeyi Önerirken, Öteki Taraftan "İsrail" Terörüne Yardım Etmeye Çalışıyor

İngiliz Hükümeti, bir taraftan Gazze'ye yönelik silah ambargosunun güçlendirilmesinde "İsrail'e" yardım amacıyla deniz gücü temin etme sözü verip Filistinlilere karşı "İsrail'in" işlediği terörist eylemlerde kullanılan silahların satışını sürdürürken, diğer taraftan alaycı bir şekilde daha ilk günü katliam işlenmesinde İngiliz silahlarının katkıda bulunduğu Gazze'deki insanlık sıkıntılarının giderilmesi amacıyla yardım önerisinde bulunmaktadır.

Hizb-ut Tahrir / İngiltere Medya Temsilcisi Tâci Mustafâ şöyle dedi: "Gordon Brown, dün Şarm eş-Şeyh ve el-Kuds'te, Gazze'ye "kara ve deniz üzerinden silah kaçakçılığının durdurulması için elinden gelen her şeyi yapma" sözü verdi. Ayrıca bunun "sorunun aslı" olduğunu belirterek bu yasaklamanın uygulamasına yardım edilmesini önerdi. Bu, "İsrail" terörünün İngiliz Hükümeti tarafından yardım ve teşvik edilmesinden başka bir şey değildir."

"Ayrıca Brown, "İsrail'in" geçen üç hafta içerisinde Filistinli kadın, erkek ve çocuk olmak üzere 1200 küsur kişiyi katlettiği soykırımında İngiltere'nin tedarik ettiği silahları kullandığını itiraf etmeyi reddetmektedir. Bunu ise Hükümet istatistiklerinin onun "İsrail'e" artan bir oranda silah sattığını ortaya koymasına rağmen yapmıştır. Zîra İngiltere, 2007'de 6 milyon Sterlin değerindeki silah ihracatını onaylamış ve 2008'de sadece ilk üç ay içerisinde 12 kez 20 milyon Sterlini bulan ek satışa izin vermiştir. "

"Bu da İngiliz Hükümetinin, "İsrail'in" geçenlerde Gazze'de uyguladığı terörist katliamı anlayışla karşıladığının yanı sıra kıyıma uğrayanlar ve yaralananlar için "üzgün" olduğunu ifade eden söylemleriyle örtüşmektedir."

"İngiliz Hükümeti, bir taraftan "İsrail" terörüne zemin hazırlanmasına ve göz yumulmasına yardımcı olurken, diğer taraftan İngiltere'deki mescitlere mesajlar göndermek yoluyla son derece aldatıcı ve yanıltıcı bir şekilde genel ilişkiler kampanyası yürütmektedir. Yaptıklarına bakıldığında bunun dengeli ve insancıl olduğu sanılır. Buna rağmen hiçbir kimse onların çifte standartlı konuşmalarına aldanmayacaktır."

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Britanya
Medya Bürosu

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER