- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki İktidar Rejiminin, Aksa Tufanına İlişkin Net Tutumu
Müslüman ülkelerdeki iktidar rejimlerinin, geçtiğimiz 7 Ekim’de başlayan Aksa Tufanı operasyonu konusundaki tutumları birbirinden farklılık göstermektedir. Ama genel olarak bu rejimlerin tamamı, Filistin’i gasp eden Yahudi varlığı ve onun savaş makinasıyla karşı karşıya kalan Filistin halkına yardım etmeyerek onları hayal kırıklığına uğratmışlardır. Aynı şekilde tamamı Gazze’ye yardım etmenin ve Yahudilerle savaşarak Filistin’i kurtarmanın vacip olduğu noktasında ihtilaf etmeyen Müslümanları da hayal kırıklığına uğratmıştır. Nitekim Müslüman ülkelerdeki iktidar rejimleri, Yahudi varlığına yönelik, tonları rejimden rejime değişen kınama açıklamaları yapmakla yetinmişlerdir. Konuşmamızda, BAE’nin Aksa Tufanı operasyonuna ilişkin net tutumuna ışık tutacağız.
Abu Dabi’nin, Gazze’deki Aksa Tufanı karşısında Yahudi varlığını destekleyen Arap ülkelerindeki iktidar rejimleri arasında istisnai bir tutum benimsediği şeklinde nitelendirilmesi şaşırtıcı olmaz.
Abu Dabi, Aksa Tufanı operasyonunun başlatılmasından bu yana bir dizi siyasi çalışmalar gerçekleştirdi ve bu operasyonla ilgili siyasi tutumunu belirledi; bu çalışma ve siyasi tutumu arasında, bölgenin bölgesel bir savaşa sürüklenmesine, istenmeyen sonuçların ortaya çıkmasına ve savaş alevlerinin dünyayı istikrarsızlaştıracak şekilde yayılmasına yol açabileceğinden dolayı Hamas’ın Aksa Tufanı operasyonunda yaptıklarını kınaması ve onun yaptıklarını tehlikeli bir tırmanış olarak değerlendirmesi de vardı! Zira Abu Dabi, Müslümanların duyguları alevlenip kontrolden çıkmadan ve onlara karşı koymak zorlaşmadan önce Filistin’deki tüm direniş gruplarının hızla ortadan kaldırılmasını temenni ediyor.
William F. Wechsler’in, bir Emirlik hükümet yetkilisinden Amerikan Axios web sitesine şu aktardıkları da cabası: “Abu Dabi’deki üst düzey bir hükümet yetkilisi bana bu açıklamayla gurur duyduklarını söyledi ve buradaki pek çok kişiden duyduğum duygu, bunun yapılması gereken doğru şey olduğu yönünde. Aynı şekilde onlar,aklın sesi olarak gördükleri bu tutumun maliyetinin ucuz olmayacağını da biliyorlar.”
Öte yandan devam eden savaşa rağmen Ebu Dabi, Yahudi varlığıyla ticari ilişkisini kesmeyi reddettiğini ve onunla ekonomik ilişkilere devam ettiğini teyit etti! Zira BAE Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Thani bin Ahmed Al Zeyoudi,Filistinlilere karşı gerçekleştirdiği katliamlar ışığında ülkesinin Yahudi varlığıyla ilişkilerinin geleceği hakkındaki bir soruya cevap olarak şunları söyledi: “Biz işlerin arasını; ekonomi ve ticareti siyasetle karıştırmayız.”
BAE'nin Uluslararası İşbirliğinden Sorumlu Devlet Bakanı Reem Al Hashemi de Güvenlik Konseyi toplantısında yaptığı konuşmada, Aksa Tufanı operasyonunu vahşi bir barbarlık olarak nitelendirip Yahudi rehinelerin serbest bırakılması çağrısında bulunarak aynı yolu izlemiştir. Aynı şekilde BAE’nin diplomasisi, savaşın Filistin dışına çıkarak Lübnan, Suriye ve Ürdün’e yayılmasını ve kendisi gibi olan rejimleri Aksa Tufanında Gazze’ye yardım etmek için müdahale edilmemesi konusunda uyaracak kadar ileriye gitmesini engelleme noktasında Batı diplomasisi ve siyasetiyle örtüşmektedir.Amerikan internet sitesi Axios’un haberine göre Abu Dabi, Şam’daki rejimin sadece izlemekle yetinmesini, topraklarından Yahudi varlığına yönelik saldırılara izin vermemesini, çatışmaların kapsamını genişletmemeye dikkat etmesini, Filistin’de olup bitenlere müdahale etmemesini ve Emirlik yetkililerinin Suriyeli mevkidaşlarıyla temas kurarak bu temaslar hakkında Biden yönetimine bilgi vermelerini talep etti. Dolayısıyla Abu Dabi, savaş cephesinin Filistin dışına yayılmasından zarar görecek olan bir taraf olarak, İslam akidesi perspektifinden bakmayıp tamamen maddi bir perspektiften baktı ve Filistin’de olup bitenlere karşı da kendisine dikte edilen şeylere göre davrandı.
Abu Dabi’nin eylemleri, 2020’de eski ABD Başkanı Trump yönetimi altında Yahudi varlığıyla yaptığı normalleşme süreciyle neredeyse aynıdır; zira BAE’ndeki yönetim sistemi, Şahbut bin Sultan’dan, ardından kardeşi Zayed’den, bugünkü ölmüş olan Halife’nin oğulları ve mevcut Muhammed’e kadar sömürgeci İngiliz kökenlidir; bu yüzden BAE, zerre kadar sömürgeci İngilizlerin politikasının dışına çıkamaz. Şu anki Amerikan politikasına yakınlaşması gibi bazen meydana gelen hususlara gelince; bu, BAE’nin, Amerikan politikasının hedeflerini ifşa etmek, dolayısıyla onunla aralarındaki eski ve yeni sömürge çatışmasının gerektirdiği şekilde muamele etmek için İngiltere’nin elindeki bir yem olma gerçeğinden başka bir şey değildir.
Aksa Tufanı operasyonu, Rusya-Ukrayna savaşını gölgede bırakmış ve sömürgeci Batı ülkeleri de, Yahudi varlığını istikrarsızlaştırmaya yönelik her türlü hamlede Müslümanların karşısına üşüşmüşler ve liderlerinin ortak açıklamalarıyla Yahudi varlığını koruduklarını gizlememişlerdir; bu yüzden Abu Dabi’nin, İslam ümmetinin düşmanlarıyla aynı safta olduğu şu anki tutumu yerine İki kıblenin ilki ve üçüncü Harem-i Şerif’i gâsıp Yahudilerin pençesinden kurtarmak için doğru yönde hareket etmesi daha evla olurdu.
Selahaddin Mısır’dan çıkarak Haçlıları Beytu’l Makdis’ten kovdu, Kutuz da Mısır’dan çıkarak Moğolları Şam’dan kovdu ve Şam’da Mute savaşı gerçekleşti; bugün ise, Filistin’in 1967 sınırlarında iki devletli çözümle Filistin halkıyla gaspçılar arasında bölünmesine ve Mescid-i Aksa’nın Yahudilerin süngüsü altına terk edilmesine çağrıda bulunan Abdulfettah Sisi, İkinci Abdullah ve onların arkasındaki BAE’den Muhammed bin Zayed’in Aksa Tufanına yönelik rezillikleriyle sınanıyoruz.
BAE devletçiğinin yöneticileri, aşağılık bir şekilde ve hiç haya etmeden Yahudi varlığına olan sevgi ve desteklerinde kâfirlerin bile ötesine geçtiler; zira bugün onlar, Batılı kâfirlerin İslam ümmetine saldırmak için kullandıkları zehirli bir okturlar. Sadece bu kadar da değil, dahası ümmetin paraları, bu devletçiğin yöneticileri aracılığıyla ümmete darbe indirmek için kullanılıyor. Ancak bu acıların ortasında bizler, bu yöneticileri kökünden söküp atmak ve onların yerine bizleri Allah’ın şeriatı ile yönetecek bir yönetici getirmek için çalışıyoruz.
Müslümanların başındaki yöneticilerin neden Yahudi varlığına karşı savaşmaktan ve onu Filistin’den çıkarmaktan korktuklarını hiç anlamış değiliz. Oysa Allahu Teala şöyle buyurmuştur: فَإِذَا جَاء وَعْدُ الآخِرَةِ لِيَسُوؤُواْ وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُواْ الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُواْ مَا عَلَوْاْ تَتْبِيراً “Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid’e (Süleyman Mabedine) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).” [İsra 7] Ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur: لا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ، فَيَقْتُلُهُمُ الْمُسْلِمُونَ حَتَّى يَخْتَبِئَ الْيَهُودِيُّ مِنْ وَرَاءِ الْحَجَرِ وَالشَّجَرِ، فَيَقُولُ الْحَجَرُ أَوِ الشَّجَرُ: يَا مُسْلِمُ يَا عَبْدَ اللَّهِ هَذَا يَهُودِيٌّ خَلْفِي فَتَعَالَ فَاقْتُلْهُ، إِلَّا الْغَرْقَدَ فَإِنَّهُ مِنْ شَجَرِ الْيَهُودِ“Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu savaşta Müslümanlar Yahudileri öldürürler. Hatta bir Yahudi taşın, ağacın arkasına gizlenir. Bunun üzerine o taş, o ağaç, ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi. Gel, onu öldür, der. Yalnızca Garkad bir şey söylemez. Zira o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” Şüphesiz Filistin’i kurtaracak olan Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’dir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Şefik Hamis – Yemen