- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
İslam’a Dayalı Bir Değişim… Fikir, Kanaat, Amel ve Güçlü Bir Hareketle Olur!
1950’li yılların başında Müslümanların çoğunluğu, İslami Hilafete geri dönebileceklerine veya onu yeniden kurabileceklerine inanmıyorlardı ve ibadet ve ahlâka geri dönüş dışında (İslam’a geri dönüş) ifadesini de anlamıyorlardı; zira sosyalist, milliyetçi ve vatancı fikirlerin zulmü baskın bir hale gelmiş ve İslam’ın da gerici olduğu yaygınlaşmıştı. Ama çok geçmeden bu fikirler gerilemiş ve İslam dünyası onların bataklığından kurtulmuş, sonra hem Allah’ın lütfu ve başarısı sayesinde hem de açık ve azimli bir şekilde çalışanlar sayesinde ümmet içinde, İslami Devleti, sonra da daha spesifik olarak (İslami Hilafet Devleti’ni) kurma fikri ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla şartlar değişmiş, Hilafeti yeniden kurma fikri bir kanaate dönüşmüş ve İslami uyanış yönünde güçlü bir hareket başlamıştır; bunun üzerine kâfir Batılı ülkeler, İslam’ın uluslararası çatışma alanına geri dönüşünden dolayı tir tir titremeye başladıkları gibi aşırılıkçılar, teröristler ve kökten dinciler diyerek davet taşıyıcılarıyla savaşmaya başladılar; dolayısıyla rejimlerin, Hilafet ve Hilafetin geri dönüşü fikrinden ve Hizb-ut Tahrir’den korkuları öyle şiddetli bir noktaya ulaştı ki, Hizb-ut Tahrir’in neşriyatlarından birini dağıtma suçu, Ürdün’de 3 yıl, Türkiye’de 10 yıldan fazla hapis cezasına çarptırılmanız, Özbekistan’da yer altına atılmanız ve Libya’da idam edilmeniz için yeterli bir hale geldi. Bu sadece bir neşriyatın dağıtılmasından dolayıdır; Hizbin gerçekleştirdiği diğer siyasi ameller için olsa nasıl olurdu acaba?!
Haydut rejimler bu partiden ve onun temsil ettiği davetten o kadar korktular ki, geçmişte de şahit olduğumuz gibi partinin düzenlediği bir toplantıyı veya semineri engellemek için bütün şehirlerin giriş ve çıkışlarını kapatır hale geldiler. Ayrıca Batı ülkesine giden Müslümanların evlatları, Batı medeniyetine ve sistemlerine hayran kalmışlardı; ama bugün onlar, Batı’nın aldatmacasını, medeniyetinin çürümüşlüğünü ve İslam’a olan düşmanlığını hissetmeye başladılar; bu da onları, İslam’a sımsıkı sarılmaya ve Hilafetin geri dönüşü için aktif olarak çalışmaya sevk etti.
Nitekim Batı’nın İslam dünyasına yönelik düşmanca tepkisi, İslam Devleti’nin kurulup yayılacağı ve Batı’nın çıkarlarını büyük bir tehlikeye maruz bırakacağı korkusunun boyutunu gösteriyor. Ayrıca İslam dünyasının tanık olduğu fikri ve duygusal devrim, uluslararası arenada da etki meydana getirdi; bu etki ise, kâfir Batı’nın liderlerinin ve düşünürlerinin İslam’ın bir numaralı düşman olduğunu ilan etmeleri şeklinde kendini gösterdi. Zira kâfir Batı, İslam’ı bir medeniyet ve bu medeniyete dayalı bir devlet olarak görüyor. Dolayısıyla Batı, İslam dünyasındaki ümmetin ve toplumun vakıasının gerçeğini idrak etmenin ışığında bu gelgitlere karşı koymak için planlarını çizmiş, plan ve yöntemlerini geliştirmiş olup bunlardan bazıları şunlardır; Körfez bölgesine yönelik askeri işgal, ileri düzeyde üslerin kurulması, bölgeyi ekonomik ve askeri açıdan zayıflatacak güvenlik planlarının geliştirilmesi, Arap ülkeleri ile Filistin’deki Yahudi varlığı arasındaki teslimiyet anlaşmalarının yapılmasının hızlandırılması, savaşların ve mezhep fitnelerinin alevlendirilmesi, Müslümanların hayati meselelerinin sulandırılması ve bütün her yerde İslam’a ve Müslümanlara karşı savaş ilan edilmesi.
Bütün bunlar bölgedeki herhangi bir İslami hareketi engellemek için yapılıyor; dolayısıyla bunlar, İslam ümmetinin, değişimin ve Hilafete geri dönüşün ilk aşamalarını geçtiğinin göstergeleridir. Şüphesiz kalkınmanın ve bağımlılıktan kurtulmanın yolu, trajedilerin ve zorlu mücadelelerin aşamalarından geçecektir. Ama şu anda çeşitli İslami parti ve hareketleri ve çeşitli mezhepleriyle ümmet, dünyanın dört bir tarafında (لا إله إلا الله محمد رسول الله) bayrağını dalgalandırmanın özlemini çekiyor. Hatta bazı hareketlerde durum öyle bir noktaya ulaştı ki, silah kullanarak bile olsa Hilafeti kurmaya ve Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeye karar vermişlerdir; ayrıca Amerika’da durum, gerek içeri sızmış örgütler aracılığıyla kurdukları istihbarat girişimleriyle gerekse Müslümanların zihinlerinde Hilafeti çarpıtmak için bu örgütler tarafından ortaya konulan siyasi bilinç ve fikri proje eksikliğini istismar ederek Hilafetin kurulmasını engelleme noktasına kadar ulaşmıştır.
Bugün İslam dünyasındaki ümmetin ve toplum gerçekliğini inceleyen biri, İslam davetini taşıyanların Allahu Teala’nın fazlı ve keremi sayesinde İslam’a, Hilafet fikrine, şeriatın tatbik edilmesine ve İslam dünyasının tekbir devletin altında birleşmesine dair ümmetteki genel bilinçten kaynaklanan bir kamuoyu oluşturmayı başardıklarını fark edecektir.
Allahu Teala’nın Kendisine yardım edene yardım edeceğine dair ilahi sünneti gerçekleşecektir; zira Allahu Teala vaat etmiştir ve O’nun müminlere zafer, hakimiyet ve dinlerini yerleştireceğine dair vaadi haktır; Allah’ın yardım ettiği birine üstün gelecek hiç kimse yoktur. وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ “O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-7]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdulilah Muhammed – Irak