- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi: 22 Yıllık Başarısızlık ve Gafletin Karışımıdır!
Bazı insanların, bu kadar renkten renge girmesi, yılan derisine bürünmesi, Müslümanları ve Türk halkını kandırmak için yalan söylemesi ve yalan söylemeye çalışması, ileri derecede saptırması ve hilebazlık yapması insanı hayrete düşürüyor. Belki de Adalet ve Kalkınma Partisi ve Erdoğan'ın 22 yıllık iktidarının en dikkat çekici özellikleri, ekonomik ve siyasi başarısızlık, gaflet ve ihanettir.
Bunun birçok Adalet ve Kalkınma Partisi ve Erdoğan taraftarları ve sevenlerinin öfkelenmesine neden olacağını bildiğim gibi bu insanların birçoğunun samimi olduğunu da biliyorum; ancak maalesef onlar, meselelere yüzeysel bir şekilde bakıyorlar, gerçekleri biraz daha derinlemesine incelemiyorlar, bunların acılarının bir kısmını yutuyorlar ve bunları olduğu gibi kabul edip inkâr etmiyorlar. Evet, hayranların ve sevenlerin, sevdiğinin hatalarını görmesi zor bir şeydir; zira şöyle denilir: “İtminan gözü, her kusura karşı kördür”, veya şöyle denilir: “aşkın gözü kördür!” Dolayısıyla gerçekleri inkâr etmek, özellikle halkların ve milletlerin gelecekleri ve kaderleriyle ilgili bir mesele olduğunda, adalet, hüküm ve karar dengesinin ihlal edilmesine ve bozulmasına neden olur; çünkü gerçekler ve onları idrak etmek, vakıaları anlamanın temeli olduğu gibi ona çözüm bulmak için doğru şerî hükümleri vakıanın üzerine indirmenin de temelidir; bu nedenle gerçeklerin göz ardı edilmesi, halkların ve milletlerin gerilemesinin ve onların aşağıların aşağısına inmesinin birincil nedenidir.
Konuşma, sırf laf atmak ve temelsiz bir iftira olmasın diye bu makalede, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Erdoğan liderliğindeki Türkiye rejiminin 22 yıldır liderlik ettiği ekonomik ve siyasi başarısızlığın hakikatini ortaya koymak için öne çıkan iki hususu ele alacağız:
Birincisi: Ekonomik açıdan: Adalet ve Kalkınma Partisi, 22 yıllık iktidarı boyunca Türkiye’nin zaman içinde büyüyen ekonomik ilerlemesini, yanıltıcı medya istatistikleri, karşılaştırmalar ve dinleyiciyi Türkiye’deki durumun en iyi durumda olduğu ve hızla iyiye gittiği konusunda yanıltan göstergeler yoluyla göstermeye çalışmıştır; bir de buna, büyük havaalanı, büyük camiler veya Türk elektrikli otomobilinin üretimi gibi bazı projelerin açılışını, halka ve sıradan insanlara hükümetin ekonomiyi iyileştirmek ve kişi başına düşen milli geliri artırmak için sürekli ve gayretli bir çalışma içinde olduğu yanılsamasını veren diğer şeyleri eklesek de gerçekler ve doğru rakamlar bunun tam tersini gösteriyor ki işte size bunlardan bazıları:
1- Bizzat hükümetin ifade ettiği ilk gerçek: Türkiye’nin borçları: Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in bu yıl 31 Mart’ta yaptığı açıklamaya göre, 13 Aralık 2024 itibariyle Türkiye’nin dış borcu 499,9 milyar Dolara, ana borç ise yaklaşık 260 milyar Dolara ulaşmıştır. Bu da borcun yarısının bileşik faiz (bir yatırımın veya kredinin üzerinden elde edilen faizin, zamanla ana para miktarına eklenerek yeni dönemlerdeki faiz hesaplamalarına da dahil edilmesi ilkesine dayanır) ve borç sigortaları olduğu anlamına gelmektedir.
2- İkinci gerçek: Türkiye’nin ekonomik sorunlarına daha fazla çözümler bulmak amacıyla Mehmet Şimşek, 10 Nisan 2024'te Dünya Bankası ile üç yıl içinde geri ödemek üzere 18 milyar Dolarlık yeni bir borç konusunda anlaşmaya vardı. Türkiye’nin bir yıl içinde geri ödemesi gereken acil borcunun yaklaşık 225 milyar Dolar olduğunu açıkladı. Tek başına bu bile, alacaklıların ödemeyi zamanında talep etmesi durumunda hükümetin düşmesi için yeterlidir.
3- Üçüncü gerçek: Türk Lirasının değerinin, hızla düşmeye devam etmesi: Türk Lirası, 2022 yılında Dolar karşısında ilk kez 18,75 seviyesini görmüş ve 2021 yılına kıyasla yüzde 30 oranında değer kaybetmiştir. Nitekim CNN Economics’e göre, 27 Aralık 2023’te Türk parasının fiyatı Dolar başına 29,39 civarına ulaşmıştır. Mayıs 2024’te fiyat, Dolar başına 32 civarına ulaşmış ve (Türk Lirası) hızla düşmeye devam etmiştir.
4- Günlük somut hale gelen dördüncü gerçek; bu, maaşlara ve bireysel gelirlere kıyasla mal ve hizmet fiyatlarının yükselmesi nedeniyle yoksulluğun, yokluğun ve açlığın Türk çalışanlarının büyük bir kesiminde benzeri görülmemiş bir şekilde yayılmasından dolayı Türk halkının ve Türkiye’de yaşayan diğer milletlerden herkesin çektiği acılardır. Zira resmi rakamlara göre, Türkiye’de 16.687.000 çalışanın yüzde 38’i, yani yaklaşık 6,3 milyonu asgari ücretle çalışıyor; bu da İşçi Sendikaları Federasyonu’nun bugünkü verilerine göre, artık onların açlık sınırının altında oldukları anlamına gelmektedir. (El-Arabi El-Cedid web sitesi, 7 Kasım 2023).
Tek başına bu dört gerçek, açık bir şekilde Türkiye ekonomisine ve yirmi yılı aşkın süredir ülkeyi yöneten hükümete ilişkin iki gerçeği yansıtıyor:
Birinci gerçek: Erdoğan ve hükümeti, hem kendilerini hem de ülkeyi Amerika’nın eline ipotek ettiler ve onlar, Amerika’nın kararlarına ve kendilerine dikte ettiği şeylere uymak zorundadırlar; dolayısıyla Amerika, Türkiye’nin omuzuna yük olacak borçlar veriyor ve böylece hükümet, onun elindeki bir araç olarak kalmaya devam ediyor.
İkinci gerçek: Erdoğan ve partisinin, Türk ekonomisinin toparlanma durumu ve ülke genelinde yükseliş ve refah hakkında yayınlamayı ve propagandasını yapmayı amaçladığı astronomik rakamlara rağmen Türkiye’de yoksulluk, yokluk ve açlık artıyor.
1- Sky News’ten alıntı; 1 Mart 2024: Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin gayri safi yurt içi hasılasının ilk kez bir trilyon 119 milyar Dolar olarak kaydedildiğini söyledi.
2- Anadolu Ajansı’na göre 29 Şubat 2024: Türkiye ekonomisi 2023 yılında yüzde 4,5 büyüdü.
Tüm bunlar bir yandan ekonomik çöküş, borçlar, yoksulluk ve yoksunluk gibi büyük gerçeklerin net bir resmini verirken diğer yandan da hükümet tarafından yayınlanan astronomik rakamlarla ve genellikle seçim kampanyalarından önce ya da Erdoğan’ın yirmi yıldan fazla bir süredir aldattığı ve kendisini ve ülkesini bir yandan yoksulluk ve yoksunluğa, diğer yandan da Amerika’ya siyasi bağımlılığa sürüklediği güzel Türk halkını yanıltmak için yayınlanan istatistiksel göstergelerle eşleşiyor.
Türkiye’nin, Gazze Şeridi halkına yönelik katliamı boyunca Yahudi varlığına, Gazze’deki Müslümanların, çocukların, kadınların ve yaşlıların öldürüldüğü silahların üretimiyle ilgili çelik ve demir de dahil olmak üzere yaklaşık 60 kalem mal ve hizmet tedarik ederek Amerika’nın diktalarına itaat etmesinin arkasında da yine bu ekonomik gerçekler vardır. Nitekim sızdırılan bilgiler, Yahudi varlığının Türkiye’den kendisine ihraç edilen bu malzemelerin değeri için en düşük fiyatları ödediğini ve Türkiye’nin bu malzemeleri Avrupa ya da Amerika’ya satması halinde beş ya da altı kat daha fazla fiyata satabileceğini ortaya çıkarmıştır.
Yukarıda belirtilen bu gerçekler, açıkça Türkiye’nin dış politikasında çok aşağılayıcı bir şekilde Amerika’ya bağımlı olduğunu ortaya koymaktadır; öyle ki Yahudi varlığı, Ürdün ve Mısır rejimlerine izin verdiği gibi Türkiye’nin de Gazze'ye havadan bazı yardımlar atmasına izin vermeyi reddetmiştir; bununla birlikte Erdoğan ve partisi bunu istemesine ve Türk seçmenleri Gazze’yi desteklemeye çalıştıkları konusunda tatmin etmek için bu talepte ısrar etmesine rağmen Yahudi varlığı kesin olarak reddetti ve savaş boyunca ve savaştan önceki yıllarda Yahudi varlığına tedarik ettiği yaklaşık 54 malı durdurarak karşılık vermek zorunda bırakarak Türkiye hükümetini utandırdı. Buna ise Yahudi varlığı, Erdoğan hükümetine Türkiye’yi ABD'ye şikayet edeceği ve Türkiye ile Yahudi varlığı arasındaki ticaret anlaşmalarına uyması için Erdoğan hükümetine baskı yaptıracağı şeklinde cevap verdi. Zira Yahudi varlığı, Türkiye’nin bunu kendi kararıyla değil, kibirli ve asi Netanyahu hükümeti üzerindeki baskıyı arttırmak için Amerika’nın onayıyla yaptığını biliyor. Böyle bir durumda bile Erdoğan hükümeti, üçüncü bir ülke üzerinden de olsa Yahudi varlığına malzeme ve mal göndermeye devam edecektir, çünkü Erdoğan ve partisi sadece Amerika’nın kararlarına uyabilirler.
İkincisi: Siyasi açıdan: Amerika’nın, Türkiye'nin coğrafi derinliği ve hayati bölgesi olan Irak ve Şam’ı işgal edip yok etmesi, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Erdoğan için kayıp ve pişmanlık olarak yeterlidir. Dahası Suriye devrimine diz çöktürme ve onu, Amerika’nın onlarca yıl önce Suriye’de kurduğu Alevi rejiminin kucağına geri döndürme çabalarında aslan payı Türkiye’ye aitti. Nitekim Erdoğan, uluslararası durumdan yararlanarak Amerika’nın 2003’te Irak'ı işgal etmesini engellemek ve Suriye devriminin başlamasından da yararlanarak Şam’daki Amerika’ya tabi olan Alevilerin varlığından kurtulmak yerine, Amerika’nın bekasını ve onun Türkiye sınırındaki büyük Arap başkentlerini işgal etmesini kolaylaştırdı; dolayısıyla Erdoğan rejimi ve partisi, bağına ve tarlasına ayı getirip bizzat kendi diken kişi gibidir! Şimdi sorulması gereken soru şudur: Erdoğan ve partisinin, Irak’a ve Şam’a yerleşen Amerika’dan beklentisi nedir? Amerika bundan sonra Türkiye’ye merhamet mi edecek?! Bu nasıl bir siyasi başarısızlık ve gaflettir Allah aşkına? Dahası bu nasıl bir ihanettir? Ne yazık ki bu yıkıcı karışımın, gören ve basiret sahibi olan herkes için büyük bölgesel sonuçları olduğunu görmekteyiz.
Erdoğan ve partisinin siyasi ve ekonomik olarak Türkiye'ye getirdiği şey işte budur; Erdoğan ve partisinin bölgeye ve Müslümanlara getirdiği şey de budur; Erdoğan ve partisinin Yahudi varlığını ve katliamını destekleyerek Filistin ve Gazze’nin başına getirdiği şey de budur. Dolayısıyla Müslümanlar, Erdoğan’dan ve partisinden, Türkiye gibi köklü bir İslam tarihi olan, Türk halkı gibi güzel ve İslam'ı seven bir halkı olan, büyük Osmanlı ordusunun torunlarından oluşan askerleri olan ve Türkiye’nin siyasi ve ekonomik olarak sömürgecilerden gerçek bağımsızlığı için, Türkiye’nin genişleyebilmesi ve şanlı bir devlete geri dönebilmesi için yararlanıp kullanabileceği yeteneklere ve zenginliklere sahip olan bir devlette yöneticinin ve siyasetçinin gerçek işlevini ve rolünü anlamayan basit ve saf kişilerin önünde yaptığı konuşmalardan, siyasi ve ekonomik kötülüklerini İslami ve milliyetçi sloganlarla ve içi boş kabuklarla örtbas etmelerinden başka bir şey elde edemediler.
Türkiye’deki görev, İslam’ı seven ve bugün, bağımsızlığı, izzeti, Müslümanlara yardım etmeyi, hakkın sancağını yeniden taşımayı dört gözle bekleyen asil Türkiye halkının omuzlarındadır; nitekim Türk halkı, önce Allah’ın fazlı, sonra muhlis insanların çabaları sayesinde hükümetinin ve Erdoğan’ın sahteliği hakkındaki gerçeği anlamaya başladı; zira son seçimlerde, Gazze’ye ihaneti ve Yahudi varlığını destekleyen utanç verici tutumu nedeniyle Adalet Partisi’ni terk etti. Ayrıca Türk halkı, hükümetin ve Erdoğan’ın bu bağlamdaki politikalarına karşı ayaklanmış ve Türkiye’nin evlatlarından olan Hizb-ut Tahrir gençlerinden bilinçli bir grup, insanlara, hükümetlerinin sahteliğini, Türkiye’nin Amerika’dan ve diğerlerinden tamamen bağımsız bir ülke olması ve yeniden eski haline geri dönmesi, bir kez daha güçlü ve yenilmez bir ülke ve sömürgecilerin boğazında bir diken olması için kendi yolunu çizmesi gerektiğini açıklamak amacıyla harekete geçmiştir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Memduh Ferec