Çarşamba, 25 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hollanda Liberal Parti Lideri "Rute", Müslümanlar Üzerinden Oy Kazanmaya Çalışıyor

Hollanda Liberal Parti Lideri "Mark Rute", Hollanda'da ifade özgürlüğünün alanını genişletmeye ilişkin özel programını sundu. Bu programa göre; ırkçılığa teşvik kanunu gibi ifade özgürlüğünü sınırlayan bir dizi kanunun kaldırılması gereklidir ve şiddete teşviki suç sayan kanunun dışında başka kanun geçerli değildir. Rute, "çok kültürlülüğe ilişkin yeni bir trajediyi" önlemek için bu görüşün gerekli olduğunu gerekçe gösterdi çünkü Müslümanların Hollanda'ya gelmelerinden beri ifade özgürlüğünde giderek bir daralma olmuştur.

Aslında "Rute'nin" sunduğu bu programın ifade özgürlüğüyle hiçbir bir ilgisi yoktur ve gerçek sloganı "Özgürlük İçin ve İslâm'a Karşı" olan daha önceden sunulmuş bir programın taklidinden ibarettir. Kuşkusuz bu program, İslâm'ın ve Müslümanların bu meseleye dâhil edilmesi yoluyla üzerinden seçmenlerin oylarının kazanılmasının amaçlandığı bir slogandır. Bunun tafsilatı aşağıdaki şekildedir:

Birincisi: İfade özgürlüğünü sınırlayan ve "Rute'nin" anayasadan kaldırmak istediği bu kısıtlamalar, on yıllardan beri mevcuttur. Zira bunlar, Müslümanlar gelmeden anayasada kabul edilmiştir. Bunun içindir ki "Rute'nin" Müslümanların sebep olduğunu iddia ettiği bu sınırlamalarla onların hiçbir alakası yoktur.

İkincisi: "Eyn Vandak" kanalının istatistiklerine göre %63, "Rute'nin" programına karşı, yani ifade özgürlüğü kısıtlamalarının kaldırılmasına karşı oy kullanmıştır. Bu da demektir ki Hollandalıların ekseriyeti, ifade özgürlüğünü reddetmektedir. Bu durumda, yani Hollandalıların ekseriyeti ifade özgürlüğünü reddettiklerine göre özgürlük alanının daralmasının sebebi Müslümanlardır demek saçmalıktır.

Üçüncüsü: Realite ise "Rute'nin" iddia ettiğinin aksini ve ifade özgürlüğü üzerinde hiçbir sınırlama olmadığını göstermektedir. Zira geçmiş yıllarda bu ülkedeki her kişi, "Rute'nin", partisinin üyelerinin ve medya organlarının İslâm ve Müslümanlar hakkında hoşlarına giden şeyleri nasıl söylediklerine şahit olmuştur. Zira hakaret ettikleri, dil uzattıkları ve istihza ettikleri halde hiçbir kimse bu yüzden onları sorgulamamıştır. O halde Rute'nin değindiği kanunlar, kendisinin algıladığı gibi ifade özgürlüğünü yasaklamamaktadır.

Binaenaleyh Müslümanlar, "Rute'nin" algıladığı şekilde ifade özgürlüğünü tehdit etmemektedirler. Çünkü bunun onları ilgilendirmediği oldukça açıktır. Zira "Rute" gibi politikacılar, yüce değerlerden bir değermiş gibi bu özgürlükle övünüp dururlar. Ancak onlar, bir Müslüman hakikati konuştuğunda onu aşırıcılık ve radikalcilikle tanımlamaya koşuşurlar. Bunun için deriz ki; bu sözde özgürlük ve bu konu, Müslümanlar olarak bizleri ilgilendirmemektedir. Son söz olarak; "Rute" dilediğini iddia etsin, ancak bilmelidir ki bizim için önemli olan ve bizi ilgilendiren şey, hiç kimse dinimizle ve mukaddesatlarımızla alay ve istihza edemez. Şayet bunu yaparsa, kesinlikle karşısında bizi bulur.


Okay Pala [Ebu Zeyn]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
Hollanda

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir/Türkiye Vilayeti'nden Bir Heyet, Ankara'daki Pakistan Büyükelçiliği'ne Bir Beyanname Teslim Etti

H. 02 Cumâde'l Ahira 1430 el-muvâfık M. 27 Mayıs 2009 Çarşamba günü, Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti'nden bir heyet, Ankara'daki Pakistan Büyükelçiliği'ne, Pakistan Hükümeti'nin, Kabileler bölgesinde başlatıp Kuzey Batı bölgesindeki güvenli bölgelere dayandırarak yürüttüğü askerî operasyonlara ilişkin olarak Pakistan'daki silahlı kuvvetlere Raşidi Hilâfeti kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret verme çağrısında bulunan "Müslümanları Birbirine Kırdıran Amerika'nın Savaşını Durdurun" başlıklı beyannameyi Arapça, Türkçe ve İngilizce olarak teslim etti.

Beyanname'de Pakistan Hükümeti'nin yürüttüğü askerî operasyonların hakikati şöyle açıklandı "Amerika, tek başına Afganistan'daki başarısızlığını çözmeye muktedir değildir. Bunun içindir ki Amerika, içerisinde boğulduğu okyanusların derinliklerinden kendisini kurtarması için Pakistan ordusuna dayanmaya çalışmaktadır. Bunun içinde Afganistan'a yönelik savaşında ve vahşî saldırılarında kendisi ile birlikte savaşması ve kendisine destek vermesi için Pakistan ordusundan ivedi olarak harekete geçmesini istemiştir."

Arkasında yüz binlerce mülteci bırakan, asil Müslüman kadınları toprağı örtünüp semaya bürünerek gecelerini ve gündüzlerini açıkta geçirmeye terk eden, yaşlıları ve çocukları ümitsizliğe-çaresizliğe gark eden, Müslümanların kanlarını soğukkanlılıkla akıtan bu operasyonlar karşısında Pakistan'daki Müslümanlara ve Silahlı Kuvvetlere şöyle nidada bulunuldu:

"Ey Pakistan'daki Müslümanlar! Silahlı kuvvetlerdeki evlatlarınız, Müslüman kardeşlerinizi bombardımana tutmak ve onları katletmekle emredilirlerken bu sessizliğinizi ne zamana kadar sürdüreceksiniz? Ordunuzun en şerli düşmanınız olan Amerika'ya hizmet amacıyla bölgedeki Müslümanları kahretmek için kullanılmasına şahit olurken bir damla gözyaşı dökmez misiniz? Bu askerî operasyonların durdurulması için Hizb-ut Tahrir'i seçiniz ve ona katılınız. Zira Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], Nebîsi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in lisanı yoluyla sizlere, zalimlerin ve hainlerin karşısında durmanızı emretmiştir..."

"Ey Silahlı Kuvvetlerin Evlatları! Kanlarınızın Amerika'nın Ümmetinizin başları üzerindeki hegemonyası yolunda akması yerine [لا اله إلا الله محمد رسول الله] kelimesinin yücelmesi için Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın yolunda savaşmak için hiç özlem duymaz mısınız? Amerika'nın İslâm'a yönelik savaşında bu yöneticilerin ellerinde kullanılan bir araç ve yakıt olarak kalmaya ne zamana kadar devam edeceksiniz? Sizleri utanç ve zillet tozlarından arındırarak İslâm'ın nûrunu dünyanın dört bir tarafına yayacak olan mü'minlerin ordusuna dönüştürecek Hilâfeti kurması için bu yöneticileri alaşağı ederek Hizb-ut Tahrir'e nusret vermez misiniz?"

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Pakistan Sefareti, Pakistan'daki Amerikan Savaşı Hakkındaki Eleştirileri Dinlemekten Kaçınmaktadır

Canberra'daki Pakistan Sefareti, dün öğleden sonra Hizb-ut Tahrir / Avustralya Sidney heyetiyle görüşmeyi reddetmiştir. Zira Sidney heyeti, Pakistan'daki mevcut saldırı hakkında bir mektup takdim etmiş, ancak hem Pakistan Büyükelçisi, hem de yardımcısı, Hizb-ut Tahrir heyetine mektubunu teslim etme fırsatı verecek beş dakikalık zamanı bile vermeyi reddetmişlerdir.

Hizb-ut Tahrir'in Avustralya Medya Temsilcisi Osmân Bedr, bu konuda şöyle bir değerlendirmede bulundu: "Maalesef Pakistan Büyükelçiliği'ndeki personel şefi, Cumhurbaşkanı Âsıf Ali Zerdari'nin politikaları hakkındaki eleştirileri dinlemek hususunda Pakistan Büyükelçisi'nin reddiyesini gizlemek için sudan, hatta çelişkili bahaneler ileri sürmüştür. Ve maalesef Pakistan Hükümeti yetkilileri, kendilerini temsil ettiklerini ileri sürdükleri Müslümanlarla görüşmeyi reddederlerken, Amerikan ve İngiliz yetkilileriyle görüşlerken el pençe divan durmaktalar. Bundan daha kötüsü bu münafık yetkililer, gırtlaklarına kadar müttefikleri oldukları halde Batılı Hükümetler önünde kendilerini halklarının birer temsilcisi olan kahraman edasında göstermeye çalışmaktadırlar."

"İşte bu yetkililer, Buner ve Svat'taki Müslüman kardeşleriyle savaşmaları için Pakistan ordusu içerisindeki Müslümanların kullanılmasından dolayı çok mutluluk duymaktadırlar. Allah'ın izniyle hem bu Amerikan savaşına karşı tüm Pakistan'daki kampanyamız hem de tüm İslâmî âlemde ve Batıda bu çılgın savaşı söndürmeye yönelik çabamız devam edecektir. Hem ajanların gerçek foyasını açığa çıkarmayı sürdürecek, hem de hak olan her şeye yardım edeceğiz."


Osmân Bedr

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
Avustralya

 

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Pakistan'daki Birçok Gösterileri Desteklemek Amacıyla Londra'da Bir Yürüyüş: Müslümanları Birbirlerine Kırdıran Amerikan Savaşını Durdurunuz (31 Mayıs Pazar Günü Saat: 12:45)

Aynı gün Pakistan genelinde düzenlenecek benzer insan topluluklarını desteklemek amacıyla 31 Mayıs 2009 gelecek Pazar günü Londra'daki göstericilerden yüzlercesi sokağa çıkacaktır. Göstericiler, bölgedeki Amerikan savaşının bir parçası olan Pakistan Hükümeti'nin Svat'taki süregelen saldırısına karşı koymak için yürüyeceklerdir.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Tâci Mustafâ şöyle demiştir: "Zerdari nizamı, Amerika'nın emriyle ordunun evlatlarının ziyan edilmesinin, Svat'daki erkeklerin, kadınların ve çocukların ölümünün yanı sıra 1,5 milyondan daha fazla Müslümanın tehcir edilmesine yola açan Pakistan'da feci bir iç savaş çıkarmaya kastetmiştir. İşte bunların hepsi, Pakistan'ı zayıflatmayı hedefleyen Amerikan ajandasını gerçekleştirmek içindir. Bu kanların akıtılmasının asıl nedeni, Oabama'nın Amerika'nın terörizme yönelik savaşını genişletme uğraşısı ile Zerdari'nin Pakistan halkına karşı Birleşik Devletler ile gizli ittifak kurmasında ortaya çıkar.

"Göstericiler, Svat sakinlerine yönelik saldırıların derhal durmasını, Pakistan Hükümeti'nin, terörizme karşı Amerikan savaşından vazgeçmesini ve Amerikan ajandasına hizmet etmeyi durdurmasını talep edeceklerdir. Artık Pakistan halkı içerisindeki muhlislerin, bu yöneticileri değiştirmek ve Batıya köle olmaksızın bağımsız bir siyaset benimsemek için yeniden İslâmî Hilâfet Devleti'ni ikame etmelerinin zamanı gelmiştir."

 

Editörden notlar:

1- Göstericiler, 31 Mayıs 2009 Pazar günü öğleden sonra saat 12:45'de bazı konuşmaların yapılacağı [24 Grosvenor Square, London W1A 1AE]'deki Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliği girişinde toplanacaklardır. Göstericiler, bunun ardından bazı konuşmaların yapılacağı [Lowndes Square, Knightsbridge, London SW1X 8JN]'deki Pakistan Yüksek Komisyonu'na doğru yürüyeceklerdir.

2- Hizb-ut Tahrir, Pakistan genelinde 31 Mayıs 2009 Pazar günü akşam saat 17:00'da Lahor: Nasir Bagh Ravalpindi: Leykut Bagh ve Karaçi: Non-Chok'da gösteriler düzenleyecektir.

 

حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir
Britanya
Medya Bürosu

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir/Türkiye Vilayeti'nden Bir Heyet, Ankara'daki Özbekistan Büyükelçiliği'ne Bir Basın Açıklaması Teslim Etti

H. 30 Cumâde'l Ûlâ 1430 el-muvâfık M. 25 Mayıs 2009 Pazartesi günü, Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti'nden bir heyet, Ankara'daki Özbekistan Büyükelçiliği'ne, Özbek yönetiminin zindanlarındaki Müslümanlara özellikle de siyasi ve fikri yolla İslami daveti taşıyan Hizb-ut Tahrir şebabına yönelik ölüme varan işkence cürümlerine ilişkin "Özbek Yönetimi, İsmet Hudoiberdiyav'a İşkence Edip Onu Katletti" başlıklı basın açıklamasını Arapça, Türkçe ve İngilizce olarak teslim etmeye gitti. Kapıdaki görevliler elçiliğin Hizb-ut Tahrir üyelerinin kesinlikle içeriye alınmaması yönündeki talimatlarına binaen heyetin girmesine izin vermedi. Bunun üzerine heyet, basın açıklamasını elçiliğe ulaştırmak üzere kapıdaki görevlilere teslim etti.

İnsan hakları örgütlerinin kaynaklarına göre Özbekistan zindanlarında tağut İslam Kerimov nizamının eliyle her gün işkencelere maruz kalan 10.000'in üzerinde Hizb-ut Tahrir üyesi vardır. Sadece Rabbim Allah'tır dediği için 2002 yılından beri zindanda tutulan Hizb-ut Tahrir üyesi İsmet Hudoiberdiyav da işte bu sürekli işkenceler sonucu şehit olmuştur. İnsan hakları örgütleri çalışanlarından bu işkence ve öldürme hadisesine şahit olanlar mevcuttur.

Basın açıklamasında da bu noktaya değinilerek şöyle denmiştir; "Daha önce görüşleri yüzünden hapsedilen mahkûmlardan Ferhat Ozmanov, Muzaffer Avazov, Hasaneddîn Alimov, Ömer Aliyev Hasan Irquenoviç, Ienouganov Osman Tursunovic, Saidaminov Nûman, Navazirov Habîbullah, Oriyov Ieichanov ve diğerleri katledildiği gibi İsmet Hudoiberdiyav da katledilmiştir."

İsmet Hudoiberdiyav'ın, Kerimov'un vahşî yönetimi tarafından katledilmesini şiddetle kınayan basın açıklamasında imamların ve İslâmî aktivistlerin katledilmesinin yanı sıra hiçbir siyasî hareket ile ilişkileri olmayan sıradan Müslümanların katledilmesinin, bu yönetimin her türlü siyasî muhalefeti susturma uğraşısı çerçevesinde son on yıl içerisindeki uygulamalarından biri olduğu ve bu uygulamaların, bir taraftan Müslümanları diri diri kaynar suya atan bir diktatörü desteklerken, diğer taraftan özgürlük, demokrasi ve hukuk otoritesi çağrıları altına gizlenen bazı Batılı hükümetlerin desteği ile hiçbir esneklik gösterilmeksizin "terörizmle mücadele" kılıfı altında süregeldiği vurgulanmıştır.

Son bölümde ise "Hizb-ut Tahrir ve İslâmî Ümmet, bu cürümleri emreden ve infaz eden mücrimleri asla unutmayacaklardır. Ayrıca bu küstah despot karşısında asla boyun eğmeyeceğiz. Aksine sabredip sebatta direnerek hakkı haykırmaya devam edeceğiz ve Kerimov ile benzerlerini tarihin çöplüğüne atmadan önce onları yargılayacak olan İslâmî Hilâfeti yeniden kurmak amacıyla gevşeklik göstermeksizin çalışacağız." diye küstah despota karşı açıkça meydan okunmuştur. وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ Zulmedenler yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir. [Şuarâ 227]

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir / Bangladeş'ten Bir Heyet, Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilâyeti'nin Yayınladığı Neşriyatı Pakistan Sefareti'ne Teslim Etti

Heyet, Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü Muhyiddîn Ahmed başkanlığında, Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilâyeti tarafından yayınlanan neşriyatı teslim etmek üzere Dakka'daki Pakistan Sefareti'ne gitti. Söz konusu neşriyat, Pakistan Hükümeti'nin Svat Vadisi sakinlerine yönelik başlattığı saldırı hakkındaydı. Zira neşriyat, 09 Mayıs 2009'da "Müslümanları Birbirine Kırdıran Amerika'nın Savaşını Durdurun" başlığı altında yayınlanmıştır. Sefarete teslim edilen neşriyatta geçenlerden bir kısmı şunlardır:

"Başbakan Yusuf Rıza Geylani, 8 Mayıs günü yaptığı bir televizyon konuşmasında Svat'ta bir savaşın başladığını duyurdu. Konuşmasında şöyle dedi: "Hem bölgenin kutsiyeti, hem de Ümmetin onuru için Ordu, insanları himaye etmek amacıyla radikalleri bastırmak için konuşlanmıştır." Ancak hakikatte ise Başbakanın kararı, Ümmete onurunu geri kazandırmak veya insanları himaye etmek için değildir. Bilakis bu karar, işgalci ödlek Amerikan ordusuna onurunu geri kazandırmak ve ayaklarının bataklığına saplandığı Afganistan'daki Amerikan varlığını kurtarmak içindir."

"Afganistan'da Amerikalılarla savaşan mücahitleri yok etmeden Afganistan'a hâkim olmak imkânsız bir durumdur. Ödlek Amerikan kuvvetleri ve NATO kuvvetleri en modern silahları kullanmalarına rağmen sayısal ve donanımsal bakımdan zayıf olan mücahitlerle yüz yüze gelmekten korkmaktadırlar. Ayrıca Amerika'nın karşı karşıya kaldığı boğucu ekonomik kriz, büyüyen durgunluk ve bunlara çözüm getirmekten aciz kalması özellikle müttefikleri olmak üzere Amerika'nın, barbar sömürgeci Amerikan kampanyasında küresel siyasî desteği yitirmesine yol açmıştır. Mesela Çin ve Rusya gibi ülkeler, bölgedeki Amerikan politikası ve varlığı karşısındaki endişelerini dile getirmişlerdir. Yani Amerika, tek başına Afganistan'daki başarısızlığını çözmeye muktedir değildir. Bunun içindir ki Amerika, içerisinde boğulduğu okyanusların derinliklerinden kendisini kurtarması için Pakistan ordusuna dayanmaya çalışmaktadır. Bunun içinde Afganistan'a yönelik savaşında ve vahşî saldırılarında kendisi ile birlikte savaşması ve kendisine destek vermesi için Pakistan ordusundan ivedi olarak harekete geçmesini istemiştir."

"Çünkü Amerika, yakinen bilmektedir ki Pakistan'daki Müslümanlar, kendisine büyük bir nefret beslemekteler, onun bölgedeki varlığını desteklememekteler ve ordularının Amerika'nın savaşı lehine kullanılmasına muvafakat etmemekteler. Ayrıca Amerika'ya karşı beslenen aynı duyguların Pakistan ordusu safları içerisinde de var olduğunu bilmektedir. İşte tüm bunlar, Amerika'nın Pakistan ordusunu daha etkin ve etkili kullanması karşısında birer engel teşkil etmiştir. O nedenle Amerika, Pakistan içerisinde askerî operasyonlar yapabilmek için kaos ve korku hali oluşturmaya yeltenmiştir. Bu kaos hali ise Afganistan'da Amerikalılarla savaşan mücahitlerin silahlarının namlularını, gerçek düşmanları olan Amerikalıların göğüslerinden uzaklaştırmalarına ve bunun yerine Pakistan ordusundaki kardeşlerinin göğüslerine doğru yönlendirmelerine sevk edecektir. Diğer taraftan ise bu operasyonlar, Amerikan ordusuna ikmal hatları NATO'ya da erzak, silah ve başka şeyler temin ederek Pakistan Hükümetinin var gücüyle desteklediği bölgedeki kaos halinin arkasında duranın Afganistan'daki Amerikan işgali olduğu gerçeğini yok edecektir. Aynı zamanda Pakistan ordusu, Pakistanlı mücahitlerin Afganistan'daki işgal kuvvetleriyle savaşmalarını engellemek için de Pakistan ile Afganistan'ın arasını ayıran sınıra konuşlanmıştır."

"Ey Pakistan'daki Müslümanlar! Silahlı kuvvetlerdeki evlatlarınız, Müslüman kardeşlerinizi bombardımana tutmak ve onları katletmekle emredilirlerken bu sessizliğinizi ne zamana kadar sürdüreceksiniz? Ordunuz en şerli düşmanınız olan Amerika'ya hizmet amacıyla bölgedeki Müslümanları kahretmek için kullanılmasına şahit olurken bir damla gözyaşı dökmez misiniz? Bu askerî operasyonların durdurulması için Hizb-ut Tahrir'i seçiniz ve ona katılınız."

"Ey Pakistan Âlimleri! Lal Mescidi katliamı karşısında tarafsız kalmanız Müşerref'in, mescitteki kadın ve çocuk Müslümanlara karşı cürümünü işlemesinde ve onların kanlarını akıtmasında ve de Pakistan'ın başkentinde başarılı olmasını sağlamıştır. Bu katliamdan dolayı hala Müslümanların yürekleri dağlanmaktadır ki bundan daha öte bir yürek acısı yoktur. İşte bugün de bu "demokrat" yöneticiler, Amerikan efendilerinin uğrunda Svat Vadisi'ni topyekûn Lal Mescidi'ne çevirmeye çalışıyorlar. O halde bu yöneticilerin bu yıkıcı hamleyi sürdürmelerini durdurmak için izzetli bir duruş sergilemez misiniz? O halde Amerika, Afganistan ile kabileler bölgesindeki tüm mescitler ve okulları yıkmadan önce kıyama kalkınız, medreselerinizdeki tüm öğrencileri de kıyama kaldırınız ve bu yöneticilerin saraylarına doğru harekete geçiniz."

"Ey Pakistan'ın Siyasî Partileri! Müslümanların Amerika için kendi kardeşlerini katletmeye yöneldiklerine şahit olduğunuz halde Pakistan'daki insanların işlerini gözettiğinizi mi iddia ediyorsunuz! Aranızda Allah'a, Rasûlüne ve mü'minlere hıyanetlerinden dolayı hak ettikleri bir muhasebe ile bu yöneticileri muhasebe edecek hiç aklı başında bir adam yok mu? Bunu yapmadığınız takdirde Kıyâmet Günü'nde Allah'ın azabının zalim yöneticilerle birlikte sizleri de kuşatmasından korkmaz mısınız?"

"Ey Silahlı Kuvvetlerin Evlatları! Kanlarınızın Amerika'nın Ümmetinizin başları üzerindeki hegemonyası yolunda akması yerine [لا اله إلا الله محمد رسول الله] kelimesinin yücelmesi için Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın yolunda savaşmak için özlem duymaz mısınız? Amerika'nın İslâm'a yönelik savaşında bu yöneticilerin ellerinde kullanılan bir araç ve yakıt olarak kalmaya ne zamana kadar devem edeceksiniz? Sizleri utanç ve aşağılık tozlarından arındırarak İslâm'ın nûrunu dünyanın dört bir tarafına yayacak olan mü'minlerin ordusuna dönüştürecek Hilâfeti kurması için bu yöneticileri alaşağı ederek Hizb-ut Tahrir'e nusret vermez misiniz?"

 

Muhyiddîn Ahmed

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü

Bangladeş

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Endonezya'dan "İslâmî Devlet Vehmi" Kitabına Reddiye

Geçen günlerde piyasaya sürülen "İslâmî Devlet Vehmi: İslamî Hareketlerin Endonezya'da Milliyetçilik Sınırlarını Aşarak Genişlemesi" kitabı, ne okunmaya, ne de reddiye verilmeye değer bir kitaptır. Zira iki sene süren akademik bir araştırma ürünü olduğu iddialarına rağmen akademik bir araştırma olmadığı ve objektif araştırmadan oldukça uzak olduğu vakıasını gizleyememiştir. Çünkü kitap, objektif bir tutum sergilemek yerine yazarları tarafından ortaya koyulan vehim, kin ve tahrik türleriyle doludur. Özellikle Hizb-ut Tahrir'e ilişkin hususlar içermesi olmak üzere bizleri, bu kitaba reddiye yazmaya sevk eden bunlardır ve aşağıdaki şekildedir:

1. Metedolojik Açıdan: Birincisi: Kaynaklar bakımından; bu kitap, Hizb-ut Tahrir'in resmî kitaplarını kaynak olarak almamıştır. Bilakis aldığı tek kaynak, "Endonezya'yı Şeriatla Kurtarın" kitapçığıdır ve sadece başlığına yer vermiştir. Bunun dışındakiler ise, Zeyno Baran'ın "Hizb-ut Tahrir, İslâmî Siyasî Bir İsyandır" kitabında ve Abid Hüseyin'in "İslâmiler" kitabında ulaştığı sonuçlara dayanan bu kitabın yazarlarının görüşleri ve Hizb-ut Tahrir'e yönelik tutumlarıdır. Bu yazarlar, Zeyno Baran'ın bir Yahudi olduğunu ya unutmuşlardır yada unutmuş gibidirler. Aynı şekilde Abid Hüseyin de Hizb-ut Tahrir hakkında uzman birisi değildir. Abid Hüseyin'in Hizb-ut Tahrir'in liderlerinden biri olduğu iddiası da yalandır ve güvenilir birisi olmadığı halde bundan maksat onun inanırlığını göstermektir. Dolayısıyla sırf bundan dolayı "İslâmî Devlet Vehmi" kitabının akademik bir kitap olmadığını ve objektiflikten uzak olduğunu açıklamamız yeterlidir. Binaenaleyh kitabın yazarlarının ulaştığı sonuçlar, sırf vehimlerden ibarettir. Zira bu kitap, başından sonuna kadar fitne, kışkırtma ve kinle doludur. Buradan da ortaya çıkmaktadır ki fitneye ve yanlış bilgilendirmeye teşvik ve tahrik etmek şeklinde belli bir maksatla telif edilmiştir.

İkincisi: Çıkarım Keyfiyeti: İçerisinde genel kıyas üslubu ile çıkarılan pek çok sonuç vardır. Zira Endonezya İslâm Daveti Yüksek Konseyi, Endonezya Mücahitler Konseyi, Adalet ve Refah Partisi ve Hizb-ut Tahrir gibi farklı cemaatlere ve örgütlere aynı nazarla bakmaktadır. Bu da bu kitabın yazarlarının bu hareketleri bilmediklerine dair bir kanıttır. Zira yazarları, başından beri Vahabicilik fikrinden korkutmaya kalkışmışlar ve anlayış olarak Vahabicilik fikriyle çelişen İslâmî örgütlerin tamamını Vahabicilik vasfıyla kıyas etmişlerdir. Bu da aynı zamanda düşünmede tamamen bir hatadır. Zira genel kıyas, daima doğru olmaz.

Üçüncüsü: Düşüncede tutarsızlık: Kitap, kapalı metin düşünme üslubuna saldırmasına rağmen yazarları, aynı zamanda Kur'ân nasslarını ve hadis-i şerifleri, diğer nassları göz ardı ederek mantıksal manalarıyla almışlardır. Mesela SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in, [أمرت أن أقاتل الناس حتى يقولوا لاإله إلا الله] "Lâ ilâhe illâAllah deyinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum" kavlinin kâfirlerle savaşmaya ilişkin bir emir anlamına gelmediğine dair yeni bir yorum getirmişlerdir.

Bu kitap içerik bakımından şunları arz etmiştir: Birincisi: İslâm, bir hoşgörüdür. Ancak ne gariptir ki yazarları, anlayış olarak Müslüman kardeşlerine muhalefet edip, karşı yanlış bilgilendirmelerde ve birtakım menfi suçlamalarda bulunarak onlara karşı hoşgörülü olmamaktadırlar. Onlar, Müslümanlara hoşgörülü olmazlarken gayr-i Müslimlerin gerçekte birer Müslüman oldukları gerekçesiyle onlara karşı hoşgörülü olmaya, dahası onlarla savaşılmasını emreden Kur'anî âyetler ile hadislerin, onların görüşleriyle örtüşecek derecede yeniden yorumlanmasının kaçınılmazlığına çağırmaktadırlar... İkincisi: Barış ve Barışçıl İslâm. Ancak kitabın yazarları, Müslümanların unuttuğu Haricilerin ve Vahabilerin tarihi gibi uzun bir zaman önce bitirilmiş olan bir fitneyi hortlatmaya çalışmaktadırlar.

Görünen o ki bu Vahabicilik meselesinden maksat, Vahabicilikle tanımlanan Nahda-tul Ulemâ Cemaati ve diğer örgütler arasında fitne çıkarmaktır. O halde arzettiği barışçıl İslâm'ın görüntüsü nerede kaldı? İzledikleri üsluplar ise Evs ve Hazreç'e cahiliye günlerine götüren savaş meselesini hatırlattığı andaki Yahudi şair Şâş İbn-u Kays'ın üsluplarını hatırlatmaktadır. Oysa gerçek barışı istemiş olsalardı elbette Halîfe Ömer İbn-u AbdulAzîz'in tutumunu sergilemeleri gerekirdi. Zira ona Sıffîn Muarekesi meselesi hakkında sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: "Bu, Allah'ın ellerimi ondan temiz tuttuğu kanlardır. Dolayısıyla dilimin onunla boyanmasını istemiyorum."

Üçüncüsü: Vehim, kin ve tahrik: Bu kitabın araştırma ürünü olduğu iddia edilmesine rağmen yazarları, vakıa ile vehim arasını ayırt edememişlerdir.

2. Yazarlar ve Kaynaklar Açısından: Abdurrahman Vahid'in onayladığı üzere bu kitap, Lib-ForAll kuruluşuna göre bir araştırma ürünüdür ve o, dünyada barış, özgürlük ve hoşgürü oluşturmak için çalıştığını iddia eden yetkin bir kurumdur. C. Holland Taylor ile birlikte Abdurrahman Vahid, onun kurucularından biridir. Ayrıca el-Hacc Ahmed Mustafâ Basrî, Prof. Dr. Ahmed Şafî Mearif, Prof. Dr. Emîn Abdullah, Prof. Dr. Ozomardî Azra, Prof. Dr. Nasır Ahmed Ebî Zeyd, Şeyh Musa Adamanî, Prof. Dr. Abdulmunîr Mulkân, Dr. Sukarado Rıynakt, onların danışmanı olarak Romo Franz Magnis Suseno; bunlar, liberal kimselerdir ve fiilen araştırmacı olanlarla birlikte, Maarif Institue, The Wahid Institue ve Tunggal Ika Bhineka Hareketi'in yayınladığı bu "İslâmî Devleti Vehmi" kitabını telif ettiler. Oysa Lib-ForAll Foundation'un merkezi Amerika'dadır ve dinî radikalizm olarak isimlendirdikleri şeyle savaşmak için 9.11 olaylarından sonra kurulmuştur. Bu kurumun Endonezya'daki adamlarının İsrail ile sıcak ilişkileri vardır ve bu saldırgan gasıp varlığın çıkarlarını müdafaa etmekdirler. Kaldı ki onlar, şeriata, kanunlarına ve onun için çalışan İslâmî cemaatlere karşı menfi tutumlarıyla tanınırlar.

Hizb-ut Tahrir, Endonezya açısından tehlikeli bir cemaattir şeklindeki ithamlarına gelince; bu, düpedüz bir iftiradır.

سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ "Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir." [ez-Zuhruf 19]

Zira Hizb-ut Tahrir, Endonezyalı Müslümanları laiklik, liberalizm, kapitalizm, ve tüm yönlerindeki çağdaş sömürgecilik sonucundaki inhitattan ve inkırazdan kurtarmak amacıyla şeriatın ve Hilâfetin ikamesi için çalışmaktadır.

Bilakis onların yüklendikleri liberalizm ile laiklik, ülkenin dağılmasına, servetlerinin yağmalanmasına ve İslâmî değerlerinin yok olmasına yol açmıştır. Onlar, özgürlük adı altında sapık fırkaları desteklemekteler, kürtajın meşruluğunu savunmaktalar, resim yapılmasının ve çıplak resim çalışmalarının yasaklanmasına karşı çıkmaktalar, dahası bunun reklamına teşvik etmekteler, stratejik servetlerin yerli ve yabancı fertlerin sahipliğinde özelleştirilmesine destek vermektedirler. Dolayısıyla bu kimselerin fikirleri takibe alınmalıdır. Zira onlar, Endonezya'nın şeriat ile kurtulmasını engellemekteler ve laiklik ile sömürgecilik altında kalması için çalışmaktadırlar.

وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللَّهُ وَاللَّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ "Onlar tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Şüphesiz Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır." [el-Enfâl 30]

 

 

Muhammed İsmâ'îl Yusanto

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Endonezya

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - İslâmî Hilâfet, Ümmeti İslâm Esası Üzerine Birleştirecek, Güçlü ve Kapsamlı Sanayileşmiş Bir Politika Bina Edecektir

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş, bugün, Dakka'daki Mühendislik Fakültesinde "İslâm'da Sanayileşme Politikası" başlıklı iktisadî bir sempozyum düzenledi. İlk konuşmayı Hizb'in üyesi Mustafa Menhâz yaparken konferansa, Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmî sözcüsü Muhyiddîn Ahmed ile yardımcısı Murşid il-Hakk, Şeyh Memnûr Râşid, Muhammed Şevket Hüseyin ve Âsım el-Evden da iştirak etti.

Sayın Mustafa Menhâz, dünyanın sanayileşmiş öncü devleti haline gelmesine imkân verecek Hilâfet Devleti'ndeki sanayileşme politikasını açıkladı:

1- Siyasî Vizyon: Hilâfet Devleti'nin, sanayileşmeye ve teknolojik gelişmeye ilişkin programı, itici ve onu ileriye sevk edici bir güç olarak İslâmî akîde üzerine bina edilecektir. Bunun yanı sıra Hilâfet Devleti, İslâmî Ümmeti, İslâm'ı tüm dünyaya egemen kılacak olan açık bir siyaset vizyonu temelinde birleştirecektir. 2- Sanayinin Temelinin Askerî Sanayileşme Kılınması: Hilâfet, temelde ekonominin temel dayanağı olacak olan harp sanayisi üzerine yoğunlaşacaktır. İşte bu siyaset, birçok istihdam alanları oluşturacak, serveti önemli ölçüde geliştirecek ve İslâmi Ümmete tuzak kuran diğer milletleri caydırmaya yönelik hayatî bir faktör olacaktır. Dolayısıyla askerî sanayileşmeye dayalı bir ekonominin bina edilmesi, çelik, demir ve kömür gibi ağır sanayinin yanı sıra harp sanayinin gelişimine de imkân verecektir. 3- Madenlerin Çıkarılması: Hilâfet Devleti, maden kaynakları ile sanayisinde ve üretiminde maden kullanan fabrikalarının işlerini idare edecek ve bugün olduğu gibi diğer milletlerin bunları işletmesine izin vermeyecektir. Çünkü madenler, birçok sanayilerde zaruridir ki Hilâfet Devleti, kendisinde mevcut olmayan madenleri de sömürgeci olmayan ve İslâmî beldelere tamahkârlığı bulunmayan devletlerden ithal edecektir. Bunun yanı sıra Hilâfet Devleti, sömürgeci devletlerin bir kuklası haline gelmesini engellemek için de İslâmî âlemdeki kiralık Batı şirketleriyle muamelede bulunmaya yönelik kararlı bir siyaset benimseyecektir. 4- Ziraat: Güçlü ve bağımsız bir ekonomi, gıdada kendi kendine yeterliliğe muhtaçtır. Bunun içindir ki Hilâfet Devleti, gıdada İslâmi beldelerin diğer devletlere olan bağımlılığına son vermek için özenle çalışacaktır. Dolayısıyla Hilâfet Devleti, Allah Subhânehu ve Tea'lâ'nın yalnızca bize bahşettiği tarım arazilerinin kullanılmasını da içeren bir siyaset benimseyecektir. Bunun yanı sıra Hilâfet Devleti, tarım sektöründeki ileri tarım teknolojisine de girecektir.

Sayın Mustafa Menhâz şöyle dedi: Bugün Ümmet, hiçbir siyasî bir vizyona sahip olmayan ve sömürgeci efendilerini memnun edecek Kapitalizm nizamını tatbik eden mevcut yönetimlerin benimsedikleri başarısız politikalar sebebiyle sanayileşme açısından dünyadaki diğer milletlerden geri kalmıştır. Servetlerimiz pahasına sömürgeci ellerde bir kukla olan yöneticilerimiz, gücümüzü ve kudretimizi kullanmamıza imkan vermeyeceklerdir.


Muhyiddîn Ahmed

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü

Bangladeş

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER